27 Ekim 2018 Cumartesi

NE ARIYORSUNUZ?

Hiç kendinize soruyor musunuz?
Ben bu dünyaya neden geldim, burada ne arıyorum?

Evet, bunlar hepimizin kendine sorması gereken sorular ancak gelin görün ki, bir çoğumuz "dünya telaşı içerisinde", bu sorulardan uzak bir ömür geçiriyoruz.

Bu şekilde bizler, maalesef  fiziki alemin esiri, hatta oyuncağı olup, yaşamlarımızda daima bir eksiklikle mutluluk ve huzuru bulamadan yaşayıp ömürlerimizi tüketiyoruz. Belki fizik alemin bir takım nimetlerine sahip oluyor, belli zenginlik, güzellikleri yaşıyoruz ama gelin görün ki, kısa mutluluklardan öte bir adım atamıyoruz. Daha doğru ifade ile huzuru bir türlü bulamıyoruz.

Aslında aradığımız huzurun sadece kendi içimizde olduğunu ve ona erişmek için tek yapılması gerekenin biraz gayret ve çaba göstermek olduğunu bir anlayabilsek...

Bilir misiniz ki, aslında insanların mutsuz ve huzursuz olmasının en önemli sebebi, ne istediklerini bilmemelerinden kaynaklanır. Çünkü, sürekli etraf ile ilgilenen, başkalarını tenkit eden insan sürekli etrafına bakar ama aslında aradığını bulacağı kişinin kendisi olduğunu fark edemez. Açıkçası, başkası ile uğraşmaktan kendine bakmayı akıl edemez.
Akıl edip baktığında da, aslında bildiği kendisi ile içinde gördüğü kişi arasındaki farkı görür ve işte o an çoğunlukla gördüğü kendinden ürküp kaçar. Zira gördüğü kendisi, aslında olduğunu zannettiği kişiye hiç de uymamaktadır. Kendini yatıştırmak için mazeret bulması gerekir; kendisi için en kabul edilebilir mazereti de "ben böyleyim, benim huyum bu, karakterim bu" söylemleridir.
Aslında ürkmesine neden olan, onu huzursuz kılan, yanlış olduğunun ve değiştirmesi gerektiğinin farkına vardığı huy ve karakter özellikleri değil midir? 

Huzura erişmesi için tek yapması gereken sadece aynaya bakar gibi kendi içine bakmak ve cesaretle gerçek benliğini görebilmek, artıları ve eksilerini saptayıp, kendi eksikliklerinden ürkmeden hatalı alanları değiştirebilmek ve neden niçin sorularının cevaplarını bulmak üzere kendi ile barışarak tekrar yola çıkmaktır.

İnsan ne zaman ki kendini tanıma şansına sahip olur, işte o zaman aslında kim olduğunu keşfeder. Neden burada olduğunu anlar, ne aradığını, ne istediğini görür ve dolayısı ile yaşam rotasını da ona göre düzenler. Bunu yapabilen insan, bu dünyada neden bulunduğunu anlamış, hata ve noksanlarını idrak etmiş, dünyadan ayrılmadan onları düzelterek kendini daha iyi bir noktaya getirmek için çaba gösterme gayretine girmiş insandır.

Eğer bunu yapamaz iseniz, tıpkı rotası belirsiz, şoförü olmayan bir araç gibi oradan buraya, buradan oraya savrulur gidersiniz. Bir düşünün, rotası olmayan bir aracın hedefi olabilir mi?
Demek ki, önce bir hedefimiz olacak ve bu hedefi de sadece kendimiz bulabiliriz.

Peki, pratikte bu böyle mi olmaktadır?
Maalesef böyle olmaz ve fiziki aleme adım attığımız ilk andan itibaren çevremiz, ailemiz, içinde bulunduğumuz sistem bizi hiç de istemediğimiz bir rotaya yönlendirir. Genellikle bulunduğumuz ve mensubu olduğumuz düzen bizi kendi kalıpları içine sokar. Bir çoğumuz istemediğimiz mesleği yürütür, istemediğimiz coğrafyada yaşar, istemediğimiz birliktelikler yaşarız.

Ne zaman ki insan kendi içine bakıp ruhunu dinler ve ne istediğini fark eder, işte o andan itibaren aslında istemediği bir çok şeyi sadece çevre istediği için yaptığının farkına varır. Bu da tam olarak kişinin kendini tanıma eşiğine geldiğinin bir nevi göstergesidir.

Bu farkındalık bizim hayatımızdaki en önemli dönüm noktasıdır, artık çevremizde olan biteni başka bir gözle görmeye başlar, yaşama başka manalar yükler, biraz daha sakin, biraz daha hoş görülü, biraz daha empati yapan bir insan haline geliriz. Bu da insanın artık rotası belli olan bir araba gibi emin adımlarla hedefine gitmesi anlamına gelir.
Yani, bu durum bir başka ifade ile insanın tekamül yolunda ilerlemesi demektir.

Eğer sizde rotanızı bulmak, ne yapmak istediğinizi bilmek ve bu sayede tekamül yolunda hızlı adımlar atmak istiyorsanız, sadece kendinize sorun...
Ne arıyorum?
Niye buradayım?
Yaşamdan ruhumun beklentisi nedir?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder