17 Kasım 2018 Cumartesi

ARZULAR VE İSTEKLER

İnsanoğlu doğası gereği bazı özellikler taşır ve bunlar doğuştan genlerimize kodlanmıştır.

Evet, doğuştan kodlanmış bu özellikler arasında çok önemli iki dürtü vardır, bunlardan ilki insanın hayatta kalma, ikincisi ise insanlığın neslini  devam ettirme dürtüsüdür. Ancak tespit ettiğim,  yaşam senaryomuzu gerçekleştirebilmek için gerekli etmenlerden biri olan oldukça önemli bir üçüncü dürtü vardır ki, o da "Arzulamak veya istemek" dürtüsüdür.

İlk iki dürtümüzü bir kenara bırakarak ben  "Arzu ve istekler" konusunu biraz açmak ve irdelemek istiyorum.
Çünkü bilir misiniz ki, aslında hepimizin yaşamında en önemli konular ve birçok problem bahsettiğim bu dürtülerden kaynaklanmaktadır.
Bir yerde hayatta kalmak ve nesli devam ettirmek konuları içgüdüsel hareket ve davranışlardır. Yani pek de bizlerin kontrolünde değildir. Ama, "Arzu ve istek" dediğimizde, konu başka bir mecraya taşınmaktadır. Zira arzu ve istekler, bizim tekamül yolunda gelişebilmemiz için yarattığımız manialar gibidir. Yani tekamül yolunda ilerleyebilmek için önümüzdeki engeller olmakla birlikte, aynı zamanda kontrol da edebileceğimiz duygulardır.

Konuya şöyle bakalım;
Arzu ve istek deyince, öncelikle insanı doğrudan mutlu edecek şeyleri sıralayabiliriz ki, bunlar çoğunlukla fiziki alemdeki enstrümanlar  ve maddelerdir. Sahip olma duygusu, bir şeylere sahip olunduğunda duyulan haz, kısacası dünya tabiri ile iyi ve güzel dediğimiz tüm şeylere erişme isteği.
Aynı şey duygusal taraf için de geçerlidir; sevmek, sevilmek, beğenilmek gibi. 
Eğer, arzu ve iste arasında bir ayırım yapmak gerekirse; arzuları duygusal ihtiyaçlar, istekleri de fiziksel ihtiyaçlar olarak belirleyebiliriz. Her halükarda, arzu ve istekler yerine gelince geçici de olsa bir mutluluk yaşarız. Geçici diyorum, çünkü yaşam senaryosunda sürekli mutluluk diye bir şey yoktur.

Evet, insanlar sürekli bir şeyler ister ki, bu bir yandan yaşamın da gerçeğidir. Yaşamlarımız çevremiz, ailemiz, eş, arkadaş ve çocuklarla sarılı bir ilişkiler yumağıdır ve bu yumak içinde sınırsız arzu ve isteklerin olmaması mümkün değildir. Bu ilişkiler yumağı içinde sürekli bir şeyler ister dururuz... iş, ev, araba, gezmek... sevmek, sevilmek isteriz. 
Listeyi binlerce örnekle çoğaltarak uzatmak mümkün... Fakat çok önemli bir noktayı gözden kaçırmayalım. Yaşamımızda, her bir istek ve arzunun önümüzde aşılması gereken, yeni bir engel yarattığı gerçeğidir. 
Siz hiç hayatınızda "Ben olumsuz, kötü, çirkin bir şey istiyorum, mutsuz olmak istiyorum" diyen birisini duydunuz mu?
Ne duyarsınız, ne de görürsünüz, çünkü insan denen varlığın temayülü hep iyiden, güzelden yanadır. Evet, kısacası herkes elde etmek, sahip olmak içgüdüsü ile istek ve arzularının karşılığını almak istiyor. Olumlu olana ilgi duyup, olumsuz  olandan kaçarak.

Bakın, bizleri tekamül yolunda ileri götürecek olan tek gerçek, zıtlıklar; olumlu ve olumsuz, yani düalite denen kavram yine önümüze çıktı... 

Peki, şimdi işin can alıcı noktasına bakalım. İnsanlar arzu ve isteklerin peşinden koşarken neden mutsuz oluyor ve huzuru bulamıyor?
Sebep çok basit, doğal davranış olarak insanlar odaklandıkları güzel, iyi diye adlandırabileceğimiz onlarca şeye sahip olamadıklarında mutsuz oluyorlar. Doğal olarak mutsuz olan bir insanın, huzurlu olması da mümkün değildir. 
Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim mutluluk ve huzur aynı şeyler değildir. Birisi fiziki alemin vardığı netice ve fiziki aleme ait bir değer,  diğeri ruhsal dünyaya, yani iç dünyamıza ait bir değer. Yani, şöyle de diyebiliriz, "Mutluluk, huzur yolunda geçilen bir yoldur, kısacası, huzuru bulmak için önce mutlu olmak gerekir. 
Sonuç olarak, ne kadar çok arzu ve isteğiniz varsa, o kadar mutsuz olma riski taşıyorsunuz. 

Mutsuz bir kişinin huzuru bulması, huzuru yakalaması mümkün değildir. Huzuru yakalayamayan bir kişinin, doğal olarak tekamülde istenen mesafeyi kazanması da mümkün olmaz.

İşte onun içindir ki, basit ve yalın bir hayat süren kişiler daha mutlu ve huzurlu bir hayat sürerler. Çünkü bu insanlar yaşam senaryosunda önlerinde bulunan engel ve  tuzaklardan uzak duran, aslında yaşamın o basit gerçeğini de yakalamış kişilerdir. 

Sonuç olarak, yaşam aslında çok basit ve onu karmaşık ve çekilmez hale getiren bizleriz. 
O zaman sorun kendinize ve düşünün; neden zoru seçip, hayatımızı daha karmaşık hale getiriyoruz?