4 Ağustos 2018 Cumartesi

ZOR OLANI BAŞARMAK...

Hepimizce bilinen bir gerçek var ki, o da hayatın zorluklarla dolu olduğu ve yaşam süresince bu zorlukların, ardı arkası kesilmeden devam edeceğidir...
Bir başka şekilde ifade edecek olursak; yaşam senaryomuz bize fiziki alemde bahşedilen ömür boyunca, sürekli imtihanlarla geçecek, sadece kötünün ve zorlukların değil, aynı zamanda iyi ve kolayın da imtihanı olan bir süreçtir.

Kısacası, bu dünyada bulunma sebebimiz sadece dünya imtihanı dediğimiz yaşanan, iyi veya kötü şeyler olmayıp, asıl sebep fiziki değerlerin karmaşası içinde, yani zıtlıkların içinde bu imtihanı başarı ile verebilmektir.
Sonunda, başarı olarak adlandırabileceğimiz şey ise, ruhumuzu tekamül ettirebilmemiz ve bu yolda aldığımız mesafeden başka bir şey değildir.


Madem yaşam bir imtihan ve biz de bu imtihanı vermek zorundayız, peki, bu imtihana nasıl çalışacağız, ne yapmamız lazım? 


Aslında insanlık tarihi boyunca herkesin cevabını aradığı ve bunu bulmak için çaba harcadığı bir şeyden bahsediyoruz. O zaman akla başka bir soru daha geliyor; madem insanlık tarihi boyunca bunu arayıp duruyoruz, hiç cevabını, yolunu yöntemini bulan olmamış mıdır?

Kısaca söylemek gerekirse, sorunun cevabı "evet"tir...

Tarih boyunca ve günümüzde bunun cevabını bulan, en azından yol ve yöntemini gösteren birçok kişi, grup, organizasyon ve inanç sistemleri olmuştur. Bunların neler, kimler olduğuna örnek verecek olursak; tüm inanç sistemleri ve semavi dinler, temelinde ezoterik öğreti olan kurumlar ve fiziki alemdeki görevli varlıklar sayılabilir.
Bütün bu inanç sistemleri ve kurumlarla ilgili olarak daha önceki yazılarda bazı açıklamalar yapmış ve izah etmeye çalışmıştım.
Bahse konu bu öğretilerin temelinde, biz insanlara öğüt edilen şey veya gösterilmeye çalışılan yol, özetle tekamül yolunda iyi ve kötünün, yani zıtlıkların nasıl yönetilebileceği yönünde bir yol haritasından öte şeyler değildir. 

Ancak, zıtlıklar içinde ve fiziki alemin kandırmacasında, nedense sadece zıtlıkların pozitif tarafına odaklanırız.

"Zıtlıkların içinde pozitif ve negatif alan ne demek?" isterseniz bunu da biraz açıklayalım. 
Ruhun ve bedenin bir enerji olduğunu, bu enerjinin ise temelde negatif ve pozitif enerjinin farklı şekillerde tezahürü diye izah etmeye çalışmıştım.
Zıtlıkların pozitif alanı, fiziki alemde bizim iyilik, güzellik, mutluluk, zenginlik, rahatlık, başarı gibi sayabileceğimiz değerlerin bulunduğu alandır. Bir de negatif alan vardır ki bu kötülük, çirkinlik, mutsuzluk, fakirlik, rahatsızlık gibi değerlerin barındığı alandır ve kimse bu alanda yaşamak istemez.
Ancak, şunu unutmamak gerekir ki, tekamülde pozitif değerler gibi negatif değerler de aynı derecede önemli ve tekamül için gereklidir.
Şimdi gelin bu zorlukları, yani yaşam imtihanındaki zorlukları nasıl yönetebileceğimiz konusunda bazı açıklamaları birlikte paylaşalım.

Hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım; öncelikle yaşam bir oyun, hatta bir illüzyondur  ve bizlerin kendi iyiliğimiz ve rahatımız için bu gerçeği içselleştirmemiz gerekir. Resme böyle baktığımız takdirde, o zaman bazı şeyleri daha kolay anlayabilir ve anlamlandırabiliriz.

