İnsanoğlu denen varlığın ortak özelliğidir...
Kendi içine dönüp, kendisi ile uğraşacağına sürekli başkaları ile uğraşır...
Neden bilir misiniz?
Kendi özümüze dönüp ve kendimize bakıp;
"Kimim, neyim, ne istiyorum, neden bu alemdeyim?" gibi sorular sorup cevap arayacağına, karşısındaki kişi veya kişileri, olayları yargılamak daha kolay gelir insana.
Kolay gelmesinin nedeni de, insanın kendisini değiştirmek istememesidir. Çoğunlukla insanoğlu hata ve kusurlarını bilir ama gelin görün ki, bunlarla yüzleşip bunları kabul etmek, düzeltmek yerine "karşımdaki kişi beni böyle kabul etsin" der.
Çoğumuzun dilindedir; "Ben böyleyim, benim karakterim bu, ben değişemem". Böyle söyleriz, zira kendimizi haklı görmek, hissetmek istediğimiz için değiştirmek istemeyiz. Halbuki, tekamülümüzün ancak kendimizi değiştirmekle mümkün olacağını bir kez idrak edebilsek, her şey çok daha kolay olacaktır.
Ancak çoğunlukla verilen reaksiyon, "Neden ben değişeyim, karşımdaki değişsin"dir.
İnsanı bu düşünceye sevk eden en önemli şey kendisi ile yüzleşmekten kaçmasıdır. Zira insanın kendisi ile yüzleşmesi zor, zahmetli, bazen de kendinde gördükleri yüzünden canını yakan bir durumdur...
Bazı insanlar yaşamları süresince iç dünyalarının kapısına bile gitmeden ömürlerini tamamlar, bazıları kapıya kadar gider, kapıyı açma cesareti gösterir ama içeri bakamaz, bazıları ise kapıya gider, kapıyı açar, korkusuzca ve cesaretle kendisi ile yüzleşir, hatalarını ve eksikliklerini, fazlalıklarını görür ve bunları tespit edip düzeltme yolunda gayretle mücadele eder.
Madem tekden gelip teke gitme yolculuğu içindeyiz, o zaman şunu iyi idrak etmemiz gerekir. Hepimiz bir enerjinin parçacıklarıyız ve aslında gördüğümüz her kişi de bizim bir yansımamız, bizden bir parça..
Çünkü, bu kolay olan ve insana en kolay gelen yoldur.
Kendi özümüze dönüp ve kendimize bakıp;
"Kimim, neyim, ne istiyorum, neden bu alemdeyim?" gibi sorular sorup cevap arayacağına, karşısındaki kişi veya kişileri, olayları yargılamak daha kolay gelir insana.
Kolay gelmesinin nedeni de, insanın kendisini değiştirmek istememesidir. Çoğunlukla insanoğlu hata ve kusurlarını bilir ama gelin görün ki, bunlarla yüzleşip bunları kabul etmek, düzeltmek yerine "karşımdaki kişi beni böyle kabul etsin" der.
Çoğumuzun dilindedir; "Ben böyleyim, benim karakterim bu, ben değişemem". Böyle söyleriz, zira kendimizi haklı görmek, hissetmek istediğimiz için değiştirmek istemeyiz. Halbuki, tekamülümüzün ancak kendimizi değiştirmekle mümkün olacağını bir kez idrak edebilsek, her şey çok daha kolay olacaktır.
Ancak çoğunlukla verilen reaksiyon, "Neden ben değişeyim, karşımdaki değişsin"dir.
İnsanı bu düşünceye sevk eden en önemli şey kendisi ile yüzleşmekten kaçmasıdır. Zira insanın kendisi ile yüzleşmesi zor, zahmetli, bazen de kendinde gördükleri yüzünden canını yakan bir durumdur...
Daha da ötesi kendi içindeki gerçek benle tanışıp, gerçek durumu ile karşılaştığında çok da mükemmel zannettiği kendisinin öyle olmadığını görünce büyük bir şaşkınlık yaşar. Bildiğini sandığı "ben" ile gerçek "ben" arasındaki farkları görmek onda derin bir korku yaratır: O ana kadar inandığı "ben"in yıkılmasıdır.
