Bir önceki yazımda " NEREDEN GELİP, NEREYE GİDİYORUZ? " sorusuna cevap aramış ve yazının sonunda insan denen varlığa, yani bizlere bahşedilen iki önemli şeyi öne çıkarmıştık.
Hatırlayacağınız üzere bunlar “Akıl” ve “ Sezgi “ idi.
Yaşam yolculuğumuzda gözümüzü 3 boyutlu dünyaya açtığımız günden, ölüm dediğimiz gözlerimizi yaşama kapadığımız ana kadar bizimle birlikte sanki gölgemiz gibi bize eşlik eden iki kavram.
Şimdi isterseniz tekamüle giden yolda bu iki kavramın ne denli önemli olduğunu birlikte görelim.
Bahsedeceğimiz bu iki kavram yaşam boyu aradığımız diğer alemler dediğimiz alanın kapısını, bir başka ifade ile algılarımızı açan 2 önemli anahtar da diyebiliriz.
Tekamül, belli bir olgunluğa erişme, gelişim gösterme veya bir başka ifade ile evrim geçirme diyebileceğimiz bir terimdir.
Spiritüalizm (Ruhsal Alem) dediğimiz alanın temel ilkelerinden biri olan tekamül, bu alanda ruhsal gelişim anlamında ruhun evrimi anlamında kullanılmaktadır.
Kısaca ve en basit haliyle özetleyecek olursak; tekamülü ruhların madde evrenindeki, yani 3 boyutlu fiziki dünyamızda görgü ve tecrübelerini arttırarak şuurunu genişletmesi ve bilgisini artırması olarak tanımlayabiliriz.
Biz, insan denen varlıklar zaman, zaman yanılgıya düşüp evreni tekmiş gibi algılıyoruz.
Evren bir tane değildir, öncelikle şunu anlamalıyız ki evrenler sonsuzdur.
Peki, akla gelen bir soru olabilir, neden sonsuz evrenler var?
Sonsuz evrenler var çünkü, evrenlerin sonsuzluğu mutlak erişilmezliğin bir zorunluluğudur.
Konu ilerledikçe ve kavramlar biraz daha netleştiğinde göreceksiniz ki; sonsuz evrenlerin hiçbirisi diğerinin özelliğini taşımaz, hiçbir evren bir diğerine benzemez.
Burada şöyle bir açıklama ihtiyacı duyuyorum.
İnsan denen varlıkların doğası gereği bilinmeyeni hemen anlamak, anlamlandırmak, çözmek, neticeye ulaşmak gibi bir içgüdüsü vardır.
Bu aslında insanlığın evrimi için gerekli bir şeydir.
Bu ilahi nizamın bir gereği, olmazsa olmazıdır.
Onun için insanlık bugün bulunduğu gelişmişlik durumuna erişebilmiştir.
Ancak, ruhsal evrimde bunun böyle hemen istendiği an olmasını beklemek nafile çabadan öte bir şey değildir ve olması da imkansızdır.
Bu sonu olmayan uzun bir yoldur.
Bedenlendiğimiz bu yaşamımızda aradığımızı bulmak, sonuca ulaşmak mümkün değil, hatta ütopyadan bile ötedir diyebiliriz.
Onun için " Tekamül ” diye adlandırıyoruz bu zorlu, uzun ama bir o kadar gizemli yolculuğu.
Aktif ve tekamül ihtiyacı olan ruh, pasif evrenler için bir amaçtır.
Yani ruhlar, bir deneme yanılma süreci gibi davranışlarının yansımalarını evren üzerinde göre göre ihtiyaçlarını giderip, adım adım gelişimlerini sağlarlar.
Bu noktada yazının üst bölümünde bahsettiğim ve ruhsal evrimimizde önemli rol oynayan iki aktör akıl ve sezgilerimiz işte bu noktada bizim yolculuktaki işaretçilerimiz ve işaret levhalarıdır.
Aktif ve tekamül ihtiyacı olan ruh, pasif evrenler için bir amaçtır.
