26 Ağustos 2018 Pazar

HAYALLERİMİZ VE DUALARIMIZ...

Hayal kurmak ve hayallerimiz...
Acaba hiç düşündünüz mü, hayallerimizin ruhsal dünyamızla ilgisi nedir veya hayallerimiz ne kadar değerli, ne kadar önemlidir?
Ben konuya ruhsal dünya gözüyle baktığımda, hayal alemi ile ruhsal dünyanın doğrudan ilgili olduğu kanaatindeyim.

Neden böyle düşündüğümü izah etmeye çalışayım ve bunun için öncelikle "hayal" ile "hayal kurmak kavramlarının" ne demek olduğuna bir göz atalım.
Hayal; "zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi gözlenen şey" diye tarif edilmektedir. Bu silsilenin hayata geçirilmesi ise hayal kurmaktır. 
Demek ki, hayal kurmak için öncelikle zihnimizde bir şeyler tasarlamalı ve canlandırmalıyız.

Peki, bir şeyi zihinde tasarlarken kaynağımız ne olacak?
Normal şartlarda zihnimizde bulunan bilgi, fiziki aleme geldiğimiz andan itibaren bulunduğumuz ortam, görgü, kültür vs konuların bir toplamıdır. 
Ancak, burada bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekir, diye düşünmekteyim. 
Neden bazılarımız, sadece zihnimizdeki fiziki alem bilgisi ve birikimi ile hayal kurarken, bazılarımız sınır tanımadan hayal aleminin engin ve sınırsız dünyasında çok geniş bir hayal gücüne sahiptirler?

Hayal gücünü fiziki alem bilgisi çerçevesinde sınırlı tutanlar, doğal olarak o sınırların içinde kalırlar. Eğer hayal kurmak, tasarlanan ve canlandırılan şeylerin gerçekleşmesini gözlemek ise, doğal olarak hayallerinizi ne kadar sınırlı tutarsanız, hayal dünyanız da o kadar küçük kalır. Çünkü, siz gerçekleşmesini beklediğiniz şeyleri daha en baştan zaten sınırlamışsınız dır.


O zaman akla şöyle bir soru geliyor.
Nasıl oluyor da, bazılarımız daha büyük hayaller kurup, sınırları zorluyor, daha önce yaşamadığı, görmediği, düşünmediği şeyleri hayal edebiliyor?

Eskilerin bir sözü vardır, "yaradanın hazinesinde çoktur, yeter ki siz istemesini bilin". Her eski ve kadim sözde olduğu gibi bu söz bütün soruların cevabını kısaca özetliyor. Öncelikle diyor ki; hayallerinize sınır koymayın. Bazılarımız için hayallerimiz, temelde yokluktan ve sıkıntılı yaşamların getirdiği bir terbiyenin verdiği, adına "kanaat etmek" yani "bana bu kafidir" demek olan bir düşünceden yola çıkarak, daha en baştan sınırlanmıştır. 
"Aza kanaat etmeyen, çoğu bulamaz" deyişi küçük yaştan beyinlerimize nakşedilmiştir. Zaten daha siz en baştan isteklerinizi sınırlamış, fazlasını istemediğinizi beyan etmişsinizdir. 
Doğal olarak erişebileceğiniz şeyler de, en çok istediğiniz boyut kadar olur. 
Fiziki alemde hayal gücümüzü sınırlayan çok önemli bir olgu vardır ve sanki hayallerimize gem vurur, bir fren gibidir, düşüncelerimizi kitler. Kısaca "Mantık" dediğimiz bu şey hayal dünyamızın önündeki en önemli engeldir. Çünkü doğduğumuz andan itibaren hep mantıklı olmamız öğretilmiştir. Tamam, bu bazı şeyler için doğru olabilir ama unutmayın ki, bu bir noktaya kadar geçerlidir. 
Onun için önce gelin hayallerinize sınır koymayın. "Bu bana layık değil, buna, bu kadarına ihtiyaç yok" demeyin. Siz sadece hayal edin, önce hayal sınırlarınızı aşın, düşünün, daha iyisini isteyin, sadece isteyin. İstediklerinize de inanın ki, istekleriniz gerçekleşebilsin. 
Şöyle bir düşünün istemediğiniz, hayal etmediğiniz bir şey neden gerçekleşsin ki? Siz zaten daha en baştan istemediniz, sormadınız, hayallerinize sınır koydunuz.

Bakın, insanlık tarihi başarı hikayeleri, hep hayalleri sınırsız olan insanlar sayesinde yazılabilmiş ve fiziki alemdeki gelişmeler bu sayede gerçekleşebilmiştir. Başarı hikayelerinin arkasında hep yapılamaz, olmaz denen şeylerin peşinde koşan insanlar ve onların derin tutkusu, inançları ve sınırsız hayal güçleri vardır. 

