13 Ocak 2018 Cumartesi

DÜŞÜN... İSTE... BIRAK OLSUN....


Hatırlarsanız geçmiş yazılarımda düşüncenin gücünden ve insan denen varlığın düşünerek neler yapabileceğinden bahsetmiştim.

Sanırım, bugünün dünyasında spiritüel aleme ilgi duyan herkes artık her şeyin bir enerji olduğu ve insanın da bir enerji olması yanında, düşünürken enerji yaydığı konusunda hemfikir.

Bu gerçekten yola çıkacak olursak, çevremizde görüp hissedebildiğimiz ve hissedemediğimiz bir çok enerji alanları ve yoğun enerji trafiği bulunmaktadır. 
Doğuştan aslında hepimizde bulunan, ancak yaşam denen tekamül senaryosunu hayata geçirebilmemiz için, bize kapatılmış bu algı alanını açmak ve geliştirmek mümkündür. Zaman, zaman altıncı his diye tarif ettiğimiz duygu aslında bunun tam da kendisidir.

Konuyu biraz daha derinlemesine inceleyecek olursak;
enerji alanımız, düşünsel enerji, düşüncenin gücü konularında ilerleme kaydetmemizin zor olmadığını göreceğiz. Bu aslında becerebilenler için son derece basit ve uygulaması bir o kadar da kolay bir şeydir.
Şöyle bir çevrenize bakın, bazıları hayatta isteklerine kolaylıkla sahip olup; rahat, huzurlu ve mutlu bir hayat sürerken, bazıları ise sürekli dertlerin ve sıkıntıların içinde kaybolup gitmektedir. 


Acaba bir kısmımızın başarıp, bir kısmımızın başaramadığı bu şeyin püf noktası nerededir, farklı olan nedir?
Evet, benim de sizlere anlatmaya çalıştığım can alıcı nokta tam da burası. Dikkat edin, yaşama pozitif bakan ve dingin bir yaşam sürenlerin hayatları, negatif bakış açısına sahip olanlara göre çok daha iyidir. Sebep söylediğim gibi basit, bu insanların pozitif düşünce ile yaydıkları enerjinin, 
ilahi düzende pozitif karşılık bulmasından kaynaklanmaktadır. 

Dua konusundaki yazımda bahsetmiştim. Dua dediğimiz şey de, aslında istek ve arzuların enerji olarak evrene gönderilmesidir. Eğer, duanızı ne istediğinizi bilerek ve evrenin nizamını bozmayacak şekilde doğru yapıyorsanız, mutlaka karşılığını bulacaksınız. Dua özünde bir şeyi istemektir. Siz yeter ki, neyi nasıl isteyeceğinizi bilin ve istedikleriniz arasında çelişki olmasın. Evrenin kabul etmediği tek şey istediklerinizin çelişkili olmasıdır. Şöyle bir düşünün, daha siz neyi nasıl isteyeceğinizi bilmezken, ilahi düzende bunun gerçekleşmesini nasıl beklersiniz?

Belki burada şöyle bir açıklama yapmak gerekir.
İnsanlar genelde kendilerini iyi tanımadıkları ve yüzleşemedikleri için yaşamdan ne istediklerini de tam olarak bilemezler. İstekleri hep çelişki içerir. Halbuki, kendini tanıyan, yüzleşen ve kendisi ile kavgası olmayan insanlar hayattan ne beklediklerini, ne istediklerini bulmuşlardır.

Olmaz ise olmaz bir kural vardır düşüncenizin gerçekleşmesi için;
öncelikle kendinle barışık olmak, yaşama ve her şeye pozitif bakmak, pozitif düşünmek, negatif olan ve negatif enerji yayan her şey ve herkesten mümkün olabildiğince uzak durmak. Tabii ki, bütün bunların yanında sevgi denen kavramı özümsemek ve yaşama yansıtmak.....

Dikkat ederseniz yukarıda enerji konusunda "her şey ve herkes" dedim. Zira, kişilerin yaydığı negatif enerji gibi, mekanların da kendilerine mahsus bir enerjileri olup, bu enerjiler negatif olabilir. Dolayısı ile enerji sadece kişilere mahsus bir olgu değildir.

