18 Mart 2017 Cumartesi

ZORLU BİR YOLCULUK ...

Spiritüel alem zorlu bir yolculuktur.


Spiritüel alemle ilgili daha derin bilgi sahibi olabilmemiz için; 

Madde, Beden , Varlık, Bilinç, Şuur, Tekamül, Gelişim, Spatyom, Diğer alemler, Zaman ve Ruh kavramlarını iyi anlamamız, aralarındaki ilişki, benzerlik ve farklılıkları görebilmemiz gerekmektedir.

Her bilgide olduğu gibi, bilinmeyen ve yeni bir alanda ilerleme sağlamak istiyorsanız, önce o alandaki kavramları bilmeniz, ne olduğunu anlamanız ve bunların arasındaki ilişkiyi görmeniz gerekmektedir.
Özellikle, Türkçede yaşanan kavram kargaşası yanında, lisana tam olarak vakıf olamamak, kavramları anlamamızda büyük zorluklar yaratmaktadır.

Spiritüel aleme ait bir çok anlatım ve kavram yanında, tasavvuf ve kutsal kitapların dili yazılanların izahını zorlaştırmaktadır.
Dolayısı ile işi zorlaştıran şey sadece konunun bilinmemesi değil , aynı zamanda kullanılan kelime ve kavramların içerdiği manadır.

Bu sebeple yazılarımda olabildiğince buna dikkat edip, kavram kargaşası yaratmamaya çaba gösteriyorum. Ancak, şunu açıkça belirtmek gerekir ki, spiritüel alemde elle tutulur, gözle görülür manada bir şeyden bahsetmiyoruz.
Göremediğimiz, anlayamadığımız, bazıları için varlığı bile tartışma yaratan bir alandan, başka bir alemden bahsediyoruz. Durum böyle olunca, tarifler ve kavramların 5 duyu ile algılanamayan şeyler olması çok doğaldır. 


Konuya yakın olmayıp, yeni ilgi duyanlar için bu konuları anlamak ve anlamlandırmak bir o kadar zor olmaktadır.
Aslında, bu noktada oluşan en önemli zorluklardan birisi de; tüm anlatılanların eldeki bilgi yanında bugüne kadar öğrendiklerimizle tartılıyor ve değerlendiriliyor olmasından kaynaklanıyor.

İngiliz teolog Charles Webster Leadbeater, bakın bu bahsettiğimi nasıl izah ediyor;
"En yaygın yanılgılardan biri, algıladıklarımızın sınırının aynı zamanda algı gücümüzün sınırı olarak düşünülmesidir".

İşte, bu alana ilgi duyuyorsak ve mevcut algılarımızla anlayamadığımız bir durumla karşı karşıya isek, algımızı genişletmek veya bir başka ifade ile algımızı açmak gerekmektedir.

Büyük din alimi Musa Carullah’ın da buna benzer muhteşem bir sözü var.
Şöyle diyor Carullah;
“Bazı insanlar kendi havsalalarını (Zihnin algılama gücü) büyüterek ilahi düzeni kavramak yerine, ilahi düzeni kendi küçük havsalalarına sığdırmak için küçülttüler.”

Halbuki, spritüel alem bambaşka bir alem…
Bu derin alemi anlamak için algılarımızı açmaya gayret etmeli, daha önce de belirttiğim gibi başka bir zaviyeden “Gönül Gözü” ile bakmayı öğrenmemiz gerekmektedir.
"Gönül Gözü" ile bakabilmek için yapılması gereken en önemli şey ise kendinizi aramak, iç dünyanızla yüzleşmektir.
Bunları yapmaya başladığınız ve bunu bir sistematik içinde yürüttüğünüz zaman aklımıza bir takım sorular gelecektir.



Bu boyuta neden geldim?
Amacım nedir?
Ne arıyorum?
Ne yapmak istiyorum?