Yani ruhlar, bir deneme yanılma süreci gibi davranışlarının yansımalarını evren üzerinde göre göre ihtiyaçlarını giderip, adım adım gelişimlerini sağlarlar.
Bu noktada yazının üst bölümünde bahsettiğim ve ruhsal evrimimizde önemli rol oynayan iki aktör akıl ve sezgilerimiz işte bu noktada bizim yolculuktaki işaretçilerimiz ve işaret levhalarıdır.
Öyleyse evrenler, ruhların tekamül dediğimiz ihtiyaçlarına cevap veren alanlardır.
Eğer sembolik olarak ifade etmek gerekirse;
Evrenler, ruhların uygulamalarına yarayan ve o uygulamaların sorunlarını ve sonuçlarını tekrar ruhlara yansıtan, kendi cevherlerine özgü birer ortamdır.
Eğer sembolik olarak ifade etmek gerekirse;
Evrenler, ruhların uygulamalarına yarayan ve o uygulamaların sorunlarını ve sonuçlarını tekrar ruhlara yansıtan, kendi cevherlerine özgü birer ortamdır.
Bir başka ifade ile evrenler ruhların senaryolarının tatbik alanlarıdır.
Aktif olan ruhlar tekamülleri için, pasif olan çeşitli evren kaynaklarının sonsuz olanaklarını kendi ihtiyaçları çerçevesinde dolaylı olarak kullanarak tekamül ederler.
Ne evrenler var olmazsa ruhların bilemediğimiz kendilerine özgü yüksek ihtiyaçları giderilebilir, ne de ruhlar olmazsa evrenlerin varlık nedeni ortada kalır.
Aktif olan ruhlar tekamülleri için, pasif olan çeşitli evren kaynaklarının sonsuz olanaklarını kendi ihtiyaçları çerçevesinde dolaylı olarak kullanarak tekamül ederler.
Ne evrenler var olmazsa ruhların bilemediğimiz kendilerine özgü yüksek ihtiyaçları giderilebilir, ne de ruhlar olmazsa evrenlerin varlık nedeni ortada kalır.
Bunlar birbirleri ile daima baş başa yürürler.
O kadar ki ruhlar ve evren arasında kesin ve sonsuz bir erişilmezliğin varlığına rağmen, sanki birbiri ile sımsıkı kucaklaşmış ve birbirinin içine girmiş gibidirler.
Bunu belki şöyle bir örnekle daha açık ve anlaşılır hale getirebiliriz.
Düşünelim ki; bir tiyatro oyununu sahneye koymaya karar verdiniz.
Peki, bir tiyatro oyunu için olmaz ise olmazlar nedir, neler lazım?
Önce bir yapımcınız olacak, sonra bir senaryonuz, oynayacak artistleriniz, ihtiyaçlara göre değişik sahneleriniz için ortam veya dekorlar, kıyafetler, makyaj gibi birçok şeyi burada peş peşe sıralayabiliriz.
Yaşamı da tekamül yolunda bir oyun olarak algılarsak yaşadıklarımız bir senaryo, dünyamız bir sahne, her birimiz kendi senaryomuzun baş artisti, diğer varlıklar da oyunun bir parçası, figüranları ve dekorlarıdır.
Düşünebiliyor musunuz, artisti olmayan ve sahnesi olmayan bir oyun oynanabilir mi?
İşte ruh ve evren ilişkisi de aynen böyledir, ruhun varlığımız vasıtasıyla oyun alanı evrendir.
O kadar ki ruhlar ve evren arasında kesin ve sonsuz bir erişilmezliğin varlığına rağmen, sanki birbiri ile sımsıkı kucaklaşmış ve birbirinin içine girmiş gibidirler.
Bunu belki şöyle bir örnekle daha açık ve anlaşılır hale getirebiliriz.
Düşünelim ki; bir tiyatro oyununu sahneye koymaya karar verdiniz.
Peki, bir tiyatro oyunu için olmaz ise olmazlar nedir, neler lazım?
