Dünya hayatı dediğimiz yaşam, tüm canlılar için bir gelişme ve tekamül ortamıdır. Konuyu biz insanlar açısından ele alırsak, öncelikle maddi olarak değerlendirmek daha aydınlatıcı olur.
İlk insandan, günümüz insanına kadar geçen yüz binlerce yıllık süreçte (Bu süre Asıl zamanda bir "an"a tekabül eden bir süreçtir ki, bunu bir önceki yazımda anlatmaya çalışmıştım) insanlık ciddi bir evrim geçirmiş, maddi ölçülerde çok büyük ilerleme gerçekleştirmiştir.
Bu ilerlemeyi fiziki çerçevede değerlendirirsek, insanlık olarak bugün itibariyle edindiğimiz melekeler ve ulaştığımız nokta en iyi göstergedir.
Peki, maddi gelişim böyle iken, ruhsal alanda nasıl bir gelişme (Tekamül) olmuştur?
Tekamül dediğimiz şey nasıl gerçekleşmektedir, ölçüsü nedir?
Fiziki değişimle tekamül arasında nasıl bir mukayese yapabiliriz?
Şimdi isterseniz gelin konuyla ilgili bu soruların cevaplarını birlikte arayalım...
Tıpkı fiziksel olduğu gibi Ruhsal dünyamızda da, özellikle son yıllarda insanlık olarak önemli bir mesafe kat ettiğimizi söyleyebiliriz. Öncelikle dikkat edecek olursanız, geçen 40-50 yıllık süreçte insanlık ruhsal dünyaya karşı gittikçe artan bir ilgi duymaya başlamıştır. Bu konuda özellikle son yıllarda tüm dünyada logaritmik artışla bir çok araştırma, yazı, bilimsel makale yayınlanmıştır. Günümüz insanı için bu alan daha fazla dikkat çekmekte ve en azından konunun farkındalığı manasında ciddi kitleler bu alana ilgi duymaktadır.
İnsanlığın tümünü ele alacak olursak bu durum aslında yavaş, yavaş algıların açılması ile birlikte başka bir boyuta geçişin de habercisidir.
Peki, ne oldu da yüz binlerce yıllık insanlık tarihinde son yıllarda bu durum ortaya çıktı?
Kadim bilgi, insanlığın dünya zamanı ile içinde bulunduğumuz süreçte, altın çağa doğru bir geçişin içinde olduğunu ve insanlığın buna hazırlandığını söylemektedir.
Tekamül dediğimiz şey nasıl gerçekleşmektedir, ölçüsü nedir?
Fiziki değişimle tekamül arasında nasıl bir mukayese yapabiliriz?
Şimdi isterseniz gelin konuyla ilgili bu soruların cevaplarını birlikte arayalım...
Tıpkı fiziksel olduğu gibi Ruhsal dünyamızda da, özellikle son yıllarda insanlık olarak önemli bir mesafe kat ettiğimizi söyleyebiliriz. Öncelikle dikkat edecek olursanız, geçen 40-50 yıllık süreçte insanlık ruhsal dünyaya karşı gittikçe artan bir ilgi duymaya başlamıştır. Bu konuda özellikle son yıllarda tüm dünyada logaritmik artışla bir çok araştırma, yazı, bilimsel makale yayınlanmıştır. Günümüz insanı için bu alan daha fazla dikkat çekmekte ve en azından konunun farkındalığı manasında ciddi kitleler bu alana ilgi duymaktadır.
İnsanlığın tümünü ele alacak olursak bu durum aslında yavaş, yavaş algıların açılması ile birlikte başka bir boyuta geçişin de habercisidir.
Peki, ne oldu da yüz binlerce yıllık insanlık tarihinde son yıllarda bu durum ortaya çıktı?
Kadim bilgi, insanlığın dünya zamanı ile içinde bulunduğumuz süreçte, altın çağa doğru bir geçişin içinde olduğunu ve insanlığın buna hazırlandığını söylemektedir.