Düaliteyi, yani zıtlıkları ve zıtlıkların arasında nasıl yol bulacağımızı fiziki alemden bir örnekle anlatmaya çalışayım;
Hayalinizde bir yol canlandırın, iki tarafı bariyerler ve dikenli tel örgülerle olan bir yol. Bu yolun bir kuralı var yola çıktığınız andan itibaren durmak diye bir şey yok, hızlı veya yavaş ilerlemek zorundasınız. 

Fiziki alemde yola çıkma noktanız doğduğunuz an, yani doğduğunuz andan itibaren sürekli ilerlediğiniz bir yol tahayyül edin, yavaş veya hızlı ama durmadan ilerlenen bir yol. Buna  sizin yaşam yolunuz veya  yaşam senaryonuz da diyebiliriz. Bu yolun sonunda bir hedef var, sonunda ulaşacak olduğunuz tekamülünüz.
Yolda giderken, eğer yolun sağında veya solundaki bariyerlere çarparsanız çok doğal olarak tel örgüler sizi yaralar, zarar görürsünüz. Bu zarar görme fiziken olduğu gibi, aslında ruhen de çekilen sıkıntının da bir göstergesidir. İşte onun için, tek yapılması gereken pozitif ve negatifin orta noktasına odaklanıp, zaman kaybetmeden hedefe ulaşmaktır. 
Bu yolda bulunan sağdaki ve soldaki bariyerler aslında dualitenin, yani zıtlıkların artı ve eksilerini, negatif ve pozitif kutupları gösteren şeylerdir. Ne artıya, ne de eksiye çarpmadan ilerleyeceğiz. Eğer bu bariyerleri zenginlik ve fakirlik zıtlığından ele alacak olursak, fakirlik ne kadar zor bir imtihan ise, zenginlik de aynı derecede zor bir imtihandır. 

Tek yapmamız gereken düaliteyi kapsayan tüm değerlerin aslında birer aldatmaca olduğunu idrak edip, tekamül yolunda ilerlemenin sadece artı ve eksi yani pozitif ve negatif noktalarının orta noktası olan nötr, sıfır noktası olduğunu bileceğiz.
Hatırlar mısınız, eskiler ne diyordu? "Ne ifrat, ne de tefrit" yani ne negatif uç, ne de pozitif uç, aranan şey iki uç arasındaki denge.
Onun için yaşam yolunda ilerlerken dengede ve yolun ortasından, sapmalar yapmadan ilerlemeye gayret edin. 
Unutmayın ki, orta noktadan sağa veya sola yalpaladığınızda ve yaşam dengenizi bulamadığınızda, mutlaka pozitif ve negatif enerjinin alanına girip gerek fiziken, gerekse ve ruhen yıpranacaksınız.

Dikkat ederseniz, hepimiz hayatta seçimlerimizi yapıyoruz,  zor olan  yaptığımız seçimlerimizi ve seçimlerimizin sonuçlarını yaşamak...
Eğer, yaşamlarımızın zıtlıklar arasındaki bu denge çerçevesinde kurgulandığını görür ve farkına varırsak, tekamülümüz de o derece hızlı ve kolay olacaktır.

Özetle, seçimlerimiz ne kadar zor olursa olsun, zıtlıklar arasında dengeyi kurabilirsek zoru da başarmak elimizde...

30 Temmuz 2018 Pazartesi

SÜKUNET...

Sözlükler sükuneti; dinginlik, sakinlik, durgunluk, rahatlık ve huzur diye tarif ediyor. 

Gelin konuya bir de ruhani alem gözüyle bakalım.
Xention tapınak yazıtlarında (M.Ö. 9. y.y.) şöyle der;
"Gürültü ve patırtının ortasında sükunetle dolaş, sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma". Bu kadim tabirden de anlaşılacağı üzere, eğer ruhunuzun huzur bulmasını istiyorsanız, sükunet yaşamınızda önemli bir köşe taşıdır.