İşte, bu ve buna benzer sorular ve bunlara verdiğiniz cevaplar, arayışlar sizi iç dünyanızla tanıştıracaktır. 
Bu sayede kendinizi daha iyi tanıyıp; neyi aradığınızı, ne istediğinizi, hatta en önemlisi aslında sizi gerçekten mutlu eden şeyi anlamaya başlayacaksınız.
Bunun akabinde varacağınız noktada, yaşamınızda şimdiye kadar yaptıklarınızın, sizin gerçekten istediğiniz şeyler olup olmadığını sorgulayacaksınız. Bu süreçte sezgileriniz gelişecek, algınız açılacak ve bir anda kendinizi bambaşka bir dünyada bulacaksınız.
Ne istediğinizi, neyi aradığınızı bildiğiniz bir dünyayı, iç dünyanızı, kısacası kendinizi bulacaksınız.

Bu süreç anlatıldığı kadar basit bir süreç değildir. Zira, bu süreçte kendinizle kavga edecek, yüzleştiğiniz an kendinizden kaçmaya başlayacak, kabul etmeyecek, bu -ben miyim?- diyeceksiniz.
Fakat istekle, sabırla ve inanarak yola devam ettiğinizde zorlukları aşıp, mutlu sona ulaşacaksınız.

Tüm bu gelişime ruhen hazır olmak, değişimi istemek, aramak gerekmektedir. 
Yazımın başında da belirttiğim üzere, her konuda olduğu gibi, bir alanda ilerlemek istiyorsanız, önce o alanla ilgili kavramları bilmeniz ve akabinde adım, adım mesafe kat ederek bilgi sahibi olmanız gerekmektedir. Daha fazla bilgi basamak, basamak sizin o konuda daha üst seviyeye çıkmanıza yardım edecek, ruhsal dünyanızı geliştirmenize yardımcı olacaktır.

İşte bu, döner basamaklı merdiveni ağır, ağır çıkıp çevrenizde olup biteni anlamak, büyük resme yukarıdan bakabilmenin ilk adımlarıdır.
Bir örnek verecek olursak, sayıları bilmeden 4 işlemi, 4 işlemi bilmeden matematik, matematik bilmeden geometri, cebir, logaritma, tanjant, trigonometri, kısacası yüksek matematik bilimine vakıf olabilir misiniz? Bunları bilmeden mekanik, kimyasal hesaplarını anlayabilir, izah edebilir, yapabilir misiniz?
Dolayısı ile spiritüel alem de aynı bu şekilde kavramları öğrenerek adım, adım kazanılan mesafe ile ulaşılabilecek, anlaşılabilecek bir alandır.


Peki, bu konuda ilk yapılması gereken nedir?
Bununla ilgili olarak daha önceki “Ben kimim?” ve “Kendimizi tanımak” yazılarımda da bahsedildiği üzere, önce bunu istemek gerekmektedir. Bir şeyi istemek için de önce buna inanmanız gerekir, kalben inanmadığınız bir şeye ulaşmanız mümkün değildir.

Şöyle bir örnek verelim; 

Diyelim ki, bir yere gideceğiniz söyleniyor ve seçenekler aşağıdaki gibi;
a- Size bir yerden bahsediliyor ama ne adres var, ne de başka bir şey.
b- Elinizde yazılı bir adres var ama hiç bilmediğiniz bir yerde, bilmediğiniz bir coğrafyada.
c- Elinizde bildiğiniz bir yerin hem adresi, hem de haritası var.

İnanan birisi için "C "şıkkı, daha en başta sanki yola çıkan birisinin harita kullanarak bir adrese gitmesine benzer.
Eğer, yapacağınız işe inancınız yoksa; adresi , yolu izi belli olmayan bir yere gitmeye çalışmaktan bir farkı yoktur
İşte aradığınız şey için önceden inanmış olmak, sanki gideceğiniz yerin adresini bilmek gibidir, en azından bir adrese sahip olmanız ve gideceğiniz yere daha zahmetsiz ve çabuk ulaşmanız demektir.

