11 Kasım 2017 Cumartesi

YAŞAMA DAİR İP UÇLARI....

Yaşam dediğimiz şey hepimizce malum; karmaşık, inişli çıkışlı, dolambaçlı, engelli bir yol...


Spritüel alem penceresinden bakacak olursak, hepimiz yaşama kendimiz seçerek ve isteyerek geliyoruz. Bu dünya alemi bizler için bir oyun, bir uygulama, hatta bir imtihan ve test alanı.

Peki, "Bütün bunlar neden?"
Eğer, ruhsal alem yolunda belli bir merakınız var ve bu konuda araştırma yapıyor, sorular soruyorsanız; evreni, varoluşu ve ilahi düzeni anlamaya başladınız demektir. 

Bulacağınız tüm cevaplar, bu dünyada bulunmamız ve yaşadıklarımızın tek sebebinin ruhun tekamülü için olduğunu gösterecek.

İşte bunu bilenler için, tıpkı bir oyun olan yaşamımızın kontrolü de ellerimizde demektir. Tabii ki; şunu da belirtmek gerekir ki, bazen çok kolay gözüken şeyler, aslında çok zor da olabilir. 


Evet, bir senaryonuz var, bir yaşam planının parçası olarak bu dünyaya geldiniz fakat bunun bir takım kurallar çerçevesinde yapılması gerektiğini de unutmamak gerekir.
Belki şöyle de ifade edebiliriz;
Eğer yaşam, dünya dediğimiz oyun alanında sergilenen bir oyun ise, bu oyunun da bir takım kuralları olmalı. Ancak, burada sadece oyun değil, oyunu iyi oynamanın kurallarından bahsediyorum.
Çünkü, bazılarımız için oyunu oynarken duyulan ızdırap ve acı çok olmakla birlikte, bazıları için hiç de öyle olmuyor. Yaşam kimisine zor iken, diğerine daha kolay olabiliyor.

Peki, bunun iki zıt kutupta olmasının sebepleri nedir, neden bu kadar karışık ve içinden çıkılmaz bir haldir, yaşam dediğimiz bu düzen? 

Daha da açıkçası, bu karmaşık yaşamı daha basit hale getiren, daha mutlu olmamızı sağlayacak kolay bir yol yok mudur? 

Elbette bunun bir takım kolay yolları, yaşama dair şifreleri var.
İş tarife gelince, hepimiz bunun bir çok yolunu biliyoruz, hatta her gün bir birimize tavsiyelerde bulunup, akıl veriyoruz bu konularda... Şöyle yap, böyle yap veya yapma gibi...

Ancak, gelin görün ki, bütün bunları birilerine anlatmak veya birilerinden bunları dinleyerek bir yere varmak mümkün değil. Önemli olan bunları uygulayabilmek, hayata yansıtmak, gerçekleştirebilmek. 


Gelin aslında hepimizin çok iyi bildiği ama çok azımızın hayata geçirip, uygulayabildiği bazı kavramlara göz atalım.


Mesela, "Şikayet etmek"gibi...
Hiç denediniz mi, şikayet etmeden bir gün geçirmeyi?
"24 saat şikayet etmeden bir günü geçirmeye gayret edin ve hayatınızın geri kalanının nasıl değişeceğini görün"
Bakın, sadece 24 saat deneyip yaşamınızın nasıl şekilleneceğini, önünüzdeki bazı engellerin nasıl kalkacağını görün. 

Onun için gelin önce "şikayet etmek" kavramını hayatımızdan çıkarmaya çalışalım. 
Yaşam senaryomuz bize ilahi düzen tarafından şikayet edelim diye kurgulanmış veya verilmiş bir oyun planı değil. Bu kurgunun tek bir sebebi var, kendimizi tekamül ettirebilmek.
Bizim o oyunu en iyi şekilde oynayıp, imtihanı en iyi şekilde başarıp geçmemiz için kurgulanmış bir senaryo.

Bir başka önemli konu sempatiye dönüşmeden empati yapabilmek ve bakış açısını değiştirmek. Ancak, burada küçük bir ayrıntıyı unutmayın. Empati sempatiyi doğurur ve çok ileri giderseniz, empati yaptığınız kişi ve olayın parçası haline gelirsiniz.
Yani bıçak sırtı bir denge vardır ve tüm yaşamda sağlamaya çalıştığımız gibi denge burada da vazgeçilmez bir kuraldır.

