5 Ağustos 2017 Cumartesi

ÖLÜM DUYGUSUNU AŞMAK….

Biliyorum ölümden bahsetmek sizlere biraz itici ve ürpertici gelmiş olabilir. Ancak, bu başlığı özellikle seçtim, zira yıllarca merak etmiş ve kendime de sormuşumdur. 
Acaba, insanlar ölüm denen ve doğum kadar dünya realitesi olan bir şeyden neden hep korkup ürkmüşlerdir?
Hatta, çoğumuz ölüm konuşulduğunda, konuyu değiştirmek ve başka bir alana geçmek için çaba sarf ederiz.

Bunun sebebi aslında çok doğal bir insan refleksidir. Çünkü, yaşam kodlarımız hayatta kalma içgüdüsü ile donatılmıştır. 
Özellikle genç yaşlarda insanlar ölümü hiç düşünmez, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Aslında, yaşam senaryomuz ve senaryonun yaşandığı dünya alemi için gerekli olan da budur. 

İnsan denen varlık belli bir olgunluğa ulaşıp, dünya realitesini kavramaya başladıktan sonra ölüm gerçeğini algılamaya başlar. Yaşamın sonlanıp, fiziki dünya ve nimetlerinden uzaklaşıp sahip olduklarını kaybetme ve bilinmeyen bir aleme gitme korkusu ile doğal olarak bu tepkiyi verir.
Dolayısı ile kaçışın ana sebebi bilinmeyen bir çok şey yanında yüzlerce soru işaretleri ve bütün bu bilinmezlerin yarattığı korkudur.

Peki, bu korkuyu yenmek için ne yapıyoruz?
Bu alandaki bilinmezler için bir araştırma, çaba harcıyor muyuz?

Yukarıda bahsettiğim gibi, insanlık tarihi boyunca ölüm ve ölüm ötesi alem hep soru işaretleri ile dolu olmuş ve özellikle son yıllarda artık insanlığın daha fazla ilgisini çekmeye başlamıştır.
Bu insanlığın ruhsal tekamülünün ve içinde bulunduğumuz alemin yaşadığımız dönem itibariyle bir gerekliliği olup, bu yüzden farkındalık biraz daha artmıştır.

Şöyle bir çevrenize bakın; İnsanlar çok değil bundan 10-20 yıl öncesinden çok daha fazla ruh ve ruhsal alemle ilgilenmeye başlamıştır. Sanmayın ki, bu durum sadece bizim bulunduğumuz coğrafya için geçerlidir. Dünyanın dört bir tarafında bu yönde bir farkındalık vardır ve bu gelişim bir ortak paydadır. 
Ben de şahsen bunun bir sebebi olmalıdır diye düşünmekteyim.

Dikkat ederseniz, son yıllarda ruh alemi ile ilgili farklı ve yeni kavramlar üretilmeye başlanmış olup, adeta insanlık yeni bir yol ayrımında gibidir. Evet, hepimizin aklında birçok soru ve şüphe var. Elle tutulmayan, bilinmeyen bir şeyden bahsediyoruz. Nasıl olur da kesin hükümler koyabiliriz diye düşünebiliriz. Konuya bu açıdan bakıldığında, böyle düşünmekte haksız da değiliz. 

Ama, diğer taraftan görülen bir gerçekte var ki, bir çok insan öyle veya böyle ruhsal alemin varlığı ile ilgili bir takım deneyimler yaşamaya başlamıştır ve hiç bir şey artık eskisi gibi değildir.
Aura (Enerji), Astral seyahat, Bilinç altı, Bilinç üstü, Meditasyon, Şakra, Geçmiş yaşam deneyimi, Medyum, Duru görü, Dejavu, Paralel evren, Holografik evren, Uzay zamanı ve benzer bir çok kavram ve deneyim artık yaşamın bir gerçeği, nerede ise günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir.

Yukarıda saydığım kavramların en azından bir veya birkaçını duymuş veya deneyimlemiş olanlar aramızda bulunmakta ve bu deneyimlerini bizlerle paylaşmaktadırlar. 
Günümüzde özellikle Geçmiş yaşama dönme (Past Life Regression) seansları düzenleyen birçok kişi bulunmakta ve insanlar geçmiş yaşamları ile ilgili bilgiye ulaşabilmektedir. 
Bu tür çalışmalar artık o kadar yaygınlaşıp bilinir hale gelmiştir ki, bazı insanlar hiçbir yardım ve desteğe ihtiyaç duymadan bunu gerçekleştirebilmektedir. 
Bunu başarabilenler, doğrudan kendileri belli teknikleri öğrenip uygulayarak, gerek bilinç dışı dediğimiz bu dünyadaki hayatlarını ilk doğdukları ana kadar, hatta, anne karnındaki hallerine kadar görebilmekte, tekniğini geliştirenler ise bununla kalmayıp, bilinç altına inerek geçmiş yaşamlarından kesitlere ulaşabilmektedir.

