1 Temmuz 2018 Pazar

ALGI DENEN ŞEY...

Sıkça kullanılan bir kelime, "Algı".
Algının tarifini; "Bir şeye dikkati yönelterek, o şeyin bilincine varma, idrak etme" diye yapabiliriz.
Bu kısa tariften anlayacağımız gibi, öncelikle bir şeye dikkati yöneltmek ve bu dikkat neticesinde oluşan düşünceden yola çıkarak vardığımız değerlendirme.
Bu açıklamadan anlaşıldığı gibi, algı denen kavram kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bu durum sebebi ile, aynı diyebileceğiniz olay ve düşüncelere herkes farklı yaklaşıp, kendi değerlendirmeleri sonunda farklı yorumlara varabilir. 
Gelin şimdi bu farklılığı yaratan sebeplere birlikte bakalım.

Öncelikle, ortaya çıkan olay veya düşünceye verilen dikkatin derecesi, algımızı doğrudan etkilemektedir. Yapacağımız değerlendirmede, olaya olan konsantrasyon yanında, o olay veya daha önce yaşadığımız benzer olayların bizde bıraktığı tecrübeler de önem arz eder. Yani, sadece olaya olan dikkat değil, aynı zamanda daha önceki tecrübeler, yaşanan olayı idrakte farklılık yaratacaktır. 

Peki, sadece dikkat ve tecrübe, algı oluşturacak bilinç için yeterli midir, etkin olan başka değişkenler ve dinamikler yok mudur? 
Burada esas dikkat çekilmesi gereken nokta tam da burasıdır. 
Zira  bilincin oluşma safhasında, yani elde toplanan verilerin nihai değerlendirmesinde bize yol gösterecek olan, bir başka ifade ile algımızı nihai olarak şekillendirecek olan şey, geçmişten taşıdığımız ve bilinç altımızda bulunan değerler toplamıdır. 
Kısaca söylemek gerekirse, fiziki alemde yaşamı yönlendiren esas ana işlem merkezi fiziki alemde taşıdığımız değerlerden ziyade, iç dünyamızda, geçmiş yaşamlardan taşıyıp getirdiğimiz bilginin değerlendirildiği yer, tam da ruhsal dünyamızdır. 

İşte, her yerde karşımıza çıkan ve aslında bizim ana kumanda merkezimiz olan bilinç altı dünyası burada da karşımıza çıkmaktadır. Anlatmaya çalıştığım şey; ruhsal dünyamızın fiziki alemle ilişkimize temel oluşturduğu ve şekillendirdiğidir.

 Bu noktada aklımıza şöyle bir soru gelebilir, "Algı denen kavram neden bu kadar önemli?" 
Gelin fiziki alemden bir örnekle yola çıkarak konuyu biraz daha açalım. Hepimizin bildiği gibi, fiziki alemde adına duyarga, algılayıcı veya sensör dediğimiz; sıcaklık, soğukluk, yükseklik, rutubet, derinlik, duman vs  gibi fiziki değerleri ölçen, onlarca hassas cihaz bulunmaktadır.
Bu cihazlar beş duyumuzla algılayamadığımız şeyler hakkında, bize bilgi verip, yönlendirirler. Bütün bu yönlendirmeler, fiziki alemde yapmamız gereken hareketler için bize yardımcı olur, bilgi akışı sağlar, daha da ötesi, bizleri karar alma safhasında doğrudan etkiler. 
İşte, fiziki alemdeki bu sensörler ne ise, ruhsal dünyada algı da bizim için o dur. Nasıl ki, fiziki alemin sensörleri yaşamımızı etkiliyor ise, ruhsal dünyamızın birikimi olan algılarımız da doğrudan yaşam senaryomuzu şekillendirir.

Hep kullandığımız bir söz vardır, bazı insanlar için  "Algıları çok açık" deriz. 
İşte, bu sözün ifade etmeye çalıştığı şey, bazı insanların fiziki değerlendirmeler yanında, fiziken göremediğimiz başka bir enstrümanı da iyi kullandıklarını gösterir. Ayrıca, bu özelliğe sahip insanların algılama kabiliyeti yüksektir ve geniş bir açıyı kapsar.  Herkesin baktığı ve gördüğü bir çok konu, algısı açık kişiler tarafından başka şekilde değerlendirilir. Onların ruhsal sensörleri (Algıları) diğer insanlardan çok daha hassastır. 
Olacak olayları doğru tahmin ederler, öngörüleri diğerlerine göre yüksektir. Yaşamlarındaki önemli değişiklik ve kararlarda, hem çok hızlı karar verirler, hem de kendileri için doğru olan rotayı daha çabuk bulurlar. 
Bu aslında onlar için doğal bir durumdur, onların bir kılavuza veya yol göstericiye ihtiyaçları yoktur, onların kılavuzları geçmiş yaşamlarından taşıdıkları ve sahip oldukları yüksek algılarıdır. Bu tıpkı elinde harita olan birisi ile haritası olmayan birisinin adres aramasına benzer. 
Algısı açık insanların ortak özelliklerden birisi de sabır ve tevekküldür. Çünkü, yüksek algı veya algı açıklığı demek, bir yerde hassas terazi ile ölçmek, ulaşacağı noktayı tahmin etmek, ne bulacağını, neyle karşılaşacağını bilmek gibi bir şeydir. 
Bu özelliğe sahip insanlar olayların onları yönettiği değil, onların olayları yönettiği tipte insanlardır. 