Belki hatırlatmak gerekir; 3 boyutlu dünya dediğimiz içinde yaşadığımız evrende dualite ana yaşam kuralı ve bu kuralla varılmak istenen nihai hedefte dengeye varabilmek. Tüm öğretinin ve tekamülün en önemli noktasının, uçlardan dengeye gelebilmek olduğunu unutmamak gerekir. 

Bütün bu söylenenleri hayata geçirebilmek için, yapılan her şeyi yaratanın bizlere en büyük hediyesi olan akıl süzgecinden geçirmek olmazsa olmazlardandır. İyi bir akıl süzgeci demek tüm kirli bilgi, kötü duygu ve düşüncenin filtresi demek. Bu süzgeci iyi çalıştıranlar için atılan her adımda dengeyi yakalamak çok kolay olacaktır.

Tevazu denen şeyi yol arkadaşınız ve yaşam doktrini yapın.
Özellikle tevazu işin can alıcı noktasıdır. 
Kendinizi zorla anlatmak gibi bir gayrete girmeyin, kimin sizi nasıl anladığı önemli değil. Unutmayın çevreniz bir sahne dekoru, tüm oyunu kendiniz için oynuyorsunuz. Bu dünyaya neden geldiğinizi anlamaya çalışın ve aktris, senarist, yapımcı, kısacası hepsinin siz olduğunuzu unutmayın. 
Kimseye bir şeyi ispat etmek gibi bir zorunluluğunuz yok. Yaptıklarınızdan tekamül yolunda siz ne kadar mesafe kat ediyorsunuz, sadece ona odaklanın...

Nefs ve vicdan terazisini iyi çalıştırıp iradeye hakim olmak yanında, çevreyle barışık ve uyumlu olmak da bir başka yaşam doktrini olmalı. 

Dualite kavramında bizi dengeye getiren en önemli iki şeyin nefs ve vicdan olduğunu unutmayın. Bu iki çok önemli kavram yolda giderken karşılaştığımız sürat ikaz levhaları gibidir. Adeta süratle giden bir arabanın kazayı önleyen frenleridir.

Tekrar etmek gerekirse; yaşamda en önemli şeyin kendiniz olduğunuzu hep aklınızda bulundurun. Sizin dışınızda her şey bir sahne dekoru. Yaşam dediğimiz şey bir ilüzyon, bir sihir, aldatmacadan öte bir şey değil....
Bu ilüzyon içinde büyük oyunun gereği, biz insan denen varlığa bahşedilen konuşma yeteneğini göz ardı etmeyin. Mutlaka okuyun ve belagat denen yeteneği geliştirmek için gayret sarf edin. Belagat ve kendini ifade etmek yaşam sanatında en önemli enstrümanlarınız olacak, unutmayın....
Gelecek haftaki yazımda kelimelerin gücünün bizi nerelere götürebileceğini sizlerle paylaşacağım. 


Yaşam senaryonuzda en büyük yatırımın da kendiniz olduğunuzu unutmayın ve bunun için her fırsatta okuyun, sizi düşündürecek, düşünceye sevk edecek konulara odaklanın. Bu sayede felsefenin kapılarını aralayacaksınız. 
Şunu unutmayın ki, felsefenin kapısını aralamadan ilahi düzeni kavramak ve anlamak mümkün değildir. Çünkü, felsefe insanı ruhsal aleme yaklaştırır, gönül gözünün açılmasına yardım eder. Sürekli niye bu dünyada olduğunuzu sorgulayıp, ruhsal farkındalık ve temiz bir ruh için çaba sarf edin. 
Bu dünyadan diğer alemlere götüreceğiniz tek şey, tek sermayeniz sağlayabildiğiniz tekamül olacaktır.

Yaşam senaryonuzda rolünüzü oynarken cesaretli olun, kararsız davranmayın. Kararsızlık ve cesaretsizliğin ilerlemedeki en büyük engeller olduğunu unutmayın..

Yeteneğinizi keşfedip, sevebileceğiniz ve en iyi yapabileceğiniz işleri yapmaya odaklanın.

Bilgi çağındayız, kendinizi sürekli güncelleyin ve işi bir bileninden öğrenmeyi yaşam doktrini haline getirin.

Yaşam çok karmaşık gelebilir, bizim tek yapmamız gereken onu anlayabilmek ve sorun yumağı haline getirmek yerine çözüm yumağı yapabilmektir. Yani sorunun parçası değil, çözümün parçası olun...

