23 Haziran 2017 Cuma

NEDEN EŞİT DEĞİLİZ?

İnsanlığın varoluşundan beri bizlerin sürekli merak ettiği bir konu hep konuşulagelmiştir, biz insanlar eşit miyiz?

Gelin birlikte bu soruya cevap arayalım…

Birçok inanış sisteminde, kişiler insanların eşit olduğu gibi bir söylemi dile getirir. Öncelikle eşitliğin ne olduğunu ve ne manaya geldiğini netleştirmek gerekir. 

Eşitlik derken, fiziki manadaki eşitlikten mi, yoksa; zeka, beceri, karakter, huy veya ruhsal manadaki eşitlikten mi bahsediyoruz?
Bu sayılanlardan hangisini düşünecek olursanız olun, ne teoride, ne de pratikte eşitliğin mümkün olması imkansızdır. Bu ne bizim içinde bulunduğumuz alemde, ne de diğer alemler için geçerlidir. 

Belki aklınıza bugünün sosyal dünyasındaki sosyal ve ekonomik eşitlik söylemi gelebilir ama bu da teoriden öte gidebilen bir şey olamamış, pratiğe geçememiştir. 
Belki çok dar alanlarda zorlama ile bazı uygulamalar görülmektedir. Bütünü ele aldığımızda yaratılmak istenen alan çok minik bir bölümü bile kaplamaz. Aslında, ilahi düzen içinde uygulanması da mümkün değildir, var oluşumuzun ana gayesine aykırıdır.

Eğer yaradılışın gayesini bilmezsek, olayları ve eşitliğin neden olamayacağını anlamamız mümkün olmaz.

Büyük patlama, Diğer alemler, Spatyom, Tekamül,  Nefs ve vicdan, Ölüm ve sonrası, Dualite başlıklı yazılarımda sıkça anlatmaya çalıştığım üzere var oluşumuzun bir tek sebebi var… ve o da ruhumuzun tekamülü…

Eğer tekamül diye bir şeyden ve ölçülecek bir kavramdan bahsediyorsak, zaten farklılıklardan bahsetmemiz çok doğaldır.
Dünya boyutunu, yani maddi dünyamızı ele alacak olursak, konuyu açıklamak daha kolay olacaktır. 

Spatyom aleminden maddi dünyaya gelirken hepimiz bir senaryo seçerek geliyoruz. Yani doğacağımız anneden, ailemize, bulunacağımız coğrafyadan, bağlı olacağımız din, dil, kültüre kadar hepsi bir, bir seçilerek belirleniyor ve dünyaya gözümüzü açıyoruz. 

Peki şöyle bir düşünün, dünyada 6 milyardan fazla insan var ve hangisi bir diğerinin aynısı? 

Fiziki boyutu ile ele alacak olursak, cevap çok doğal olarak hiçbirisi olacaktır. Zira, tek yumurta ikizlerinde bile dış görünüşleri ile benzer görülmekle birlikte mutlaka farklılıklar bulunmaktadır. Bu insanlık alemi için geçerli olduğu gibi hayvanlar ve bitki alemi için de geçerlidir. Kaldı ki, 3 boyutlu alemde hiçbirimizin ne zeka seviyesi, ne algısı, ne korkuları, ne düşünce sistemi, duygu ve hisleri, karakteri bir diğerinin aynı değildir.

Kısacası, varoluşun gereği ve yasası icabıyla maddi dünyada eşitlik diye bir şey fiziken mümkün değildir. 

Yaşamımızı zıtlıklar üzerine kurulu bir dünyada sürdürüyoruz. Bu yaşamımızın ve içinde bulunduğumuz sistemin bir gerekliliği. Dualite, hatırlayacağınız üzere ruhun tekamülü için her şeyin artı ve eksisi arasında gelgitler yaşanarak elde edilen bir süreç.
Bu dünyaya gelirken hepimiz bir imtihan için geliyoruz, senaryolar farklı, farklı ve bu senaryolardaki aktörler, figüranlar, dekorların da hepsi bir diğerinden farklı. 