Özetlemek gerekirse, önce siz kendi düşünce alanınızı pozitif tutacak, başkalarının da enerji alanınızı kirletmesine müsaade etmeyeceksiniz. Zira, enerji alanı kirletilmiş kişilerin algı ve algılama gücü, daha da önemlisi pozitif alanlarını muhafaza etmesi mümkün değildir. Bilir misiniz ki, pozitif alanınızın kirletilmesi yaşamınızdaki tüm pozitif şeylerin de etkilenmesi demektir. Bir başka ifade ile enerji alanı kirlenmiş kişilerin düşünceleri ve duyguları da aynı derecede kirlenir ve yaşamlarında tüm olumsuzluklar ardı ardına gelir. Yaşam çekilmez bir hal alır. Aslında yaşamınız böyle ise, bunun en önemli sebebinin negatif düşünceleri taşımanızdan ötürü kendiniz olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Gönülden ve çok istediğiniz bir şeyi hayal ediyor ve bunu istiyorsanız, bunun gerçekleşmesi mümkündür. Bazıları bunu ütopik görebilir ama kesinlikle böyle değildir.

İçinde bulunduğumuz bilgi çağında insanlığın algısı hızla açılıyor. Bunun sebebi nedir, hiç düşündünüz mü?
Algı açılıyor, çünkü insanlık öğrenmesi gereken enerjiyi manipüle etmeyi adım adım öğreniyor.

Çevrenize dikkatle bakın, ne kadar çok insan artık, "tam seni düşünüyordum, beni aradın", "tam aklıma sen geldin, 1 dakika sonra karşılaştık" gibi  binlerce benzer örneği duyuyor, hatta bizzat yaşıyor.  
Sebebi çok basit, artık insanlık enerjiyi manipüle etmeyi adım adım öğreniyor, bilerek veya bilmeyerek yaşamda uyguluyor.

Gelin, siz bir adım öne geçin ve bunun kısa ve basit yolunu öğrenerek, ruhsal dünyanızı geliştirin, zenginleştirin.
Tek yapacağınız şey, olumlu düşünün... fiziksel alemin tuzağına düşmeyin, başkalarının negatif alanına girmeyin. 

Kendinizi korumayı öğrenin ve sadece isteyin, sonra da sabırla olmasını bekleyin. Aslında ilahi düzende göndereceğiniz mesajın kuvvetli ve doğru olması lazım ki, mesajınız alınıp istekleriniz gerçekleşsin.

Ben bunu şöyle ifade ediyorum;
"Düşün, olmasını istediğin şeyi adresle ve sabırla olmasını bekle.."

Algılarını yükseltip düşüncene ne kadar odaklanırsan, gerçekleşme zamanının kısalığı ve gerçekleşme şansı o kadar yüksek olur.

Algı yükseltmekle yakın alakalı olduğu için "medyumluk"diye bilinen şeyin pratikte nasıl gerçekleştiğini anlatmaya çalışayım.
Medyum dediğiniz kişi aslında evrendeki enerjiyi yorumlamadan, düşünmeden okuyan, algılayan kişidir.

Ben yıllar önce durugörü 
sahibi (geleceği ve geçmişi gören)  bir kaç kişiyle tanışmış ve kendilerine sormuştum; 
"Nasıl oluyor da bütün olacakları görebiliyorsunuz, ne hissediyorsunuz?".
Cevaplar nerede ise birebir aynı ve aşağıdaki gibiydi;
"Ben karşımdaki kişinin yüzüne bakar sonra gözlerimi kaparım... önümden yazılar akar, tıpkı bir prompter gibi, tek yaptığım bunları okumak"

Bunun ne demek olduğunu yıllar sonra daha iyi anladım.
Aslında durugörü sahibi kişi şunu söylüyor; "benim enerji algı alanım yüksek ve karşıdakinin düşünsel gücünü okuyabiliyorum"
Hani deriz ya; "aklımdan geçenleri okuyor" diye. İşte anlattığım örnek tam da bu.

Çoğunluk durugörü sahibi kişinin yaptığı ruhumuzun taşıdığı geçmişe ait bilgiye erişmesinden başka bir şey değil. Yani, alt bilincinizde ruhun varoluşundan o ana kadar biriken bilgiyi görüyor. Buraya kadar basit ve çokça rastlanan bir şeydir. Ama esas enteresan olan durugörücünün geleceği nasıl görebildiği... İşte,  insanlara garip gelen bu...