Son 20 yılda özellikle dijital teknoloji ve buna bağlı olarak sanal alemde sağlanan ilerleme insanlığı farklı bir boyuta doğru sürüklemektedir.
Yaşananlar adeta yeni yaşam alanının, belki de yeni bir boyutun hazırlıklarıdır. Düşünsel yaratıklara dönüşme yolunda hızla ilerliyoruz.
Yaşananlar adeta yeni yaşam alanının, belki de yeni bir boyutun hazırlıklarıdır. Düşünsel yaratıklara dönüşme yolunda hızla ilerliyoruz.
Unutmayın ki, daha bundan 20-30 yıl önce bugün sanal alemle hayatımızda günlük kullanımın parçası olan hiçbir şey yoktu. Sanal alemin hızla gelişimi insanlığın toplu yaşamdan, bireysel yaşama doğru hızla geçişinin habercisidir.
Hayatımızda olan bir çok kavram, maalesef artık değer ve manasını yitirir hale gelmiş, aile, sosyal yaşam gibi kavramlar farklı bir boyut ve mana ifade etmeye başlamıştır. Tüm dünyada bu konularda ciddi bir erozyon yaşanmakta, insanlar sanki hızla kabuğuna çekilmektedir. Ancak, yaşanan ve yaşanacak süreçte bunun karşı durulamaz bir gereklilik olduğunu da unutmamak gerekir. Aslında, gerek fiziksel boyutu, gerekse ruhani boyutu ile yaşanan gelişim ve değişim birbirine belli bir paralellik de göstermektedir.
Peki, tekamül sürecinde ruhun gelişimi için gerekli olan süreç nasıl çalışmaktadır, nasıl bir mekanizma vardır?
İnsan denen varlık, ruhsal derinlik manasında en ilkel halinden başlayıp, tekamülün son noktası olan kamil insan boyutuna erişene kadar, aynı oyun alanına değişik kimlik, cinsiyet ve düşünsel birikimle girer çıkar.
Bu dünya dili ile ifade edilecek olursa, doğum ve ölüm arasında yaşamda aldığımız rolün tam da kendisidir.
Bir örnekle gösterecek olursak şöyle de tarif edebiliriz:
Size tahsis edilen bir tarla olduğunu farz edin. Sizden istenen ve göreviniz bu tarlayı ekmek. Ancak, tarla o kadar büyük ki, bir ömürlük yaşam sürecinde bunu ekip bitirmeniz mümkün değil.
Yaşama ilk geldiğiniz andan başlayarak, size bahşedilen yaşam süresince tarlanıza ekim yapıyorsunuz ve ömrünüz bitince dünyayı terk ediyorsunuz.
Daha sonra tekrar dünyaya gelip kaldığınız yerden devam edip, ekin ekmeyi sürdürüyor, yaşamınızı tamamlayınca tekrar geri dönüyorsunuz. Bu süreç birbiri ardına defalarca tekrar edip duruyor.
Ancak, her yeni dünyaya gelişinizde tarlanızı ekmek konusunda deneyim sahibi olup, kendinizce daha iyi yöntemler geliştirip, yaşam süreniz boyunca eskisinden daha fazla alan ekme şansına da sahip oluyorsunuz.
Ne zaman ki size verilen alanda ekim işlemi bitiyor, yani tekamül süreci tamamlanıyor bir üst aleme geçiyorsunuz, işte o zaman ruhsal tekamülde bu dünya imtihanını başarıyla tamamlamış oluyorsunuz.
Burada aklımıza şöyle bir soru gelebilir.
Bu tekamül sürecinde kim kaç defa dünyaya gelip gidiyor, bunun sayısını kim nasıl tayin ediyor?
Bu tamamen bize bağlı bir şey. Tarla örneğinden yola çıkarsak, dünya yaşamı süresince tarlasını iyi eken, düzenli çalışan birisi isek, ekim işlemi kısa zamanda bitecektir. Her bir dünyaya geliş sürecinde iyi gözlemleyip, gücümüzü iyi öğrenip bir önce yaptığımız hatalardan ders alarak becerimizi geliştirmişsek, tekamül sürecinde maddi dünyaya geliş ve gidişlerimiz daha az sayıda olacaktır.