Önce bir yapımcınız olacak, sonra bir senaryonuz, oynayacak artistleriniz, ihtiyaçlara göre değişik sahneleriniz için ortam veya dekorlar, kıyafetler, makyaj gibi birçok şeyi burada peş peşe sıralayabiliriz.
Yaşamı da tekamül yolunda bir oyun olarak algılarsak yaşadıklarımız bir senaryo, dünyamız bir sahne, her birimiz kendi senaryomuzun baş artisti, diğer varlıklar da oyunun bir parçası, figüranları ve dekorlarıdır.
Düşünebiliyor musunuz, artisti olmayan ve sahnesi olmayan bir oyun oynanabilir mi?
İşte ruh ve evren ilişkisi de aynen böyledir, ruhun varlığımız vasıtasıyla oyun alanı evrendir.
Ruh olmadan evren, evren olmadan da ruh bir mana ifade etmez.
Hepimizin bedenimizle birlikte taşıdığımız ruhumuzun senaryosu gereği bir rolü var ve yaşamımızda senaryomuzdaki rolü oynuyoruz.
Aslında bedenlerimiz ruhlarımız için bir uygulama ve deneyimleme aracıdır.
Burada bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim; nasıl ki beden ruh tarafından tekamül için bir araçsa bu amaca hizmet eden araç ruhun ihtiyaçları çerçevesinde gelişim ve değişim göstermektedir.
Bunu da evrim teorisi ile açıklayabiliriz.
Bugünlerde tartışılan insanlığın var oluşu üzerine değişik teoriler öne sürülmektedir.
Bunlar, Charles Darwin’ nin “ EVRİM TEORİSİ “ ve son yıllarda ortaya çıkan ve artık tüm bilim insanlarının üzerinde hemfikir olduğu daha önce de bahsettiğimiz “ BIG BANG “ teorileridir.
(Hatırlarsanız bu konuda geçmiş yazılarda “CERN” den bahsetmiş, milyarlarca USD para harcayarak kayıp madde, atom altı Higg bozonu nun laboratuvar ortamında bulunmaya çalışıldığını anlatmıştık.)
Bana göre her iki teori bir birinin içine geçmiş biri diğerinin bir bölümü ve parçasıdır.
" BİG BANG" büyük patlama, ilk madde olan atomdan küçük enerji zerrelerinin içinde bulunduğumuz evreni oluşturmak üzere dağılmasıdır.
İşte bu enerji parçacıklarının milyonlarca yıl süren gelişimi ile bildiğimiz hidrojen atomunun ortaya çıkması, bu atomun gelişmesi ile kimya biliminin bulduğu basit maddelerin evrimi gerçekleşmiş, hidrojene göre daha kompleks ve karmaşık oksijen, fosfor, bakır, gümüş, baryum, altın, radyum, uranyum, sentoryum gibi maddeler ortaya çıkmıştır.
Daha sonraki evrede, yine milyonlarca hatta milyarlarca yıl süren süreçte bu basit madde ve elementlerin birleşmesi ile gezegenlerin, nebulaların oluşması, arkasından ilk hücre, arkasından hücrelerin bir araya gelmesi ile basit canlılar arkasından basit bitkiler, hayvanlar ve son olarak bu alemin en gelişmiş varlıkları olan biz insanlar.
Burada şunu belirtmek lazım; evrenin başlangıcı olan büyük patlamadan, yani ilk atom altı küçük enerji parçacığından bugün insan denen varlığın ulaştığı noktaya gelene kadar geçen süre yaklaşık 14 milyar yıldır.
Bu sürecin son 3,5 milyar yılında ilk canlı varlık sularda ortaya çıkmış, sonrasında daha önce de bahsettiğim gibi sırasıyla çok hücreli basit canlılar, bitkiler, hayvanlar ortaya çıkmıştır.
Bu süreç içinde insan denen varlığın ortaya çıkması elde edilen bulgulara ve fosil kayıtlarına göre bundan yaklaşık 200.000 yıl önce Afrika'da olmuş, bugün ki insan türünün ilk alt ırkı olan
Hepimizin bedenimizle birlikte taşıdığımız ruhumuzun senaryosu gereği bir rolü var ve yaşamımızda senaryomuzdaki rolü oynuyoruz.
