29 Nisan 2018 Pazar

SON YOLCULUK.....

Genellikle insanların aklına son yolculuk dendiğinde fiziki alemden ayrılış, ölüm gelir. 

Ancak fiziki alem için bir son dediğimiz şey, ruhun bedeni terk etmesinden başka bir şey değildir. Bedeni terk eden ruh için ebedi alem yeni bir başlangıçtır. Son nokta, son bir hedef, bir bitiş ve sonunda bir bilinmez...

Bütün bu saydıklarım içinde insanlarda merak uyandıran ve hatta korkulara sebep olan şey aslında ölüm değil, ölüm sonrası bilinmezlik... Ölüm sonrasında, ebedi alemde ne olduğunu bilememek. İşte bu bilinmezlik, insanların ölüm sonrasına hep tereddütle yaklaşmalarına sebep olmuştur.

İnsanlar doğaları gereği bilinmeyene karşı hep şüphe ve korku ile yaklaşmışlar ve bu insanlık tarihi boyunca böyle süregelmiştir.
Bütün inanç sistemleri ve ezoterik öğreti de dahil olmak üzere, hiçbirisinde tam olarak yaşam sonrası hakkında açıklayıcı bilgi verilmemektedir. Anlatılanlarda soru işaretleri yanında, hep ceza ve ödül vaatleri vardır. 
Kısacası söylenenler, bir bilgi veya ip ucundan ziyade, şüphe uyandıran ve muammadan başka bir şey değildir.
Belki bunu şöyle de ifade edebiliriz.

Daha kamil bir insan olabilmek, tekamül yolunda mesafe kat edebilmek, hatta bir tereddüt ve korku uyandırmak için fiziki alemde bulunduğumuz süreçde böyle bir gri alana ihtiyaç vardır.
Bütün bunların yanında; ezoterik öğretide ve bazı inanç sistemlerinde hep bahsedilen ruh ve ruhun ölümsüzlüğü konusu konuşulmakla birlikte; elle tutulur, gözle görülür bir şeyden bahsedilmemesi, insanların bu konuda hep şüphe içinde kalmalarının bir başka sebebidir.

Evet, "Son olan nedir?" sorusuna cevap ararken, belki de bir başka şekilde şöyle de sorabiliriz. Ölüm bir son mudur?
Konuya felsefi boyutu ile bakacak olursak; eğer ruh daha önce farklı bir alemden gelip bedenleniyor ise, bu aleme gelmeden önce bulunduğu yeri ve şartlarını biliyor olması çok da mantıklı olamaz.

Neden böyle düşündüğümü sizlere şöyle izah etmeye çalışacağım.
Biz bu dünyaya neden geldik, neden bedenlendik?
Cevabı sanırım hepimiz biliyoruz, ruhumuzu tekamül ettirmek için. Dolayısı ile bilinmez bir oyun alanına, bilinmez bir senaryo ile gelmek ve o senaryoyu geçmiş ve gelecek bağlantısı olmadan tamamen o oyun için kurulmuş sahnede oynamak işin doğası gereğidir.

Aksi takdirde, tekamül için olmaz ise olmaz düalite gerçeğini, nasıl yaşayıp da hayata geçirebiliriz. Tabii ki bilinmez bir şeyler olacak ki, o bilinmezi aramak için bir gayret olsun. Ulaşılacak bir hedef olmalı ki, fiziki alemde bulunduğumuz süre içinde o noktaya, tekamüle ulaşmak için gayret gösterelim. Zira, o gayret ve onun neticesinde kat edilen mesafe amaçlanan ve hedef aldığımız tekamülün tam da kendisidir.

Aslında özetlemeye çalıştığım konu şu; eğer tekamül için bu 4 boyutlu aleme geldiysek imtihana tabii olacağımız yer de burası, yani içinde bulunduğumuz fiziki alem. Fakat, şunu da bilmemiz gerekir ki, imtihanın değerlendirileceği yer bu boyutta değil.
Ne zaman ki, fiziki ölüm gerçekleşiyor, yani beden ruhtan ayrılıp diğer boyuta geçiyor, ruhun kat ettiği tekamül ve değerlendirme, diğer aleme geçildikten sonra yapılıyor.