Bu, insanın iç dünyasının gizli olduğu kapının açılıp, o kapının ardındakileri görmesi ve gerçekle yüzleşmesi sonucu yaşadığı hayal kırıklığıdır. Gerçek kendisini görüp, aslında hiç de bildiği gibi olmadığının anlaşılması ve bunun yarattığı bir huzursuzluktur.
Genellikle insanoğlu bunlarla karşılaşmamak, yani kendisi ile yüzleşip zayıf ve hatalı alanları ile karşılaşmamak, yarattığı suni benliğin çöküşünü görüp acı çekmemek için, iç dünyasının kapısını açmaz ve yarattığı hayal aleminde yaşamaya devam eder. Aslında yüzleşmekten kaçınarak yaptığı, gerçek kendisi olmayan bir varlığın yaşamını sürmesinden öte bir şey değildir.
Bu, insanın iç dünyasının gizli olduğu kapının açılıp, o kapının ardındakileri görmesi ve gerçekle yüzleşmesi sonucu yaşadığı hayal kırıklığıdır. Gerçek kendisini görüp, aslında hiç de bildiği gibi olmadığının anlaşılması ve bunun yarattığı bir huzursuzluktur.
Genellikle insanoğlu bunlarla karşılaşmamak, yani kendisi ile yüzleşip zayıf ve hatalı alanları ile karşılaşmamak, yarattığı suni benliğin çöküşünü görüp acı çekmemek için, iç dünyasının kapısını açmaz ve yarattığı hayal aleminde yaşamaya devam eder. Aslında yüzleşmekten kaçınarak yaptığı, gerçek kendisi olmayan bir varlığın yaşamını sürmesinden öte bir şey değildir.
Bazı insanlar yaşamları süresince iç dünyalarının kapısına bile gitmeden ömürlerini tamamlar, bazıları kapıya kadar gider, kapıyı açma cesareti gösterir ama içeri bakamaz, bazıları ise kapıya gider, kapıyı açar, korkusuzca ve cesaretle kendisi ile yüzleşir, hatalarını ve eksikliklerini, fazlalıklarını görür ve bunları tespit edip düzeltme yolunda gayretle mücadele eder.
Bu yapılan zorlu mücadele başkası ile değil, doğrudan kendisi iledir.
Madem tekden gelip teke gitme yolculuğu içindeyiz, o zaman şunu iyi idrak etmemiz gerekir. Hepimiz bir enerjinin parçacıklarıyız ve aslında gördüğümüz her kişi de bizim bir yansımamız, bizden bir parça..
Yani bir sorun çıktığında birisini tenkit ediyor, kınıyor, hor görüyorsak; aslında tüm bu yaptıklarımızı kendimize yaptığımızı idrak etmemiz gerekir.
Hatırlarsanız geçmiş yazılarımda (Ho opono pono) tekniğinden bahsetmiş ve aslında karşımızda gördüğümüz kişinin, bizim yansımamızdan başka bir şey olmadığını söylemiştim. Yani birisini tenkit edip, suçluyor, aşağılıyor veya hor görüyorsak aslında suçladığımız veya suçlamamız gereken kişi bizden başkası değildir. Suçladığımız kişi ve durumlar bizim davranışlarımızın yansımalarından başka bir şey değildir aslında...
Ruhsal tekamül yolunda mesafe almak istiyorsak, ruhsal tekamül için en gerekli yol olan kendimizle yüzleşmeyi de başarmamız gerekiyor. Bunun kolay olmadığını söylemiştim ama şunu da unutmamak gerekir ki, zor nerede ise cevap da oradadır.
Şöyle bir çevrenize bakın, bu zoru başarabilen o kadar çok insan var ki. Bunun farkında olamadığınız anlarda bile, o insanlar size kendilerini bir türlü belli ederler. Hepimizin etrafında, günlük yaşamımızda karşılaştığımız böyle birçok insan vardır.