Zamanla yapacağınız çalışma ve harcayacağınız çaba ile adresin detaylarına ulaşacak, gideceğiniz yeri görüp ne aradığınızı öğrenmiş olacak, istediğiniz zaman ulaşılacak bir nokta haline getirebileceksiniz.

İkinci olarak yapmanız gereken şey istemektir.
İşinizi kolaylaştırmak için size bir ipucu vereceğim.
Aslında hepimizin bildiği fakat pratik hayatımızda sistemli ve bilinçli olarak kullanmadığımız bir ipucu.
Bir şeyi istemeden önce hayal edin ve en ince teferruatına kadar detaylandırın. 
Beyninizde hayal ettiğiniz, düşündüğünüz şeyi ne kadar detaylı düşünürseniz, ulaşıp elde etme şansınız o kadar yüksek olur.

Şunu unutmayın ki, insanlık tarihi boyunca, insanlığın maddi ve manevi dünyada geldiği her nokta önce hayal edilmiş, sonrasında hayata geçmiştir. Yapılmış birçok icat, keşif ve maddi dünyada insanlığın kullanımına sunulan tüm ileri teknoloji ürünler, fikirler hep bu düşünce ve hayalin neticesi değil midir?

Bugün maddi dünyada yaşadığımız birçok şey, bundan yıllar önce düşünmek bile mümkün değilken zaman içinde hayal edildi, dillerde dolaştı ve sonrasında hayatımıza girdi.

Farz edelim ki, bir araba almak istiyorsunuz. Kapatın gözlerinizi ve düşünün, nasıl bir arabaya sahip olmak istiyorsunuz? Tüm detayları ile düşünün, eğer hayal ettiğiniz şeyi düşünce sistematiği içinde, beyninizde tam olarak detaylandırmazsanız gerçekleşme şansı son derece düşük olur.
Halbuki ne istediğinizi tam olarak bilir, detaylandırır ve tarif ederseniz istediğinize ulaşmanız o derece kolay olur.
Aradığınız, istediğiniz şeylerde çelişki yaşamamalısınız. Sakın bunu yapmayın, tereddüt etmeyin, kararsız kalmayın. İstediğiniz şeyi net olarak bilmeli, kendinize ifade etmelisiniz.

Bunun için az önce de söylediğim gibi, bilmeniz gereken ne istediğinizi tam olarak bilmektir. Düşünün, daha siz kendiniz ne istediğinizi tam olarak bilmez, isteğinizde çelişkiler yaşar ve onu tarif edemezseniz, neyin gerçekleşmesini bekliyorsunuz ki?

İşte özet olarak, spritüel alemde yol alırken iç dünyamızı iyi tanımamız, onu bulmak için çaba harcamamız gerekmektedir.
Sizi temin ederim, eğer iç dünyanıza dokunma şansını bulursanız, iç huzuru da beraberinde bulup, çok daha mutlu ve huzurlu bir hayat süreceksiniz. Daha önce sizi rahatsız eden bir çok kişi, davranış, olay ve yaşadığınız benzer şeyler artık çok basit gelmeye başlayacak. Bütün bu zorluklar hayat yolunuzda büyük engeller olmaktan çıkıp, önemsiz, sizi rahatsız etmeyen küçük çakıl taşlarına dönecektir.
İşte bunu becerebilir ve keyfine varabilirseniz, aslında yaşamı bir noktadan kontrol etmeye başlayacaksınız. 
Onun için arama yolculuğuna kendinizden başlayın. Sorun kendinize; düşünen, ben diyen, sizi siz yapan şeylerin ne olduğunu araştırın. 
Duygularınızın; sevinç, hüzün, kaygı, kıskançlık, nefretin kaynağını bulun. Eğer, dikkatlice araştırır ve düşünürseniz, bunların hepsini kendi içinizde, kendinizde  bulacaksınız.