Ama, dünya yaşamında tembellik eden, düzenli çalışmayan, yaşananlardan ders çıkarmayan birisi iseniz, bu gidiş gelişler doğal olarak daha zahmetli ve çok olacaktır.
Dünya zamanı dediğimiz Asıl zaman çizgisindeki nokta, bizim yaşam oyun alanımız için hep başlangıç noktası ve tekamül sonunda da çıkış noktamız olacaktır.
Yani, en basit halimizden tekamülün son noktasına erişene kadar Asıl zamanda an dediğimiz nokta bizim için başlangıç ve sonuçtur.
Aşağıdaki şekilde göreceğiniz üzere şöyle tahayyül edebilirsiniz.
Ruhsal evrimimiz için başlangıç noktamız Asli zaman üzerinde bulunan nokta olacaktır.
Bunu bir okulun sınıfı ve o sınıfın giriş kapısı gibi de değerlendirebilirsiniz. Dünya alemi dediğimiz yer, bizim dünya imtihanı için bulunduğumuz sınıftır. Bu sınıf tekamülümüzü bitirene kadar bulunacağımız sınıf olup, sınıf hiç değişmeyecek, sadece bu sınıfta alınacak dersler her dönem farklı olacaktır.
Ne zaman ki bütün dersleri başaracağız, bu dünya alemi için tekamülün son noktası olup, bize bir üst boyuta, bir başka aleme geçme şansı verecektir.
Yukarıdaki çizime bakacak olursak şöyle bir izah da yapabiliriz. Dünyaya ilk geldiğimiz ve tekamül için bize tanınan alan şekilde
"1" numara ile gösterilmişken, tekamül ilerledikçe, "2" - "3" - "4" diye artan sayılarla devam etmekte ama alan tam tersine küçülmektedir. Yani yaşama ilk gelişimizde tekamül için çalışılacak alan çok iken, onu takip eden her süreç de daha da küçülecek şekilde gelişmektedir.
Bunun en önemli sebebi yukarıda bahsettiğim gibi, her dönem edindiğimiz tecrübe ve tekamül bizi bir sonraki yaşamda daha az bir çalışma içine sokacaktır.
Peki, tekamül sürecinde ruhun gelişimi için gerekli olan süreç nasıl çalışmaktadır, nasıl bir mekanizma vardır?
İnsan denen varlık, ruhsal derinlik manasında en ilkel halinden başlayıp, tekamülün son noktası olan kamil insan boyutuna erişene kadar, aynı oyun alanına değişik kimlik, cinsiyet ve düşünsel birikimle girer çıkar.
Bu dünya dili ile ifade edilecek olursa, doğum ve ölüm arasında yaşamda aldığımız rolün tam da kendisidir.
Bir örnekle gösterecek olursak şöyle de tarif edebiliriz:
Size tahsis edilen bir tarla olduğunu farz edin. Sizden istenen ve göreviniz bu tarlayı ekmek. Ancak, tarla o kadar büyük ki, bir ömürlük yaşam sürecinde bunu ekip bitirmeniz mümkün değil.
Yaşama ilk geldiğiniz andan başlayarak, size bahşedilen yaşam süresince tarlanıza ekim yapıyorsunuz ve ömrünüz bitince dünyayı terk ediyorsunuz.
Daha sonra tekrar dünyaya gelip kaldığınız yerden devam edip, ekin ekmeyi sürdürüyor, yaşamınızı tamamlayınca tekrar geri dönüyorsunuz. Bu süreç birbiri ardına defalarca tekrar edip duruyor.
Ancak, her yeni dünyaya gelişinizde tarlanızı ekmek konusunda deneyim sahibi olup, kendinizce daha iyi yöntemler geliştirip, yaşam süreniz boyunca eskisinden daha fazla alan ekme şansına da sahip oluyorsunuz.