Dolayısı ile artık eskiden çok puslu ve bilinmez olan bu alan, artık yavaş yavaş şekillenmeye başlamış, bazı kavramlar elle tutulamasa da gözlenebilir, deneyimlenebilir hale gelmiştir.
Bu vesile ile şunu da açıkça sorgulamak ve belirtmek gerekir…
Aslında ruhsal alemi sorgulayan herkes için bu geçerlidir. 
Özellikle bilim insanları, materyalist görüşe sahip kişiler için bir noktaya dikkat çekmek isterim…

Madem ruhlar aleminden bahsediyor ve elle tutulmayan, gözle görülemeyen bir alem diye varlığını kabul ediyoruz, o halde, neden böyle bir şeyi fiziki alemdeki kavramlar ve çok eksik bilgimizle izah etmeye çalışıyoruz. Başka bir alem ve başka kavramlardan bahsedip, doğrulamasını bu dünya değerleri ile yapmaya gayret ediyoruz. 

Sanırım en büyük hata da buradan kaynaklanıyor ve bir çok bilim adamı konuya böyle yaklaştığı için adeta patinaj çeken bir araba lastiği gibi bu konuda yerinde sayıp ileri gidemiyor, Aslında doğal olarak formasyonları gereği doğrudan yok sayıyorlar.

İnsanlığın çok büyük bir bölümü ruhsal dünyanın ve diğer alemlerin varlığını kabul ediyor. Sadece çok az bir bölüm ki, bunlar kendilerini tamamen materyalist olarak değerlendiriyor ve hiçbir inanç sistemine bağlı olmayıp, ne ruhsal dünya, ne de diğer alemlere inanıyorlar. Çünkü, onlar için zaten ruh ve ruhun ölümsüzlüğü gibi bir kavram yok. Aslında onlar da, bir tarafta içlerinde var olan vicdan ve bilinç altlarındaki ruhsal dünya ile büyük bir kavganın içindeler, ancak bu bizim konumuzla alakalı olmadığı için şimdilik kısa olarak geçiyorum.

Peki, gelin şu ölüm korkusu denen şeyi biraz daha açalım. Ölümden neden korktuğumuzu kısaca yukarıda anlatmaya çalıştım. Şimdi de bu korkuyu nasıl yenebileceğimizi araştıralım.
Tek yapmamız gereken en azından öte dünya, diğer alem dediğimiz ortamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışalım.

Madem ruhun varlığı ve ölümsüzlüğü konusunda hem fikiriz, o halde ruhun bedende misafir olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. 
Eğer, bulunduğumuz bedende ruhumuz bir misafir ise, bahşedilen ömür bittiğinde beden terk edilecek ve tüm geçmiş yaşam bilgisiyle, yani ruhumuz gelirken taşıdığı ve yaşam süresince üstüne ilave ettiği yeni bilgi ile birlikte başka bir aleme gidecek.
Onun için önce bu alemi ve farklılıklarını anlamaya çalışalım.

Öncelikle ruhlar alemi dediğimiz yerde bildiğimiz fiziki ortam yok, burası alışılmışın dışında bir mekan. Bu alemde boyut farklı, fiziksel algı farklı, zaman farklı.... kısacası herşey dünya aleminden farklı…..

Öncelikle bunu anlamaya çalışmalı, ezberlerimizi ve alışkanlıklarımızı bir kenara koyup içimize sindirmeli ve alışılmış kavramların dışına çıkmaya hazır olmalıyız. Bu noktada yapılması gereken biraz tahayyül gücümüzü kullanmaktan öte bir şey değil.
Ruh bedeni terk ettiğinde spatyom dediğimiz ruhlar aleminin bulunduğu aleme geçer. Bu alemi hepimiz aslında bir benzeri olarak uyku dediğimiz olayda ve rüya aleminde iken yaşıyoruz.

Dolayısı ile rüya alemini gözünüzün önüne getirin. Bedeniniz uyku halinde ve hareket etmiyor, bilinciniz ise kapalı.Aslında bambaşka bir ortamda kimi zaman uçma hissi, kimi zaman olayların içinde, kimi zaman sadece seyirci olduğumuz bir ortam.
Bu açıklamayı sadece bir örnek olması amacıyla, gözünüzde spatyom alemini fiziksel manada daha iyi canlandırabilmeniz için verdim. Tabii ki, spatyom aleminde durum biraz daha karışık ve karmaşıktır ve bunu Spatyom başlıklı yazımda anlatmaya çalışmıştım.

Spatyom aleminde ruh tahayyül gücü ve düşüncesine göre uygun ortamı yaratabilir. Aslında spatyom dediğimiz mekan fiziki alemimizle iç içedir, TV veya Radyo yayını gibi de düşünebilirsiniz. Gözümüzün önüne farklı kanalların aynı anda yayında olması gibi bir durumu getirelim. Bütün kanallar yayındadır, ancak bizler uygun frekansı yakaladığımızda yayını izleyebiliriz. Fakat spatyomda ruh için bu çok daha farklıdır. Ruhun farklı bir bilinç halidir spatyom. 
Dünya aleminde bulunduğumuzdan farklı bir bilinç hali vardır ve bunu yukarıda bahsedildiği gibi fiziki dünyamızın kavram ve kuralları ile algılamamız mümkün değildir. 