Gelişmek istiyorsanız ifrata kaçmadan, felaket senaryoları üretmeden yaşamaya çalışın. Unutmayın düşündüğünüz her kötü düşünce ve fikir size yaşam yolunda bir engel olacaktır. Neden yolunuza engeller koyup, işinizi zorlaştırıyorsunuz? Bunun kendinize yaptığınız en büyük kötülük olduğunu unutmayın.

Konuşurken dikkat edin, ne zamanı, ne de söylenen sözü geri alamazsınız. Gerekli olduğunda susmak en büyük servettir.
Hani derler ya "Söz bilirsen söyle ilham alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar." Onun için, dinleyin, anlayın, anlamaya çalışın ve konuştuğunuzda söylediklerinizin bir değeri olsun...

Yaşama ve kişilere gülümseyerek bakın, açmayacağı kapı yoktur.

Yaşam boyu şu iki şeyin peşinden hep koşun: 

"Bilgi ve sevgi"... Bu iki şey sizi mutluluk ve huzur alemine taşıyacaktır.

5 Kasım 2017 Pazar

FARKINDA MISIN?

"Farkındalık" ve "Farkında olmak" nedir?
Günlük yaşamımızda sıkça kullanırız bu iki kavramı. Peki, bu iki kavramın fiziksel ve ruhsal dünyamızdaki yeri nedir?


"Görmek" ve "Bakmak" kavramlarında olduğu gibi, herkes aynı şeye bakar ama herkesin gördüğü farklıdır. 

İşte, "Farkındalık" ve "Farkında olmak" da aynen böyle bir şeydir.

Farkında olmak daha ziyade fiziki alemde olan bitenin, yaşananın gözlemlenmesidir. Üç boyutlu dünyamızda (Aslında zamanla birlikte dört boyutlu), fiziki alemde yapılan gözlemleyip, olanları anlamaktır.


Ancak, "Farkındalık"dan bahsedecek olursak, bu çok daha başka anlamlar taşır. 


Bugün, fiziki alemle ilgili "Farkında olmak" kavramı yerine, doğrudan spritüel alemle ilgili olan "Farkındalık" kavramını ve anlamını paylaşmaya çalışacağım.


Farkındalık, çok farklı tarifleri olmakla birlikte eğer kısaca ifade edecek olursak; insan denen varlığın “An itibariyle ne yaşıyorum?” sorusuna cevap bulmak için duygu, düşünce ve bedenini gözlemleme halidir. An'ı yaşamaktan başka bir şey değildir.
Bu duygu kendini tanıma, olan bitenin farkına varma, evreni algılama halidir. 


Bir başka ifade ile ruhsal alemin kapısını aralamak demektir.
Zaman hepimizin önünde akar gider, durmaksızın akar ama bazılarımız için farklıdır yaşanan ve hissedilen. Bu farklılığı hissedebilenler için, ilahi düzenin ve diğer alemlerde olup bitenin farkındalığı başlamıştır.

Farkındalık, fiziki dünyanın dışında, bir içe dönme halidir. Yaşananları irdeleme, anlama gayretine girmek, bir arayış halidir.

Farkındalık, yaşadığımız an'a odaklanmak ve an'ı yaşamakla başlayan bir olgudur. Bir bilinçlenme hali, başka boyutlara hazırlık halidir. 
Yaşadığımız an itibariyle ne hissettiğimize, düşündüğümüze, gördüğümüze ve bedenimizde neler hissettiğimize odaklanmaktır.

Farkındalık aslında, varlığın kendisini tanımaya odaklanması, ya da yüzleşmesi de diyebiliriz. Düşünce dünyamızda duygularımızı anlamak, irdelemek onlara karşı refleks geliştirmektir. 
Aslında insanın geliştirip kazanabileceği bir beceridir. Hepimizin alt yapısında bulunan ama sadece bazılarının bu kapıyı aralayıp gördüğü, hissettiği bir haldir. 
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, algıların ve gönül gözünün açılmasıdır.

Yaşadığımız dünyada hepimiz çok büyük bir hata yaparız. Sürekli geçmişle ve gelecekle yaşamaktır, yapılan bu büyük  hata.
Aslında, en basit haliyle yapılması gereken an'ı yaşamak, onun keyfini çıkarmaya çalışmak, onu görebilmektir. 