Peki, sükunet istiyorum deyince, sükunet bulunuyor mu?
Maalesef sadece söylemle bu mümkün değil, bizim bu konuda özel bir çaba ve gayret göstermemiz gerekiyor. Bir diğer ifade ile, ruhsal dinginlik de diyebileceğimiz sükuneti bulabilmek için, ruhun tekamülü gerekli. Konu tekamül olunca ve bu yolda mesafe kat edebilmek istiyorsak, yaşamda en önemli kurallardan birisi olan, "kontrol edemeyeceğimiz şeyleri kabullenme" yeteneğimizi geliştirmeliyiz.

Burada hep tekrar ettiğim bir sözü yine hatırlatmak isterim. Yukarıda tarif etmeye çalıştığım şey kesinlikle kadercilik değildir. Kadercilik dediğimiz şey, her olanı olduğu gibi kabul etmektir. Halbuki benim burada söylemeye çalıştığım şey, olayları gözlemleyip, neyin kontrol edilir, neyin kontrol edilemez olduğunu anlamak ve ona göre davranmaktır. Aslında bir yetenek de diyebiliriz, ancak sakın ola ki, sükuneti fiziksel sessizlikle karıştırmamak lazım. 
Sükunet ruhunuzun derinliklerinden yükselen bir duygudur, hatta tüm olumsuzlukları yok sayabilme yeteneğidir.

Geçen yazımda söylediğim gibi; mutlu olmak, her şeye sahip olmak değil, olmadıklarınız için kabullenebilmek, yok sayabilmek kabiliyetidir. 
Bu başlı başına yaşam tecrübesi ve algıların açık olup, olmaması ile alakalıdır. Çünkü, algısı açık olan kişiler ilahi düzenin nasıl çalıştığını az çok çözmüş veya en azından anlamış kişilerdir. En azından her şeyin kendileri tarafından yönetilemeyeceğini bilen ve bunları birbirinden ayırabilen kişilerdir.

Bu yeteneğini geliştirmiş kişilere dikkat edin, yapı olarak genellikle pozitif enerji taşırlar ve çevreye de bu pozitif enerjiyi yansıtırlar. Ani gelişen olaylarda, çok az heyecanlanırlar ve olayları sakin karşılarlar. Bunun altında yatan en önemli sebeplerden birisi, bu kişilerin olaylar karşısında neyi yapıp, yapamayacaklarını bilmek yanında, gelecekte bu olayın nasıl şekilleneceği konusunda geniş bir ön görülerinin olması da vardır. 
Bir yerde, açık algıları ve geliştirdikleri yetenekleri ile olayların nasıl gelişeceğini hissederler. Bu kişilerin, en önemli diğer özelliklerinden biri de,  kendilerini iyi tanımaları ve neye tepki verilip, neye verilmeyeceğini iyi bilmeleridir.

Özetle bu kişiler yaşanması gereken bir şey var ise, bunun kendileri için gerekli olduğunu bilirler ve bu noktadan hareketle olayları tevekkülle karşılarlar.
Gelin siz de sükuneti arayın, tüm ezoterik öğretilerin vaz geçilmezi olan zaman zaman yalnız kalmayı deneyin. Fırsat buldukça kendinizi dış dünyadan yani fiziki alemden soyutlayıp, iç dünyanıza göz atın. Bakın göreceksiniz, aslında çok karmaşık ve zor değil, sadece kendinizle hesaplaşıp kim olduğunuzu, neleri yapıp, neleri yapamayacağınızı öğrenin ki, sükuneti bulabilesiniz.

Bütün bunları yapacak olan sizsiniz ve tek yapmanız gereken bir yerlerden başlamak, bir adım atmak. Siz ilk adımı atın, göreceksiniz ki, arkası gelecek. 
Bu sayede karmaşık bulduğunuz yaşamın, aslında ne kadar da basit olduğunu anlayacaksınız…