Ne zaman ki size verilen alanda ekim işlemi bitiyor, yani tekamül süreci tamamlanıyor bir üst aleme geçiyorsunuz, işte o zaman ruhsal tekamülde bu dünya imtihanını başarıyla tamamlamış oluyorsunuz.
Burada aklımıza şöyle bir soru gelebilir.
Bu tekamül sürecinde kim kaç defa dünyaya gelip gidiyor, bunun sayısını kim nasıl tayin ediyor?
Bu tamamen bize bağlı bir şey. Tarla örneğinden yola çıkarsak, dünya yaşamı süresince tarlasını iyi eken, düzenli çalışan birisi isek, ekim işlemi kısa zamanda bitecektir. Her bir dünyaya geliş sürecinde iyi gözlemleyip, gücümüzü iyi öğrenip bir önce yaptığımız hatalardan ders alarak becerimizi geliştirmişsek, tekamül sürecinde maddi dünyaya geliş ve gidişlerimiz daha az sayıda olacaktır.
Ama, dünya yaşamında tembellik eden, düzenli çalışmayan, yaşananlardan ders çıkarmayan birisi iseniz, bu gidiş gelişler doğal olarak daha zahmetli ve çok olacaktır.
Dünya zamanı dediğimiz Asıl zaman çizgisindeki nokta, bizim yaşam oyun alanımız için hep başlangıç noktası ve tekamül sonunda da çıkış noktamız olacaktır.
Yani, en basit halimizden tekamülün son noktasına erişene kadar Asıl zamanda an dediğimiz nokta bizim için başlangıç ve sonuçtur.
Aşağıdaki şekilde göreceğiniz üzere şöyle tahayyül edebilirsiniz.
Ruhsal evrimimiz için başlangıç noktamız Asli zaman üzerinde bulunan nokta olacaktır.
Bunu bir okulun sınıfı ve o sınıfın giriş kapısı gibi de değerlendirebilirsiniz. Dünya alemi dediğimiz yer, bizim dünya imtihanı için bulunduğumuz sınıftır. Bu sınıf tekamülümüzü bitirene kadar bulunacağımız sınıf olup, sınıf hiç değişmeyecek, sadece bu sınıfta alınacak dersler her dönem farklı olacaktır.
Ne zaman ki bütün dersleri başaracağız, bu dünya alemi için tekamülün son noktası olup, bize bir üst boyuta, bir başka aleme geçme şansı verecektir.
Yukarıdaki çizime bakacak olursak şöyle bir izah da yapabiliriz. Dünyaya ilk geldiğimiz ve tekamül için bize tanınan alan şekilde
"1" numara ile gösterilmişken, tekamül ilerledikçe, "2" - "3" - "4" diye artan sayılarla devam etmekte ama alan tam tersine küçülmektedir. Yani yaşama ilk gelişimizde tekamül için çalışılacak alan çok iken, onu takip eden her süreç de daha da küçülecek şekilde gelişmektedir.
Bunun en önemli sebebi yukarıda bahsettiğim gibi, her dönem edindiğimiz tecrübe ve tekamül bizi bir sonraki yaşamda daha az bir çalışma içine sokacaktır.
Gözümüzde şöyle de canlandırabiliriz.
Geniş açılı ışık hüzmesi olan bir fener düşünün. başlangıç noktası ışık kaynağıdır. (Asıl zamanda ki dünya zamanı noktası, an olarak düşünün)
Işık kaynağının hüzmesi, yani açısı küçüldükçe ışığın aydınlattığı, yansıdığı alan daha da daralacak ve küçülecektir.
Sonunda ışık kaybolacak, başladığı noktada bitecektir.
İşte bu, dünya aleminde tekamülün tamamlanması, bir üst aleme geçişin bir başka şekilde izahıdır.
Tekamül yolunda hepimize iyi yolculuklar ..............