1 Temmuz 2017 Cumartesi

RÜYALARIMIZ VE ÖTESİ ....

Hepimizin bildiği gibi yaşamımızın çok önemli bir bölümünü uykuda geçiriyoruz.
Bu süre toplam yaşamın içinde yaklaşık 1/3 gibi çok önemli bir oranı kapsamaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, 75 yıllık bir ömrün 25 yılını uykuda geçiriyoruz.
Aklımıza şöyle bir soru gelebilir. Neden insan hayatının çok önemli bir bölümü uykuda geçiyor?

Bilim insanları bunun fiziksel aktiviteler neticesinde gerek organların, gerekse sinir sistemimizin dinlenme ihtiyacı için olduğunu söylemektedirler ki, bu bir noktaya kadar doğrudur. Ancak, burada çok önemli bir nokta var ki, bu maalesef bilimsel olarak henüz elle tutulur, gözle görülür şekilde izah edilememektedir.

Ünlü psikolog Sigmund Freud bu konuyla ilgili uzun araştırmalar yapmış, uyku sırasında kişinin bilinç altında düşünce, özlem, ya da isteklerinin bir film şeridi gibi göz önünden geçtiğini varsaymıştır. Freud'a göre bilincin gizlediği, farkına varamadığı bu olgular rüya olarak görülmektedir.

Günümüzün bilim insanları bu konuda araştırmalarına devam etmekte ancak, rüya denen şeyin tam olarak ne olduğunu açıklayabilecek çok da elle tutulur, gözle görülür neticeler elde edememişlerdir. Bunun yegane sebebi, bilimin kuralları ve bilim insanlarının formasyonları gereği, her şeyi elle tutulur, gözle görülür olarak inceleme isteğinden kaynaklanmaktadır.

Tolstoy'un dile getirdiği gibi "Bilim insanları her şeyi izah edebilirler, ancak neden bu dünyada olduğumuz sorusuna cevap veremezler"
Aslında hepimizin aradığı realite de bu tespitin arkasında yatmaktadır. Zira, spiritüel alem ve onunla bağlantılı rüya ve benzer birçok kavramın açıklaması "Neden bu dünyadayız?" sorusunun cevabında yatmaktadır.
Çünkü, burada söz konusu olan ruhsal dünyadır ve ruhsal dünyamıza kolayca erişmek, onu elle tutup, gözle görmemiz mümkün değildir. Ona ulaşmanın yolu bugünün imkanları ve insanlığın mevcut algısı ile 3 boyutlu dünya şartları ile nerede ise imkansızdır. Sadece gönül gözümüzün ve bu surette algılarımızın açılması ile bu mümkündür. Ancak, bu surette ruhsal dünyanın kapıları bizlere açılır ve oradan tasavvuru imkansız bir aleme yelken açabiliriz.

İşte rüya dediğimiz kavram da bu kapının açılmasına yardımcı olan, bize yol gösteren olgulardan birisidir. 

Rüyaları isterseniz şimdi de spiritüel boyutu ile inceleyelim.
Eğer, konuya bu yönü ile bakacak olursak bazı şeyleri anlamak ve anlamlandırmak çok daha kolay olacaktır.
Rüya konusunda daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorsak bakış açımızı tamamen değiştirmemiz, algılarımızı açmamız ve ruhsal dünyayı anlamak yönünde gayret sarf etmemiz gerekmektedir. Kısacası, istekli olmamız ve belli bir disiplin içinde çalışmamız gerekmektedir.

İnsan yaşamı boyunca 5 duyusu ile bir çok şeyi görür ve kayıt altına alır. Bir başka ifade ile bizler farkında olmadan gün boyu milyonlarca bilgi, resim, görüntü, his yaşamımızdan akıp gider.
Aslında rüya dediğimiz şey, gün boyu bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz sayısız duygu ve düşüncenin bilinç denen yerde biriktirilmesi sonucunda harekete geçmesi sonucu oluşan olgudur.
Dolayısı ile rüya, uykumuzun belli bir bölümünde gün boyunca biriktirilen tüm bu bilginin bilinçdışı diye tabir ettiğimiz geçici depoya aktarılması sırasında yaşadıklarımızdır.

                                    

"Bilinç, bilinçdışı ve bilinç ötesi" başlıklı yazımda paylaştığım yukarıdaki şemadan da anlaşılacağı üzere, aslında rüya dediğimiz şey, bilinç denen kavramla bilinçdışı diye adlandırdığımız birbirine bağlı iki odanın arasındaki geçiş kapısıdır.
Aynı zamanda iki oda arasında bilgiler aktarılırken bir filtre görevi de görür rüya denen olgu. İşte rüyada gördüklerimiz bu filtreye takılanlardır. Bir başka ifade ile şöyle de tarif edebiliriz. Gün boyu gördüğümüz, duyduğumuz yaşadığımız ne varsa bütün bunlar bilincimizde geçici olarak birikir ve uyku sırasında toplananlar bir bir ayıklanıp ve tasnif edildikten sonra bilinç dışına aktarılır.
Rüya dediğimiz kavramı kısaca gün sonu muhasebesi olarak da adlandırılabiliriz.