Aslında bedenlerimiz ruhlarımız için bir uygulama ve deneyimleme aracıdır.
Burada bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim; nasıl ki beden ruh tarafından tekamül için bir araçsa bu amaca hizmet eden araç ruhun ihtiyaçları çerçevesinde gelişim ve değişim göstermektedir.
Bunu da evrim teorisi ile açıklayabiliriz.
Bugünlerde tartışılan insanlığın var oluşu üzerine değişik teoriler öne sürülmektedir.
Bunlar, Charles Darwin’ nin “ EVRİM TEORİSİ “ ve son yıllarda ortaya çıkan ve artık tüm bilim insanlarının üzerinde hemfikir olduğu daha önce de bahsettiğimiz “ BIG BANG “ teorileridir.
(Hatırlarsanız bu konuda geçmiş yazılarda “CERN” den bahsetmiş, milyarlarca USD para harcayarak kayıp madde, atom altı Higg bozonu nun laboratuvar ortamında bulunmaya çalışıldığını anlatmıştık.)
Bana göre her iki teori bir birinin içine geçmiş biri diğerinin bir bölümü ve parçasıdır.
" BİG BANG" büyük patlama, ilk madde olan atomdan küçük enerji zerrelerinin içinde bulunduğumuz evreni oluşturmak üzere dağılmasıdır.
İşte bu enerji parçacıklarının milyonlarca yıl süren gelişimi ile bildiğimiz hidrojen atomunun ortaya çıkması, bu atomun gelişmesi ile kimya biliminin bulduğu basit maddelerin evrimi gerçekleşmiş, hidrojene göre daha kompleks ve karmaşık oksijen, fosfor, bakır, gümüş, baryum, altın, radyum, uranyum, sentoryum gibi maddeler ortaya çıkmıştır.
Daha sonraki evrede, yine milyonlarca hatta milyarlarca yıl süren süreçte bu basit madde ve elementlerin birleşmesi ile gezegenlerin, nebulaların oluşması, arkasından ilk hücre, arkasından hücrelerin bir araya gelmesi ile basit canlılar arkasından basit bitkiler, hayvanlar ve son olarak bu alemin en gelişmiş varlıkları olan biz insanlar.
Burada şunu belirtmek lazım; evrenin başlangıcı olan büyük patlamadan, yani ilk atom altı küçük enerji parçacığından bugün insan denen varlığın ulaştığı noktaya gelene kadar geçen süre yaklaşık 14 milyar yıldır.
Bu sürecin son 3,5 milyar yılında ilk canlı varlık sularda ortaya çıkmış, sonrasında daha önce de bahsettiğim gibi sırasıyla çok hücreli basit canlılar, bitkiler, hayvanlar ortaya çıkmıştır.
Bu süreç içinde insan denen varlığın ortaya çıkması elde edilen bulgulara ve fosil kayıtlarına göre bundan yaklaşık 200.000 yıl önce Afrika'da olmuş, bugün ki insan türünün ilk alt ırkı olan
Cro-Magnon insanı ise zamanımızdan 50 bin yıl önce ortaya çıkmıştır.
Bugün evrende sonsuz sayılacak ölçüde ve kapsamda ruhlar bulunmaktadır.
Bu kapsam ve genişlikteki ruhların tekamülü için evren bir gerekliliktir.
Bir önceki ruhsal evrimimizde kaldığımız yerden yeni bir senaryoya geçmek için, sonsuz dekor ve figürana sahip en gelişmiş sahnesi olan dünyada canlı bir bedende yeniden varlık buluyor, insan denen varlığa dönüşüp ruhumuzun tekamülü için seçtiğimiz senaryoyu yaşıyoruz.
Burada dikkat ederseniz seçtiğimiz senaryo diyorum; bu konuyu ileride daha açık ve anlaşılır şekilde dile getireceğim.
Sonsuz evrenleri ve ruhları kontrol eden daha farklı boyutta yüksek kurallar ve ilkeler vardır.