Belki aklınıza bir soru gelebilir, acaba algısı açık insanlar, duru görü sahibi insanlarla aynı mıdır? 
Hayır, her algısı açık kişi duru görü sahibi değildir. Genellikle duru görü sahibi kişiler, kendileri dışında, başkalarının geleceğini görmek konusunda yeteneği olan kişilerdir. 

Peki, fiziki alemde algısı açık olmayan insanlar için durum nedir?
Bu tür insanlar için, maalesef fiziki alemdeki yaşam zorlu ve meşakkatlidir. Algıları açık olmadığı için karşılaştıkları olaylarda sürekli çıkmaz yola girer ve sıkıntı yaşarlar. 
Bu tür insanların ortak paydası mutsuzluk, sabırsızlık, yaşamdan ve olaylardan şikayet, kısacası bir çok olumsuz duygudur. Ayrıca, sürekli başkaları ile kavga ve mücadele içinde olmaları da diğer ortak özellikleridir. Aslında aynı olayları algısı açık bir kişi de yaşar, ama o insanlarda kendi olaylarını yönetme ve yönlendirme bambaşkadır. 

Özellikle günümüzde, ilahi düzenin bir gereği olarak her an bilgi bombardımanı altında yaşamaktayız. Lüzumlu, lüzumsuz, yararlı yararsız, doğru veya yanlış milyarlarca bilgi etrafımızda uçuşuyor. İnsanlık tarihinde bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız kadar bilgi yükü biz insanlara yüklenmektedir. Ama, burada çok tehlikeli bir şey var ki, o da bilginin süzülmeden gelmesi. 
Eğer algınız açık değilse, olayları düzgün değerlendiremezsiniz ve maalesef kararlarınızda çoklukla hata yaparsanız. Yaptığınız her hataya karşılık doğal olarak bazen fiziksel, bazen de ruhsal yorgunluk olarak bedel ödersiniz.. 

Bugünlerde sıkça karşılaştığımız  bir kavram var, "Algı yönetimi". Gelin, şimdi bir de bu konuya bir bakalım.
Algı yönetimi denen şey; doğrudan algısı yeterli derecede açık olmayan kişilerin, kendilerine fiziki alemde yüklenen bilgi ile manipüle edilmesinden başka bir şey değildir. Algısı kapalı insanlar genellikle materyal dünyaya esir olmuş kişilerdir ve ruhsal derinlikleri maalesef çok sığdır. Burada yeri gelmişken bir yanılgıdan söz etmek isterim. Aslında, fiziki alemin gözü ile bakarsanız, bahsedeceğim şey bir tenakuz gibi de görülebilir. 
Fiziki alemde dünya değerleri ile bilgili olmak, fiziki alemin değerleri için gerekli olabilir ama  bu bilgi maalesef bizim ruhsal alemimiz için pek de faydalı olamaz. Ruhsal dünyanın değerleri, yargıları bambaşkadır ve orada tek yardımcımız ve yol göstericimiz algılarımızdır.  
İşte bu yüzden milyonlar, milyarlar tıpkı bir robot gibi yönetilebilir ki, bugün yaşadığımız dünyada da bundan çok farklı bir durum yoktur. 
Bir başka ifade ile algı yönetimi denen şey, kendi rotalarını bulamayan kişilerin başkalarının ellerine verdikleri harita ile onları istedikleri gibi yönlendirmesi ve yönetmesidir.
Unutmayalım, yaşamımızı sadece fiziki aleme odaklar ve fiziki alemin esiri olursak, bilelim ki, başkaları tarafından yönetilip, kontrol ediliyoruz.
Çok önemli olduğuna inandığım bir yanılgıyı ve tespitimi bu vesile ile sizlerle paylaşmak isterim; genellikle algı yönetimine  tabii  kişileri, fiziki alemin değerleri ile tarif edecek olursak, cahil insanlar olarak adlandırırız. 
Maalesef bu son derece yanlış bir düşünce ve ön yargıdan öte bir şey değildir. Çoğunlukla algı yönetimine tabii kalan ve rahatlıkla manipüle edilen kişiler, maalesef fiziki alem değerleri ile bakacak olursak, okumuş, aydın ve bilgili kişilerdir. 
Genellikle bu vasıfta olan kişiler yaşamlarını sadece "Akıl" kavramı ile sınırlarlar ve fiziki alemin esiri olmuş, fiziki alemin kalıpları dışına çıkamayan kişilerdir. Bu düşünce ve davranış yapısında olan kişiler, sadece akıl ile her şeyi doğru yaptıklarına inanırlar ki, işte en büyük hata da budur.
Daha önceki yazılarımdan hatırlayacağınız üzere, sadece akıl karanlık bir odada kalmak gibidir, ayrıca bir ışığa ihtiyaç vardır ki, o da gönül gözüdür. Gönül gözü dediğiniz şey de aslında, bir algı açıklığı göstergesinden başka bir şey değildir.

Unutmayın ki, fiziki alemde yaptıklarınızın ruhsal dünyanıza bir yansıması yoksa, ruhen tekamül etmeniz mümkün değildir.
Onun için gelin biraz ruhsal dünyanıza girin ve  orayı keşfetmeye gayret edin. Sadece fiziki alemin esiri olmayın, fiziki alem ile ruhsal alemin dengesini kurmaya gayret edin. 
Siz oraya dokundukça göreceksiniz ki, algılarınız kendiliğinden açılacak, bambaşka bir hayata merhaba diyecek, her dokunuşta farklı bir yaşamın kapısı aralanacak.