Bu bir bakıma ruhun bedeni terk etme hali, spatyom aleminde yaşananlara benzer bir durumdur. Burada spatyomdan tek farkı ruhun bedene bağlı olmasıdır. Bir başka ifade ile günlük hesaplaşma da diyebiliriz.

İlerideki konularda daha detaylı şekilde açıklamaya çalışacağım beden dışı deneyim de buna benzer bir durumdur. Ruh bedenden ayrılmaktadır, ancak aradaki en önemli fark, beden dışı deneyimde bir farkındalık ve bilinçli kontrol vardır. Bu süreci biz belli teknikleri öğrenerek yönetebiliriz. Halbuki, rüyada ise olaylar tamamen bizim dışımızda gelişir. Ancak, zor olmakla birlikte rüyalarımızı da belli bir disiplin içinde yönetmek, anlamak, yorumlamak ve geleceğe dair belli işaretleri okumak mümkündür. Aslında bu çok seyrek de olsa kontrol dışı hepimizin yaşadığı bir şeydir, Ancak, bunları anlamayı ve anlamlandırmayı bilemediğimiz ve tabii ki, rüyalarımızı çok çabuk unuttuğumuz için gördüklerimizi değerlendiremeyiz.

Dolayısı ile rüyalarda görülen, duyulan, hissedilenler bedenin, fiziksel dünyanın dışında, tamamen ruhun hissettikleridir. Bir nevi ruhsal alemdir, rüya alemi... Bu alemde bildiğimiz dünya-zaman kavramı yoktur. Rüyalarda yaşananlar inanılmayacak kadar hızlı gelişir. Bir kaç dakikalık rüya esnasında bile çok uzun sürdüğünü sandığımız garip, şaşırtıcı ve çok değişik olaylar birbirlerini izlerler. Bu nedenle rüyada zaman kavramının farklılığı zaten bize farklı bir boyutta olduğumuzun göstergesidir. Ancak, biz uyandıktan sonra fiziksel yaşamdaki öğretiler ve alışkanlıklar doğrultusunda vardığımız bir algı, bir hissiyat veya bildiğimiz kalıplar ile değerlendirdiğimiz bir an, zaman toplamıdır.

Çok eski dönemlerden beri insanlar rüyalara ilgi duymuş, özellikle ilkel toplumlarda rüyalara çok önem verilmiştir. Bu toplumlarda rüyaların, tanrılar tarafından armağan veya ceza olabileceği inancı süregelmiştir. Daha sonra, önceki bahislerde geçen görevli varlıklardan kahinler, rüyaları açıklamaya yorumlamaya başlamışlardır. Ancak, ilk rüya yorumcularının hangi dönemde ortaya çıktıkları da belli değildir. Bulunabilen kayıtlarda Babil' in kahinlerinin bu konuda büyük ün yaptıkları görülmektedir. Geçen zaman sürecinde deneyimlerle belirli rüyaların anlamları da kesinleşmiştir. Eski Yunan, Arap ve Mısırlılar rüya yorumlarıyla ilgili kitaplar yazmışlardır.

Buraya kadar neden rüya gördüğümüzü anlatmaya çalıştım. Şimdi de isterseniz, rüyaların türleri ve onları nasıl anlamlandırabileceğimiz üzerine birkaç başlıktan, kaç tip rüya gördüğümüzden söz edelim.

Yaşamımız süresince farklı farklı rüyalar görürüz. Bunların kimisi renkli, kimisi siyah beyazdır. Yapılan bilimsel araştırmalar, kadınların erkeklere göre daha renkli rüyalar görmekte olduğunu söylemektedir. 

Ruhen yorgun ve devamlı bir konuyla ilgilenen kimse uyuduğunda karmakarışık şeyler görebilir veya ağırlıklı olarak gün içinde etkisi altında kaldığı olaylarla ilgili rüyalar görebilir. Bu tarz rüyalara mana vermek veya yorumlamak doğru olmaz. Kısacası bu rüyalar mesaj veren rüya kapsamında değildir. Yani gerçek rüya kapsamında sayamayız.

Diğer bir rüya türü ise kabus veya karabasan tipi rüyalardır ve bu rüyaları "ölüm ve sonrası" başlıklı yazımda anlattığım spatyomdaki iç hesaplaşmada yaşadığımız duruma benzetebiliriz.

Bu tarz rüyalarda başlangıçta her şey gayet güzel ve huzur verici iken, sonuna doğru rüya birden ürkütücü ve korkutucu bir duruma döner. Bu tür rüyaları herkes yaşam boyu az da olsa görür ama bu tür rüyaların sık görülmesi ruhsal bir rahatsızlığa işaret edebilir. Kısacası çok olağan normal bir şey değildir. Bu tür rüyalar da yorum yapılan rüya kapsamında değildir.