Tıpkı Yunus'un dediği gibi keşfedilmeyi bekleyen
"Bir ben vardır, benden içerü" ....

12 Mart 2017 Pazar

GELİŞİM ve TEKAMÜL

Hatırlanacağı üzere bundan önceki yazılarımda;
“Ben kimim?” diye kendimize sormuş, kendimizle ve korkularımızla yüzleşmiş, 3 boyutlu dünyamız, tekamül, dualite prensibi, farklı alemlerin varlığından bahsetmiş ve son olarak maddenin oluşumundan insanın bugünkü haline kadar geçen evreyi anlatmıştık.

Şimdi de isterseniz, bu konuları biraz daha derinlemesine inceleyip, tekamül ve gelişim denen iki mekanizmanın nasıl çalıştığını yakından görelim.

İçinde bulunduğumuz maddi dünyamızı, doğduğumuz günden itibaren bulunduğumuz çevre ile bize öğretilenler doğrultusunda,

5 duyumuzla algılıyor; görüyor, işitiyor, dokunuyor, kokluyor, tat alıyor ve bütün bunların birikim ve sentezi ile yorumluyoruz.

Yaptığımız yorumlar yanında dağarcığımızda oluşan tecrübe ve bilgi birikimi ile bilincimiz oluşuyor. Oluşan bu bilinç ile irademizi kullanıp, geleceğe dönük kararlar alıyoruz.

Açıkçası, kendimize bir yaşam rotası yaratıyoruz.

Kendimize yaşam rotası yaratıyoruz deyince insanın aklına şöyle bir soru geliyor.

Peki, biz eğer yaşam rotamızı kendimiz yaratıyor veya yaratabiliyorsak, bu bizim kaderimizi değiştirebileceğimiz manasına mı geliyor? 

İleride işleyeceğimiz “Kader ve Gelecek” konusunda bunu etraflıca inceleyip, yaşamda birçok şeyi nasıl yönlendirebileceğimizi ve aslında spritüel alemi anlayan insan denen varlığın maddi dünyada nasıl mutlu ve huzurlu yaşayabileceğini birlikte göreceğiz.

Ama, bunu hayata geçirebilmek için öncelikle gerekli olan ruh, tekamül ve gelişim denen kavramları iyice inceleyip, anlamamız gerekiyor.

Geçmiş yazılarda bahsedildiği üzere; ruhumuzun madde aleminde bedenlenmesi ile insan denen varlık ortaya çıkıyor, beden ruhun hizmetine giriyor, ihtiyaçları için ruh bedeni kullanıyor.

Ruh maddi alemde, yani bedende, yaşamı süreci boyunca kendisi için nerede ise bir oyun alanı olan 3 boyutlu dünyamızda, duygusal ve fiziki manada dualite prensibi çerçevesinde bir çok deneyim yaşar.

Bir noktayı burada dile getirmek istiyorum ki; bu vesile ile dualite prensibini bir kez daha biraz daha anlaşılır hale getirmiş olalım.

Çünkü, dualite prensibini tam olarak kavrayamaz isek, varoluştan günümüze gelişim ve tekamül zincirini tam olarak anlayamayız.

Dualite, önceki bahislerde söylediğim gibi zıtlıklar ve tamamlayıcılık üzerine kurulu prensipler zinciridir.

Bu zıtlıkların arasında gelip gitmeler, bir başka ifade ile artı uç ile eksi uç arasında yaşanan hissiyat ve maddeler arası tesirlerle dengeyi bulmaktır.

Uzak doğuda, Çin felsefesindeki “YING ve YANG” bunun en iyi ifadelerinden birisidir.

Eskilerin sıkça kullandığı “Ne ifrat, ne tefrit” sözü ile yani uçlarda yaşamamamız gerektiği söylenmekte, bu da bizim kültürümüzde dualite’nin kısa bir yorumunu ifade etmektedir.