İşte aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken bir şey budur. Bugün geldiğimiz noktadan daha ileriye de hayal gücümüzle gideceğiz.
Belki bazılarımız şimdi düşünüyor, "bunun neresinde mantık var, böyle şey olur mu?" 
Evet, aslında fiziki alem de böyle şekilleniyor, her şey çok basit de, biz bir türlü bu basiti algılayamıyoruz. 
Bu vesile ile şimdi gelin hayal gücüne gem vurmayan insanlara yakından bakalım ve onlar nasıl oluyor da, bu kadar sınırsız hayal gücüne sahip oluyorlar? 
Nasıl oluyor da başkalarının düşünemediği, bilmediği şeyleri düşlerinde canlandırıyorlar? 
İşte bu noktada ruhsal dünyamız devreye giriyor ve iki olasılık önümüze çıkıyor. 
Ya ruhsal dünyamızın derinliklerindeki bilgi, yani bilinçaltımız devreye giriyor, ya da görevli varlıklar devreye girip, geleceğe dönük bazı bilgiler için yönlendirme yapıyorlar. 
Bu konularda; "Deja vu" ve "Görevli varlıklar" yazımı hatırlatmak isterim. Bu noktada sadece bilinç altına inebilen, geçmiş ve geleceği görebilen kişilerin hayal dünyaları, doğal olarak fiziki alem sınırları ile düşünen bir kişiden farklı olacağını hatırlatmak isterim. Bu yeteneğin ise sadece algıları açmakla mümkün olduğunu söylemeye gerek yok.

Sonuç olarak unutmayalım ki, bir enerjiyiz. Hepimiz, gördüğümüz her şey bir enerji ve enerjinin değişik formları...
Ne kadar güçlü enerji, pozitif enerji üretirseniz o kadar isteklerinize yaklaşır, gerçekleştirirseniz. Onun için gelin bu günden itibaren olumsuz tüm düşünceleri kafanızdan çıkarın. İyiye, güzele odaklanın ve isteyin, ama sınır koymadan isteyin.

Bakın Einstein mantık için ne der; "Mantık sizi "A" noktasından "B" noktasına götürür, hayal gücü ise her yere"... Acaba Einstein zamanında hayal dünyasına gem vursaydı, bugün önümüzde çığır açan izafiyet teorisini geliştirebilir miydi veya kuantum gibi çağa damgasını vuran kavramları nasıl sorgulardı?

Kısacası, hayal etmeyenin bir şeye ulaşması mümkün değildir.
Sadece istediğiniz şeye odaklanın ve tefekküre dalın. Algınızı açmaya çalışın, ne istediğiniz, sizi nelerin mutlu edeceğini düşünün ve gönülden, inanarak onların gerçekleşmesini isteyin.


Peki, hayaller nasıl olacak da gerçekleşecek?
Siz sadece düşünün ve ufkunuzu geniş tutarak, sınır koymadan hayal edin, gözünüzde canlandırın istediklerinizi ve sonrasını dualarınıza bırakın. İşte onun için konu başlığını "Hayallerimiz ve dualarımız " diye seçtim. 
"Dua" başlıklı yazımda bu konuda daha önce geniş bilgi vermiş, dualarımızın yaşamımızda ne kadar önemli olduğunu ve maalesef çoğumuzun dua etmeyi bilmediğini söylemiştim.

Dualar tamamen pozitif şeyler üzerine kurgulanmalı ve tek taraflı olarak, sınır konmadan, yaradandan, evrenden istenmelidir. Doğru dua bu şekilde olmalı, içinde negatif hiçbir şey olmamalıdır.

Sadece hayal edin, sınır koymadan yaradandan, evrenden isteyin..... bırakın gerisini yaradan/evren olması gerektiği şekilde yapsın. Neyi ne kadar vereceğini, bizim iyiliğimiz ve tekamülümüz için o tayin etsin... 

Hayallerinize odaklanın ve isteyin. Unutmayın... sınır yok, sınırınız sizin hayal gücünüz. Başka bir ifade ile bir yere varmak, bir şeyler sahibi olmak, bir şeyleri başarmak istiyorsanız, önce onu hayal etmeniz, kafanızda bir proje gibi tasarlamanız ve yaradandan, evrenden doğru şekilde istemeniz gerekir.

Deneyin... bakın, hayatınız nasıl değişecek... sadece isteklerinizi tasarlayın ve olmalarına izin verin...