Bu kural ve ilkeler ruhların ve evrenlerin her türlü durum, davranış ve hareketlerini hatta kaderlerini değerlendirir, uygun görür ve belirler.
Burada bahsettiğim bütün bu niteliklerini biz insanların bilmesi ve en küçük bir sezgi ve algıya sahip olması mümkün değildir.
Çünkü, büyük hakikat dediğimiz ve aradığımız gerçek, sonsuz ruhlar aleminin ve sonsuz evrenler zincirinin üstünde bulunup, kati bir erişilmezlikle onlardan ayrılmaktadır.
Bugün itibariyle insan denen biz varlıkların dünyamızda sahip olduğumuz bilgi, tecrübe ve melekelerimiz ile varlık sebebimiz olan aradığımız gerçeği izah etmeye, fikir beyan etmeye veya bir tek söz söylemeye gücümüz yetmez.
Çünkü madde evreninin varlık sebebi o gerçeğin aranacağı bir oyun alanıdır, Bu alanda sadece o gerçeği arar, düşünsel sistemimizi geliştirir, akıl ve sezgi ile algılarımızı açar, anlamaya çalışırız.
İşte buna da kısaca tekamül deriz.
Sonuç olarak...
Eğer, tekamül yolculuğunun ne olduğunu özümser, büyük resmi görüp anlamaya veya anlamlandırmaya başlarsak, evrim yolculuğumuz daha katlanılabilir ve daha eğlenceli bir hal alır.
Bunu başarabilenler için yaşam çok daha kolay, bilinçli ve nitelikli hale gelir.
Bugün evrende sonsuz sayılacak ölçüde ve kapsamda ruhlar bulunmaktadır.
Bu kapsam ve genişlikteki ruhların tekamülü için evren bir gerekliliktir.
Bir önceki ruhsal evrimimizde kaldığımız yerden yeni bir senaryoya geçmek için, sonsuz dekor ve figürana sahip en gelişmiş sahnesi olan dünyada canlı bir bedende yeniden varlık buluyor, insan denen varlığa dönüşüp ruhumuzun tekamülü için seçtiğimiz senaryoyu yaşıyoruz.
Burada dikkat ederseniz seçtiğimiz senaryo diyorum; bu konuyu ileride daha açık ve anlaşılır şekilde dile getireceğim.
Sonsuz evrenleri ve ruhları kontrol eden daha farklı boyutta yüksek kurallar ve ilkeler vardır.
Bu kural ve ilkeler ruhların ve evrenlerin her türlü durum, davranış ve hareketlerini hatta kaderlerini değerlendirir, uygun görür ve belirler.
Burada bahsettiğim bütün bu niteliklerini biz insanların bilmesi ve en küçük bir sezgi ve algıya sahip olması mümkün değildir.
Çünkü, büyük hakikat dediğimiz ve aradığımız gerçek, sonsuz ruhlar aleminin ve sonsuz evrenler zincirinin üstünde bulunup, kati bir erişilmezlikle onlardan ayrılmaktadır.
Bugün itibariyle insan denen biz varlıkların dünyamızda sahip olduğumuz bilgi, tecrübe ve melekelerimiz ile varlık sebebimiz olan aradığımız gerçeği izah etmeye, fikir beyan etmeye veya bir tek söz söylemeye gücümüz yetmez.
Çünkü madde evreninin varlık sebebi o gerçeğin aranacağı bir oyun alanıdır, Bu alanda sadece o gerçeği arar, düşünsel sistemimizi geliştirir, akıl ve sezgi ile algılarımızı açar, anlamaya çalışırız.
İşte buna da kısaca tekamül deriz.
Sonuç olarak...
Eğer, tekamül yolculuğunun ne olduğunu özümser, büyük resmi görüp anlamaya veya anlamlandırmaya başlarsak, evrim yolculuğumuz daha katlanılabilir ve daha eğlenceli bir hal alır.
Bunu başarabilenler için yaşam çok daha kolay, bilinçli ve nitelikli hale gelir.