Yine, Ezoterik (Gizemli) öğretilerde sıkça kullanılan; Latince kökenli “ORDO AB CHAO”, “KAOS’ DAN DÜZEN DOĞAR” söylemi dualite’nin bir başka ifadesidir.

Yani, düzensizlik sonunda düzen kurulacağı, artı ve eksi uçlar arasında gidip gelmeler neticesinde dengenin bulunacağı söylenmektedir.

Yukarıda değişik kültürlerden verdiğim örnekler madde ve insanlığın var oluşundan bu tarafa süregelen dualite öğretisinin tam da kendisidir.

Dualite ile aradığımız şey, ruhun bedenlenmesi için sebep teşkil eden tekamülün ve neticesinde dengenin bulunmasıdır.

İç dünyamızda aradığımız huzurun bulunması, bir başka ifade ile huzura ulaşmamıza zemin hazırlamasıdır.

Bugün insan denen milyarlarca varlığın ezici çoğunluğunda eksik olan ve aradıkları şey de bu iç huzuru değil midir?

Konuya isterseniz şimdi de daha farklı bir noktadan bakalım.

Sıkça bahsettiğimiz üzere dualite’nin zıtlık prensibi ile çalıştığını söylemiştik.

Peki; artılar ve eksiler arasında, yani uçlar arasında gidip gelmeler sonunda bulunacak olan denge noktası neresidir?

Bu denge noktası, artı ve eksinin buluştuğu, birbirini dengeye getirdiği nötr noktadır.

Kısaca, matematik dili ile ifade etmek gerekirse sıfır noktasıdır.

Sıfır noktası boşluktur, hiçliktir, sıfır noktası hiçliği tarif etmektedir.

Acaba başarabilip tekamüle ulaştığımızda, kamil insan mertebesine erişip dengeyi bulduğumuzda hiçlik’e mi ulaşmış olacağız?

Bu noktada yeri gelmişken hiçlikten de biraz bahsetmemiz gerekmektedir.

Doğu felsefi akımlarında "hiçlik" yani "yokluk", insanın egosundan arınması ve kişinin kendisini Kozmos' un ufak bir parçası olarak kabul etmesidir.

İslami tabanlı tasavvuf görüşünde ise Allah'tan başka her şeyin terk edilmesi ve Allah dışındaki varlıkların, kişinin inancının dışına çıkarmasıdır. 

Netice olarak, Allah dışında her şeyin yok olduğu günde, tek var olan Allah'ın kişinin gerçek anlamda tek iman ettiği varlık olması vurgulanmaktadır.

Tasavvufta buna "Fenafillah" ismi verilmektedir ve kısaca çokluktan kurtulup tekliğe, birliğe ulaşmak olarak anlatılan bir haldir.

Yani kişinin yaşamı ve dünyadaki çok sayıda varlığın yok olacağını bilmesi, inanması ve bunu bir hal olarak yaşaması ve neticesinde bu çokluğu terk edip, bir olan Allah'a ulaşması halidir.

Bu noktaya ulaşmak sanıldığı kadar kolay değil ama başarılmaz da değildir.

İnsan doğası itibariyle iç dünyasını araştırmaya meyillidir.

Bilgisi ile algısı, algı ile sezgileri gelişir ve ruhsal dünyasını incelemeye, anlamaya ve kavramaya başlar.

Gönül gözü ile görmek veya gönül gözü açılması denen şey işte budur.

Tabii ki, bu her insan için farklı seviyede olur. Bunun seviyesini artırmak, yani algılarımızı açmak için bir takım özel çabalar gerekmektedir ki, bunları ilerdeki bahislerde detaylı şekilde inceleyeceğiz.

Gönül gözünün açılmasına, insanın nefsini terbiye etmesi ve olgunlaşması sonucu onda ortaya çıkan mana alemini görme, ruhsal dünyayı anlama yeteneği diyebiliriz.