Bir başka tip rüya ise, birebir rüyada gördüğümüzün gerçek hayatta yaşandığı rüyalardır. Böyle rüyaları gören kişiler ayrıcalıklı kişilerdir ve gördükleri rüyalar fazlasıyla değerlidir. Çoğunlukla algıları açık ve sezgisi güçlü olan görevliler, medyumlar bu tür rüyalar görürler. İşte bu rüyalar gerçek rüya kapsamındadır. Bu tür rüya görenlerin gördüklerini iyi değerlendirmeleri gerekir, zira bu rüyalar mesaj içeren rüyalardır.

En sık rastlanan rüya, sabah uyanıldığında, görülen rüyanın bir kısmının hatırlandığı rüya tipidir. Bu rüyalar yorumlanabilir ve rüya tabircilerinin ilgi alanına girer.

Bir tür daha rüyadan bahsedebiliriz ki, bu tür rüyalarda kişi rüya içinde rüya görür. Genellikle insan rüyasında gördüğü rüyanın içindedir, adeta tıpkı bir dış ses gibi rüyasını yorumlar. Bu tür rüyalara da çok dikkat etmek gerekir. Çünkü böyle rüyalarda yapılan yorumun gerçekleşme oranı çok yüksektir. Bu tür rüyalar gelecek yaşamdan kesitler sunar.

Hatırlanacağı üzere rüyaların ruhsal dünyanın penceresi olduğunu söylemiştik. Rüyalar doğru anlaşılabildiğinde geleceğe dair mesajlar içerir, soruları yanıtlar, ayrıca geçmişimizden pencereler açar.

Özetleyecek olursak, rüyalar 3 boyutlu dünyanın dışında çok daha büyük bir geçmişi ve birikimi olan iç dünyamıza erişebilmenin iletişim kurmanın en önemli aracı ve enstrümanıdır.
Aslında, geçmişimiz ve geleceğimizi bir arada görebileceğimiz bir olgudur. Bu konuda tekniğini geliştirebilen ve bunu bir yol haritası gibi kullanabilenler için en önemli yaşam rehberidir rüyalar, bir başka ifade ile aynı zamanda ruhsal meditasyonun en önemli basamaklarından birisidir.

Rüyalar ruhumuzla doğrudan ilişki kurabilmenin en önemli yollarından birisidir. Dolayısı ile, 3 boyutlu dünyada yaşarken rüyaları göz ardı etmemiz mümkün değildir.

Bugünün dünyasında psikologlar artık bilinçdışına uyku sırasında çok daha kolay erişebilmektedirler. Uyuduğumuz zaman bilinç nerede ise korumasız ve savunmasızdır.
Hatta, ünlü hipnozcu Dolores Cannon' a ait QHHT, (Quantum Healing Hypnosis Technique) kuantum hipnoz tekniği diye tabir edilen bir teknikle artık bilinç altına, yani geçmiş yaşama bile inilebilmektedir. Bugün bu tekniği kullanan yüzlerce kişi geçmiş yaşamla iletişim kurabilmektedir. 
Dolayısı ile gerek bu yöntemle, gerekse rüyaların verdiği mesajlarla ruhsal dünyamızın gerçekleri gözler önüne serilebilir. Bunun için yapmamız gereken aslında çok da zor değildir.
Biraz dikkat, sistemli çalışma, sabır ve algıları açma yönünde gayret. Bunları sağladığımız an rüya denen kapıyı açıp, bilinçdışı dünyaya, bilinçaltına geçmek, hatta bilinçaltı ve bilinçüstü ile irtibat kurmak mümkün olacaktır.

Rüyalarımızın gücünü kullanmaya başlamak için öncelikle uykuya iyi hazırlanmalı, uyku öncesi günlük olayların etkisinden soyutlanmak ve bir başka aleme rüya alemine geçmeye hazır olmak gerekir. Sonrasında tek yapmanız gereken, kendinizi uykuya teslim etmek ve yaşayacaklarınıza dikkat kesilmektir. Sabah uyanma anı rüyalar için en kritik andır ve tam uykudan uyanma anı rüyaların en iyi hatırlandığı zamanlardır. Uyanır uyanmaz başucunuzda tutacağınız bir not defterine rüyada gördüklerinizi hemen kaydedin. Zira, uyandıktan biraz sonra nerede ise tamamını unutmuş olacaksınız. Bu tekniği geliştirerek algılarınızı açmanız mümkün olacak ve gördüğünüz rüyaları yorumlayabilecek, verilen mesajları algılayabileceksiniz. 
Bütün bunları yapabildiğinizde herşey kendiliğinden gelişecek, algılarınız açılacak, rüyaların mucizevi bir bilgi kaynağı ve bir yaşam yol haritası olduğunu görebileceksiniz.

Son olarak belki şu bilgiyi de paylaşmakta fayda vardır. Bugün insanlığın yaptığı birçok keşif ve icat, birçok çözülememiş problem, yaratıcı birçok buluş, kavram ve teori kişilere rüya aleminde iken üst bilinç kanalından görevliler vasıtasıyla ulaştırılan bilgidir ve insanlık bu sayede gelişebilmiştir.

Aslında bu alt yapı tüm insanlarda var olan bir şeydir. Tek yapmamız gereken bunun bilincinde olmamız, bu alt yapıyı kullanmaya hazır olmamız ve bu konuda çaba göstermemizdir.