Diğer alem dediğimiz yer ve yerler için isterseniz kısa bir hatırlatma yapalım. Bahsettiğim diğer alemlerde boyut ve zaman kavramları bizim bildiğimiz dünya aleminden çok farklı ve bu dünya sezgileri ile onu anlamamız ve algılamamız çok zor.
(Zamanı anlamak, spatyom, ölüm ve sonrası, ölüm korkulacak bir şey mi? başlıklı yazılarda, bu konuları daha önce anlatmıştım)
İnsanlığın geldiği nokta ve içinde bulunduğumuz fiziki dünya sürecinde, farkında olmadan bizlere kapalı olan diğer alemlerle bir türlü irtibat halinde olduğumuzu da artık biliyoruz. Şimdi aklınıza bazı soruların geldiğini hissediyorum.
Neden bu dünyaya geldiğimizde geçmiş ile ilgili bütün kayıtlar bizlere kapatılıyor, neden her şey sanki sıfırdan başlıyor?
Aynı zamanda neden, diğer alemlerden veya boyutlardan irtibatımız olduğunun şimdi farkına varıyoruz?
Evet, sanki bir çelişki var gibi görülüyor.
Çelişki gibi görülen şey; bir taraftan bir bilinmezlik, diğer taraftan o bilinmezliğin aralanan kapısından elde edilen bilgi, yani diğer alemlerle kurulan irtibat ve iletişim.

Çelişki diye dile getirdiğimiz şey bilir misiniz ki, bir gerekliliktir. Bunun sebebini kısaca ifade etmeye çalışayım.
Unutmayın ki, insanlık içinde bulunduğumuz zaman diliminde Altın çağ denen çağa geçiş yaptı. Bu Altın çağ veya bilgi çağında, bilinç altı ve bilinç dışı kapıları yavaş yavaş bizlere açılıyor. Yani, diğer alemlere geçişimize yavaş, yavaş müsaade ediliyor.

Şöyle bir düşünün; çok değil, bundan 40-50 yıl önce hayalini bile kuramadığımız bir çok şey yaşamın bir parçası haline geldi. Her gün bizim dışımızdaki alemlere ait binlerce deneyim ve yaşanmışlık duymaya başladık. 
Zamanın izafi olduğunu anlayamasak bile anlamaya çalışıyoruz. Geçmiş ve gelecek diye bir şey olmadığı, bizler için zamanın sadece içinde yaşadığımız andan ibaret olduğunu da belki tam olarak anlamlandıramıyoruz ama gelin görün ki, artık hepimiz bunu konuşuyoruz. İşte bu insanlığın geldiği noktayı gösteriyor.

Sanal alem veya sanallık dediğimiz olaylar günümüzün başlıkları haline geldi. Kuantum, paralel evrenler, uzay zamanı gibi kavramlar hayatımıza girmeye başladı.Eskiden mucize denen veya açıklanamayan bir çok şey artık anlamlı gelmeye başladı.

Bütün bunların bir tek sebebi var, fiziki dünya ve fiziki dünya dışı arasındaki uçurum daralmaya başladı. Artık algılarımız açılıyor ve insanlık olarak başka bir boyuta geçişin eşiğindeyiz.
Daha doğru bir ifade ile aslında, insanlık olarak bir enerji olduğumuzu anlama ve bunu sindirme sürecini yaşıyoruz. Bu da bizlere bir taraftan tekamül konusunda ciddi mesafeleri kat ettiğimizin apaçık göstergesidir.

Ancak, unutmayın ki, yol uzun ve meşakkatli.....tekamül konusunda daha önümüzde öğrenilecek çok şey ve kat edilecek çok yol var...

Sabır ve gayretle gidilmesi gereken uzun ve bitmeyen bir yolculuk... Uzun ince bir yol...