Halvetiye tarikatından büyük bir sufi ve tasavvuf şairi olan Niyazi Mısri bakın bunu nasıl da dile getirmiş;

“Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş”

Aslında aradığımızı bulacak olan biziz, bu cevher hepimizde var olan, sadece çıkarılmayı bekleyen bir cevherdir.

Bu ruhun yaşananlar sonunda ulaşması gereken nihai noktayı, olgunluğu, tekamülü, kamil insan yolunda ulaşılacak noktayı işaret etmektedir.

Burada konuyu biraz daha açıklayabilmek için şunu dile getirmek gerekir.

Yaşam boyu deneyimlediğimiz üzüntü, sevinç, korku, intikam, kin, kıskançlık gibi birçok duyguyu 5 duyumuzla algılıyor, yaşıyor ve bunların ruhumuzda yarattığı hissiyat ile tekamül yolunda ilerliyoruz.

Ruhun bedene gönderdiği istekler doğrultusunda, beden fiziki alemde yaşadığı tecrübeleri biriktirip, ona göre refleksler geliştiriyor, gelecek için kararlar alıyor ve yeni tecrübeler için adım atıyor.

Kısacası, maddi alemde yaşadığımız her şey, beş duyu vasıtasıyla ve onların kanalı ile fiziki bedende deneyimleniyor ve yaşam boyunca bu birikim ile insan denen varlık bilgi sahibi oluyor.

Tabii ki, bu bilgi de yaşam boyu aldığımız her kararda bizim en önemli yardımcımız oluyor.

Yardımcımız oluyor derken bir noktaya dikkat çekmek isterim, yaşamda edinilen bilgi birikimi doğrudan karar mekanizmasına gelmiyor.

Eğer, öyle bir şey olsaydı tekamül mekanizması çalışabilir miydi?

Bu mekanizmanın çalışması için karar alma anımıza kadar birçok safhadan geçiyor.

Karar almadan önce birçok faktör devreye giriyor, edinilen bilgi ve deneyim filtre edilip oradan karar aşamasına geçiliyor.

Birçok engel, iniş, çıkış, aldatmaca, kısaca sayamayacağımız kadar çok sayıda aşama ve filtre önümüze çıkıyor.

Bunların en önemlileri nefsiyat, vicdan olup, aile, sosyal çevre, ön yargılar, eğitim ve duygularımız bunları takip etmektedir.

Bu bir gerekliliktir.

Zira, ruhun tekamülü ile birlikte insan denen varlığın, yani bedenin gelişmesi için dualite prensibi işlemek mecburiyetindedir.

Bu olmaz ise olmaz kuralıdır.

Dolayısı ile önümüzde sürekli seçenekler ve bu seçeneklere karar verecek ruhsal irade mekanizması var.

Karar noktasına geçildiği andan itibaren yeni bir senaryo ve yeni bir yaşam sayfası açılıp birbirini takip eden olaylar halinde yaşam boyu sürüyor.

Burada yine bir noktayı açıklamakta fayda var, ileride daha açacağımız bilgi konusu için en azından kısaca bahsedelim.

İnsan denen varlığın maddi ve manevi dünyada ilerleyebilmesi bilgi sayesinde olmaktadır.

Burada dikkat ederseniz “maddi ve manevi dünya”da diye özellikle belirtiyorum.

İnsan denen varlık, kendinde topladığı, bedeni ortaya çıkaran tüm maddeler ve bu maddelerde mevcut olan ruhun bir bütünü, bütün bunların toplamı ile belirlenip, ortaya çıkan bir varlıktır.

Nitekim, bu belirme sayesinde insan öncelikle madde alemini idare edebilmekte, gelişim göstererek kainat yolculuğunda mesafe almaktadır.

Hatırlanacağı gibi, bedeni kullanan ruh maddi dünyada deneyimlemek istediği her şeyi kullandığı beden ile gerçekleştirmektedir.

