25 Kasım 2018 Pazar

SONUNDA ...

2 yıllık bir serüvenin sonunda 99 hafta ve 99 farklı konu başlığından sonra, sanırım bir özet çıkartmanın zamanı geldi.


Fiziki alem, kendini tanımak, diğer alemler, beden, ruh, ruhsal alem, spatyom, ölüm, yaşam, ruhun ölümsüzlüğü, dualite, vicdan, bilinç, alt bilinç, bilinç dışı, ben, ego, mutluluk, hırslarımız, korkularımız, ölüm korkusu, enerji, kuantum, ben kimim, melek, şeytan, hislerimiz, kader, zaman, rüyalar, lüsid rüyalar, beden dışı deneyim, dualar, iyi enerji, kötü enerji, görevli varlıklar, arzular, istekler, algı, algı yönetimi, birlik, teklik, hiçlik, melek, şeytan, ego, iç ses, deja vu, duru görü, zaman, ezoterizm, inanç sistemleri, kavgalarımız ve nihayetinde tekamül...

Evet, onlarca başlık, onlarca konu....

Peki bütün bunlar niçin, neden?
Aslında bir yolculuk da diyebiliriz. 

Yaşam nedir, ben kimim? sorularının cevaplarını sizlerle birlikte bulmak için, 100 hafta boyunca kaleme aldığım, kendi açımdan ve kendi yaşam tecrübemle çıkardığım sonuçların sizlerle paylaşılması da, diyebiliriz.

Ruhun ölümsüzlüğü, tanrı inancı gibi konuları işlerken aslında bu yaşamda bulunma gereğinin, tekamülümüzden başka bir şey için olmadığını gördüm.. 
Tekamül, iyi insan, kamil insan olma yolculuğu.... Bu yolculukta belki de öğrendiğim en önemli şey, fiziki alemde mutlak doğru diye bir kavramın olmadığı.  

Zaten yolculuğumuzun nihai amacı mutlak doğruyu bulmak değil mi?
Bu konuda aklımıza gelen sorulara cevap bulmak için, öncelikle fiziki alem ile ruhsal dünyanın ne olduğunu anlamış olmamız gerekir. Unutmayalım ki, bedenimiz fiziki dünyaya ait iken, ruhumuz başka bir aleme ait ve içinde bulunduğumuz fiziki alemde bedeni kullanıyor. 
Ruh ve beden için birbirine muhtaç, ayrılmaz ikili de diyebiliriz. 
İşte, bu ikili birlikte bir yaşam senaryosunu hayata geçirip, yürütüyor.  Kimisi uzun, kimisi kısa, kimisi yokluk, kimisi varlık imtihanı içeren, kısaca ifade edecek olursak, dualitenin tüm kavramlarını içeren milyarlarca senaryo dolu bir alem... 
Aslında basit ama bizlerin karmaşık hale getirdiği bir ilişkiler yumağı.

Kendi adıma yazdıklarımdan bazı çıkarımlarım var ve yine kendi adıma bunları yaşamımda uygulama gayreti içindeyim. "Başarabiliyor musun?" derseniz, en azından gayret gösteriyor ve başarabildiklerimle yaşamı daha keyifli bir hale getirebildiğimi görüyorum.  Bu yolda sağlayabildiğim en ufak bir ilerleme bile öz güvenimin daha da güçlenmesini destekliyor ve bu sayede insan daha gayretli bir çabanın içine giriyor. 

Farklı bir gözle yaşama bakabilme, tolerans ve hoşgörüyü yaşama yansıtma, herkesin kendi dünyası olduğu ve bizlerin de aslında buna saygı duymamız gerektiği gibi her gün alınan onlarca, yüzlerce, binlerce ders... Belki de yaşam boyu bitmeyen dersler diyebiliriz.

"Ben" ile "Ego"nun aynı şey olmadığını anlamak ve ikisi arasındaki farkı oluşturan ince çizgiyi görebilmek... 
Tekamül yolunda sağlanan her bir ilerlemenin daha farklı bir algı kapısı açtığı, sonunda yaşam dediğimiz senaryonun hem senaristi ve hem oyuncusu olduğumuzu idrak edebilmek...
Daha da önemlisi zaman denen kavramın sadece bir aldatmaca olduğu yanında; geçmişin, geleceğin ve anın aynı olduğunu idrak etmek.
Yaşam denen olgunun aslında bir illüzyondan öte bir şey olmadığını, her şeyin bizim bilinç dünyamızda şekillendiği ve aslında istersek, bazı şeyleri nasıl da kolayca değiştirebileceğimize şahit olmak.

Özetle; neden, niçin, nasıl sorularının bitmeyen cevapları yanında, daha güzel, daha mutlu, daha huzurlu ve daha dingin bir hayatın şifrelerini çözebilmek...

Çok mu zahmetli dersiniz? 
Tabii ki zahmeti var, çünkü tüm bunları yapmaya çalışırken kendinizle mücadele edeceksiniz ki, bu da insan denen varlığa yaşamda en zor gelen şey.

Ne dersiniz, uzun ince yaşam yolunda kazanacaklarımız bu zahmete değmez mi?