Bunlar; çevresi ile barışık, yaşama gülümseyerek bakabilen, zorluklar önlerine çıktığında şikayet etmeden mücadele edebilen, sorunun parçası olmak yerine sorun çözen, sakin, dingin, tevekkül sahibi, yaşamda ne istediğini ve ne aradığını bilen insanlardır.
Hatırlarsanız geçmiş yazılarımda (Ho opono pono) tekniğinden bahsetmiş ve aslında karşımızda gördüğümüz kişinin, bizim yansımamızdan başka bir şey olmadığını söylemiştim. Yani birisini tenkit edip, suçluyor, aşağılıyor veya hor görüyorsak aslında suçladığımız veya suçlamamız gereken kişi bizden başkası değildir. Suçladığımız kişi ve durumlar bizim davranışlarımızın yansımalarından başka bir şey değildir aslında...
Ruhsal tekamül yolunda mesafe almak istiyorsak, ruhsal tekamül için en gerekli yol olan kendimizle yüzleşmeyi de başarmamız gerekiyor. Bunun kolay olmadığını söylemiştim ama şunu da unutmamak gerekir ki, zor nerede ise cevap da oradadır.
Şöyle bir çevrenize bakın, bu zoru başarabilen o kadar çok insan var ki. Bunun farkında olamadığınız anlarda bile, o insanlar size kendilerini bir türlü belli ederler. Hepimizin etrafında, günlük yaşamımızda karşılaştığımız böyle birçok insan vardır.
Bunlar; çevresi ile barışık, yaşama gülümseyerek bakabilen, zorluklar önlerine çıktığında şikayet etmeden mücadele edebilen, sorunun parçası olmak yerine sorun çözen, sakin, dingin, tevekkül sahibi, yaşamda ne istediğini ve ne aradığını bilen insanlardır.
Bunu başarmış insanlar dünya düzenini, yani ilahi düzeni de bir nebze kavramış kişilerdir.
Bilir misiniz ki, aslında onları bu sakinlik ve dinginliğe götüren şey, gelecekte bekleyen şeyin ne olduğunu sezebilmenin verdiği huzurdur.
Bilir misiniz ki, aslında onları bu sakinlik ve dinginliğe götüren şey, gelecekte bekleyen şeyin ne olduğunu sezebilmenin verdiği huzurdur.
Siz de bu özelliklere sahip birisi olmak istemez misiniz?
Sorunlarla baş edebilen, yaşamını istediği gibi şekillendirebilen, problemlerden kaçan değil, problemleri çözmeye gayret eden biri...
Bunun için yapılması gereken iki şey var, isterseniz gelin bir başlangıç yapalım.
Önce kendimizle yüzleşmeyi başarıp sonra da zordan korkmamayı öğreneceğiz ve zor nerede ise cevabın da orada olduğunu içimize sindireceğiz.
Bu bizim zorluk ve sınavlarla dolu dünyada, huzurla gelişmemiz için yol haritamız olacak...
Bizi adım adım tekamüle götüren yolun haritası...
Huzuru yarattığımız, birbirimize destek olarak daima daha ileriye beraber yürüyeceğimiz yolun haritası...
Sorunlarla baş edebilen, yaşamını istediği gibi şekillendirebilen, problemlerden kaçan değil, problemleri çözmeye gayret eden biri...
Bunun için yapılması gereken iki şey var, isterseniz gelin bir başlangıç yapalım.
Önce kendimizle yüzleşmeyi başarıp sonra da zordan korkmamayı öğreneceğiz ve zor nerede ise cevabın da orada olduğunu içimize sindireceğiz.
Bu bizim zorluk ve sınavlarla dolu dünyada, huzurla gelişmemiz için yol haritamız olacak...
Bizi adım adım tekamüle götüren yolun haritası...
Huzuru yarattığımız, birbirimize destek olarak daima daha ileriye beraber yürüyeceğimiz yolun haritası...