Ruh bedeni terk edince bilinç bağlı olduğu bedenin dışına çıkmıştır ve bu da tamamen bilinç halinin değişmesidir. İşte, Spatyom dediğimiz şey de tam budur, bilinç halinin değişme durumudur.
Aslında bizlerin bunu deneyimleyebilme şansı vardır. Bu hepimizin alt yapısında, doğasında bulunan bir şeydir. Tek yapılması gereken, biraz çalışma ve pratik yaparak bu yeteneği hayata geçirmektir.

İnsanın kendini keşfetmesi kodlarında kendisine tanınmış bir imkandır. Yani, hepimiz için belli bir şuur hali dışına çıkıp bu deneyimi yaşamak mümkündür. Bunun diğer bir yolu da yukarıda bahsettiğim rüyalardır. Sanırım hepimiz istihare denen kavramı duymuşuzdur. İşte, istihare dediğimiz şey rüyalarımızı bir nevi kontrol etme, geçmiş veya geleceği görme tekniğidir. 

Bu yapılanın mutlaka din ile ilişkilendirilmesine veya dini bir alanmış gibi gösterilmesine gerek yoktur. Bahsettiğim gibi hepimizin yapabileceği bir şey olup, tek gerekliliği biraz çalışma ve algıların açılmasıdır. Bu konuda pratik yapan bir çok insan, rüyalarını kontrol edebilir, rüyalarından uyanıp ara verir ve sonrasında sanki bir film gibi kaldığı yerden devam edebilir. 
Kesinlikle yasaklı bir alan değildir. Sadece algıların açılması ve bu bilgiye hazır olmak bunun için yeterlidir.

Burada sadece küçük bir hatırlatma yapmak isterim ki; bütün bu deneyimlemeleri yaparken, dünya yaşamında olduğumuzu unutmadan, sadece gelecek yaşama hazır olmak ve mevcut yaşamı en iyi şekilde deneyimlemek için kullanmalıyız.

Bir ruh için gerekli olan evrende tekamülünü tamamlamasıdır ve bunun için bulunduğu dünya aleminde her türlü çalışmayı yapar, maddeyi kullanır, çabayı gösterir. Amaç, ruhun tecrübesini artırarak maddeyi, diğer ifade ile enerjiyi maniple edecek, kontrol edecek noktaya gelebilmesidir. 

Aslında dünya yaşamında yaşadıklarımız ve hazırlandığımız şey, enerjiyi nasıl maniple edeceğimizi öğrenmektir. Dünya imtihanı veya imtihanlarının tek sebebi budur. 
Onun için ruh Spatyom ve dünya alemi arasında sayısız yolculuk yapar. 
Peki, bu yolculuklar sonunda ulaşılacak yer neresidir? 

Bu nokta hepimiz için ütopya olarak görülen Kamil insan olma noktasıdır ki, bu da tekamülün son evresi değildir. Şimdilik insanlık olarak algılarımızla anlayabildiğimiz idrak edebildiğimiz noktadır burası ve bunun sonsuz evrende mutlaka çok daha farklı üst dereceleri bulunmaktadır.

Burada tekrar aklınıza soru gelebilir, peki insan denen varlık neden bunları bilemiyor?
Unutmamak gerekir ki, insanlığa bilgi gerektiği zaman gerektiği kadar verilmektedir. Eğer alınacak bilgiye hazır değilsek almamız mümkün değildir. Bunu QHT  (Quantum Healing Technic) dediğimiz tekniğini geliştiren ve bu konuda dünyada onlarca kişi yetiştiren Past Life Regression (Geçmiş yaşama dönme) gurusu Dolores Cannon’dan bir alıntı ile örneklemek isterim.
Dolores şöyle der; "Bir bebek doğduğunda belli bir süre anne sütü ile beslenir, sonra sebze püresi, sonra katı yiyeceklere geçer, dolayısı ile yeni doğmuş bir bebeğe et yediremezsiniz"

Sonuç olarak söyleyecek olursak, içinde bulunduğumuz alem ve zaman diliminde insanlık henüz katı yiyecek yeme safhasına gelmedi ama bu sürecin çok uzak olduğunu sanmıyorum.
Şahsen süratle "Düşünsel yaratıklar" dediğimiz bir üst safhaya doğru gittiğimizi düşünüyorum.

Onun için ruhumuzun tekamülünde ölüm denen gerçeği ve sonrasını görebilmek son derece önemli ve kesinlikle korkulacak bir şey değildir. 

Yolumuz uzun ve zahmetli, ama ne yapacağımızı ve nereye gideceğimizi biliyor isek, bu yaşam yolculuğunu ve tekamül sürecini keyifli bir seyahat haline getirebiliriz.

Hepimizin, zorlu tekamül yolculuğunda yolu açık olsun......