Fakat, ezici çoğunlukla bizler ne yapıyoruz? 
Takılıp kalıyoruz geçmişe veya "yarın ne olacak?" diye geleceğe. 

Çocukluktan kalan miras, yaşadıklarımız, aldığımız eğitim, aile, okul, sosyal yaşam bizi zorlu fiziksel dünyada belli kalıplara sokar ve devamlı olarak bir gelecek korkusu içimizi kemirir. İşte tam da bu sebepten içinde bulunulan anı ıskalarız. Yaşanan şeyin sebebini, gerçek manasını ve değerini anlayamayız. 

Fakat, bunu becerebilenler için her şey yaşanan o an'dadır. İçimize sindirmemiz gereken tam da budur. Eğer, ruhsal dünyamızı zenginleştirmek ve tekamül etmek istiyorsak, geçmişe takılmayacağız. 

Tabii ki, geçmiş bizi biz yapan değerlerle dolu ama yaşandı geçti. Sadece geçmişte yaşadıklarımız ve öğrendiklerimizden dersler alıp yola devam edeceğiz. 
Geçmişle yaşamayacağız, geçmişte yaptığımız hatalar için kendimizi suçlamadan yola devam edeceğiz ki, bir sonraki hedefi algılayıp, anlayabilelim; bir sonraki anın detaylarını iyice farkederek, an'ı özümseyerek doya doya bilinçli yaşayalım.

Yaşadıklarımızdan pişmanlık veya mutluluk duymanın ötesinde yaşananların neden yaşandığının cevaplarını arayıp bulmalıyız.
"Acaba, geçmişte yaşadıklarımdan ne öğrendim, nasıl bir ders almalıyım?" sorularını sormalıyız kendimize.


İşte bu soruların cevabı, bizi ruhsal dünyamızın derinliklerine götürecek, "Dünyada neden bulunuyoruz?" sorusunun da cevabı olacaktır.

Bakın MÖ 6. Yüzyılda yaşayan Çin'li bilge Lao Tzu an'ın önemini nasıl da güzel ifade etmiş;
"Üzüntülüyseniz, geçmişte; endişeliyseniz, gelecekte ve huzur içindeyseniz, şimdiki zamanda yaşıyorsunuz demektir."

Geçmişte biriktirdiklerimiz, duygu ve düşüncelerimiz bizim hayatımızı kontrol altına alan şeyler haline gelmiştir.
Farkındalık, işte bunu görebilmek ve anlamaktır.

Farkındalık; duyguların esiri olmadan yaşam boyu çevremize ördüğümüz kalın duvarların dışına çıkabilmektir. İşte bunu becerebilirsek tekamül yolunda mesafe kat ederiz...
Bunu anlayan, bunun farkına varan için geçmiş, şimdi ve gelecek hepsi aynı anlamı taşır. Bunun farkına varan kişi, evrenin düzenini anlamaya başlamış demektir.


Çoğunlukla yaptığımız en büyük hata, geçmişte yaşadıklarımızı değerlendirip, yapılan yanlışlara (Neye ve kime göre) düşünmeden takılıp kalmak ve kendini suçlamaktır.

En basit ifadesiyle; farkındalık, edinilen tüm tecrübelerin birikimiyle yargılama yapmadan onları kabul ederek, hesaplaşıp huzurla yola devam etmektir.
Farkındalık, "Bu dünyaya neden geldim?" sorusunun cevaplarını arama halidir.
Farkındalık önce tolerans, sonra da hoşgörünün gelişme halidir.
Farkındalık varlığın fiziki alemde bir hiç olduğunu anlama hali, bir bütünün parçası olduğunu görmektir.
Farkındalık, hiçliğe doğru giden yolda emek ve gayret isteyen bir uğraştır.
Farkındalık, bilginin bilgelik boyutuna taşınarak, gerçek bir olgunluk halidir. 
Farkındalık boyutuna ulaşanlar için çok farklıdır hayat. 

Bu şansa ulaşanlar için yaşamda aranan bir çok sorunun cevabı bulunmuştur. Bu cevapları bulanlar için yaşam karmaşıklıktan basite doğru evrilir ve bu kişiler daha dingin, daha huzurlu ve mutlu bir hayat sürerler.

Haydi gelin farkında olmaktan bir öteye geçip, farkındalık'a erişmek için biraz daha gayret gösterelim.