Görüldüğü üzere daha dünyaya gözümüzü açtığımız ilk andan itibaren farklılıklar başlıyor. Kimimiz zenginlik içinde her türlü imkana gözümüzü açıyor, kimimiz fakirlik ve sefalete. 

Bunları göz önüne alınca, insanlar dünyaya eşit gelir gibi bir aldatmacaya kapılmadan yaşamın gerçek manasını anlamak ve ona göre yaşamımızı sürdürmemiz gerektiği ortaya çıkıyor.

Kısaca söylemek gerekirse, seçtiğimiz yaşam senaryosu gereği kimimiz daha akıllı ve zeki, kimimiz zengin, kimimiz fakir, kimimiz mutlu bir hayata göz açıyoruz ve o şartlar altında yaşam denen oyun alanında imtihandan geçiyoruz. 
Bu imtihanın tek gayesinin de artık fiziki evrilmenin yanında, ruhun tekamülünü sağlayabilmek için olduğunu biliyoruz.

Eğer, kötüyü bilmezsek iyiyi, çirkini bilmezsek güzeli, acıyı bilmezsek tatlıyı, huzursuzluğu bilmezsek huzuru, mutsuzluğu bilmezsek mutluluğu, fakirliği bilmezsek zenginliği anlayamayız. Bu örneklemeyi çoğaltmak mümkün… 

Önemli olan, bu yaşamda bize verilmek istenen mesajı anlayıp ona göre bir yaşam planı yapmamızdır.

Unutmayalım ki, bize bahşedilen hayat boyunca sürekli imtihanda olacağız ve bu imtihandan başarılı çıkmanın tek yolu dünyaya gelmeden önce hazırlanan senaryonun ne olduğunu anlamak ve ona göre bir yaşam sürmek. Dünyaya geliş nedenimizi anlayabilirsek, yaşam çok daha anlamlı ve huzurlu geçebilir.

İnsanlık aleminin tamamını düşünecek olursak, şöyle bir neticeye varabiliriz. 6 milyardan fazla insanın hiçbirinin yaşam senaryosu diğeri ile aynı değil ve doğal olarak hiçbiri bir diğerinin aynısı olamaz. İlahi düzen gereği böyle bir şey mümkün değildir, bu varoluşun ana felsefesine aykırıdır.

Peki maddi dünya için durum böyle iken spritüel alem için durum nasıl, diğer alemlerde nasıl bir resim var?

Eşitlik denen kavram diğer alemlerde geçerli midir? 

Eğer spatyom denen alemden, yani süptil boyuttan dünyaya gelirken farklı bir senaryoyu seçerek geliyorsak, o boyutta da eşitlikten bahsetmek mümkün değil. 
Yani, ruhsal boyutta da bir eşitlikten söz edemeyiz, aynı durum diğer boyutlar ve alemler için de geçerlidir. İnsan olmaktan başka hiçbir ortak noktamız yok, yani benzer olan tek şey hepimizin insan olması. 

Şöyle bir aksini düşünün, hiçbir farklılığın olmadığı, herşeyin, herkesin aynı olduğu, aynı düşündüğü bir dünya alemi. Yaşamı sürdürmek imkansız hale gelirdi.

Peki eşitliğe hiç ulaşılamayacak mı?

Eşitliğe ulaşılacak ancak bu uzun ve zorlu bir yolculuk…

İnsanlık uzun ve zorlu yolculuğu tamamladığında, yani ego, kibir, nefret, kin, kıskançlık, intikam gibi duygulardan kurtulduğunda bu gerçekleşecek. 

Sonuç itibariyle söylemek gerekirse; insan denen varlık için eşitlik maddi dünya gerçeğinde mümkün olmayıp, sadece ruhsal alemde tekamül evresinin son noktasında mümkündür.
Ulaşılacak bu nokta cinsiyet ayrımının ortadan kalktığı, teklik ve hiçliğe varılan noktadır. 
Bu nihai noktada tek ortak payda sevgi olup, ruhların sadece sevgide buluştuğu an eşitlikten söz edebiliriz.