Bir taraftan yine dualite prensibi ile bütün bu deneyimleri yaşarken fiziki dünyada bir çok değişikliğe sebep olmakta, yeni keşif ve icatlar yapabilmekte, birçok olaya müdahale edebilir hale gelmektedir.

Bu işin sadece fiziki dünyadaki yansımasıdır.

İşte bu noktada, daha önce belirttiğim gelişim ve tekamül arasındaki farkı burada tekrar zikretmekte fayda vardır.

Yani beden ruhun direktifleri ve çevrede yaptığı değişiklikler ile kendisi de değişmekte ve gelişmektedir.

Bütün bu saydıklarım elle tutulur, gözle görülür fiziki dünyanın yansımalarıdır. Peki, tekamül bunun neresinde?

Tekamül, bunun fiziksel olmayan, ruhani boyutundadır.

Ruhta yaşanan değişim, deneyimleme ve bunların bütününün sağladığı birikimdir. İsterseniz şimdi de buna bir açıklık getirelim.

Bu aleme başka bir boyuttan, başka bir alemden geliyoruz.

Bunun sebebini anlatmıştık; ruhumuzu geliştirmek yani tekamül etmek için bu bir gerekliliktir.

Bu konuyu biraz daha açmak gerekirse;

Ruhun gelişimi sürekli pozitif yönde yani tekamül yönünde olmaktadır, bu spritüel alemin bir kuralı, tekamülün ana prensibidir.

Bu noktadan hareketle; eğer, ruh maddi dünyaya gelişmek için geliyorsa diğer alemden, belli bir seviyeden bu aleme, madde alemine geliyor. Yani, geldiği belli bir başlangıç noktası var.

Dünyadaki evrimini tamamladıktan sonra az veya çok tekamülünü sağlayıp, geldiği aleme geri dönüyor.

Eğer, geldiği aleme geri dönüyorsa, döndüğü alemde varacağı nokta başladığı noktadan çok doğal olarak farklı olacaktır.

İşte bu fark ruhun son bedenlenmesinde sağladığı tekamülün ölçüsüdür.

Peki, ruh hep geldiği aleme mi geri dönüyor?

Başka farklı bir alem, daha üst derecede bir alem olması mümkün değil midir?
Eğer ruhun dönüşü geldiği son aleme değil, başka bir aleme olacaksa bunu nasıl izah edeceğiz?

Her ruhun dünya aleminde kat edeceği tekamül seviyesinin aynı olmayacağını söylemiştik.

Ruh tekamül seviyesini son dünya aleminde yüksek seviyede tamamlarsa ki; bu mümkündür, dönüşünü geldiği alemin daha üst seviyesinde bulunan başka bir aleme yapacaktır.

Ancak, şunu da göz ardı etmemek gerekir ki, varacağı nokta gideceği daha üst yeni alemin alt seviyesi olacaktır.

Özet olarak tekrar etmek gerekirse ruhun geldiği nokta ile döndüğü nokta arasında az veya çok bir fark bulunmaktadır.

İşte bu ruhun son yaşamındaki tekamül seviyesidir.

Ruhsal aleme dönüş tüm canlı varlıklar için kaçınılmaz bir gerçek.

Daha önce ki yazılarımda -ruhun ölümsüzlüğü- ile ilgili olarak farklı inanışlardaki ve Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi dinlerdeki görüşleri aktarmıştım.

Son olarak, bu konuda çok açık bir Kuran ayetini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kuran’nın Ankebut suresi 47. ayetinde şöyle dile getiriliyor;

“Her canlı bir gün ölümü tadacak, sonra bize döndürülecek” sözü bunun en açık delilidir.

Madde dünyamızda yapacağımız tekamül çalışmaları, yani nefsi terbiye ile kat edeceğimiz mesafe, döneceğimiz alem veya alemlerde bize farklı derecelerde kapıların açılmasını sağlayacaktır.