Bunu da şöyle anlatmaya çalışayım;
Spiritüel aleme ilgi duyanlar belki tam olarak içselleştirip, idrak edemeseler de, zaman kavramını anlamaya çalışırlar. Hep dile getirilir; "geçmiş, an ve gelecek yoktur, hepsi birdir" Bu söylemde kolay ama algılamada maalesef zordur.

Ancak, insanlık adım adım bunu da algılamaya doğru gidiyor. Dikkat ederseniz son 10 yıldır zaman hızlı akıyor, bir başka ifade ile hızlı geçiyor. Nerede ise herkes aynı şeyi söylüyor. 
Doğrudur, zaman hızlı akmaya başladı ve insanlık artık yavaş yavaş bu algıya erişiyor. Çünkü insanlık olarak başka bir boyuta doğru ilerliyoruz. Yaşanan tüm teknolojik gelişme, algı, sanal alem ve benzeri kavramların dilimize pelesenk olması... kısacası bunun gibi onlarca sebep sayabilirim, yaşadığımız hızlı değişim ve gelişim için.

Bu bilgiden hareketle, durugörü ve geleceği görme konusuna dönecek olursak; işte burada zaman kavramı ortaya çıkıyor. Ne demiştik? "Gelecek, şimdi ve geçmiş hepsi aynı...."
Durugörü sahibi algısı açık kişiler, geçmişi görüp algılayabildikleri gibi geleceği de görüp algılayabiliyorlar. 


Belki konuyu biraz daha anlaşılır hale getirmek için şöyle bir örnek verebiliriz.
Geçmişte veya gelecekte diye adlandırdığımız tüm yaşanmışlıklar evrende aynı anda enerji olarak bulunuyor. Durugörü sahibi kişinin normal insanlardan tek farkı yüksek algıları ile bu enerjiyi hissetmeleri, okuyabilmeleri. 

Tıpkı çok kuvvetli anteni olan bir radyonun tüm yayınları alabilmesi gibi... Aslında durugörü sahibi kişiler, doğuştan taşıdıkları özellikleri sebebi ile bu konuda yüksek algı gücüne sahip kişilerdir.

Kısacası, durugörü veya medyum diyebileceğimiz kişiler sonsuz şimdiki zaman içinde ihtimal dahilinde gerçekleşebilecek görüntülerden birini yakalayıp bizlere aktarıyor. Medyumun gördüğü, aslında kişinin sonsuz ihtimaller içinde yaşayacaklarından bir tanesidir. 

Sonuç olarak medyumun gördüğü ile kişinin seçtiği arasında farklılıklar olabilir. Bizim yaptığımız sonsuz olasılık içinde algı seçimi yapmaktır. İşte bu algılamalar değişince düşünceler değişir, düşünceler de tamı tamamına yaşayacağımız gerçek olur.

Yani yaşadığımız evrende, çevremizde ve diğer boyutlarda sonsuz sayıda yayın var ve alıcı anteni kuvvetli kişiler bu yayınları yakalayıp okuyabiliyorlar. Ama çok önemli bir noktayı hatırlatmak isterim. Bu özelliğe sahip kişiler bütün bu yayınları sadece okuyabilirler, müdahil olamazlar, yaptıkları sadece gördüklerini anlatmaktır, yorum yapmazlar, yapamazlar..

Aslında olan bundan öte bir şey değil. Burada tek sorun bizlerin bunu yapabilmeyi öğrenmesi ve bunun için neler yapabileceğimiz.

Hep söylediğim bir şeyi burada tekrar etmek istiyorum.
Algınızı açmaya gayret edin, unutmayın en büyük yatırım aracı kendinizsiniz,
Kendinizi tanımaya, anlamaya çalışın...
Ne istediğinizi, ne aradığınızı sorun kendinize....
Kontrolu ele alın, ruhsal yolculuğunuza huzurla ve emin adımlarla devam edin..
Sevgiyi verin olabildiğince.... çevrenize ve  ilahi düzene....

Sonunda inanın, huzuru ve mutluluğu bulacak, 
gerçekten istediklerinizin hayata geçtiğini göreceksiniz...