Dikkat ederseniz, zaman zaman tüm yaşamımızı peşin hükümler üzerine kurguluyoruz.
Yaşamımızı karartan, hatta bir kaosa çeviren peşin hükümler ve varsayımlar üzerine...
İnsan denen varlık yaşam kurgusu içinde, gerek geçmiş yaşamından taşıdığı miras, gerekse bu yaşamında edindiği tecrübeleri çerçevesinde bilincini kullanarak bir takım yorumlarda ve varsayımlarda bulunur.
Bunun neticesinde bazı ön yargılara varır.
Bu, insanların yaşam senaryolarında yapıları gereği oynadıkları bir roldür ve doğal olarak tüm insanlar varsayım yapma eğilimindedir.
Tabii ki, varsayımda bulunmamız çok da doğaldır ve yukarıda söylediğim gibi yaşamın da bir gereğidir. Ancak, sorun varsayım yapmamızda değil, yaptığımız varsayımların gerçek olduğuna inanarak bir takım hükümlere varmamızdadır.
Bütün bunları yaparken kendimizden ve varsayımlarımızın doğruluğundan o kadar eminizdir ki, kodlarımızda bulunan miras gereği, kendimiz inandığımız için diğer insanları da aynı konuya inandırmaya çalışırız.
Hatta, dönem dönem karşımızdakini ikna etmek için yemin bile ederiz.
Özetle, başkalarının yaptıkları veya düşündükleri hakkında varsayımlar yapar ve bunun neticesinde peşin hükümlere varırız. Aslında yaptığımız şey gördüğümüz, duyduğumuz şeyleri kişisel olarak almamızdan kaynaklanır.
Hatırlarsanız daha önceki yazılarımda, bir şeyi kişisel olarak üstünüze almak demenin, size o davranışı yapan veya sözü söyleyene tepki vermek durumunda kalmanız demek olduğunu söylemiştim.
İşte bir şeyi üstünüze aldığınızda ilk olarak verilen tepki çoğunlukla karşıdaki kişiyi suçlamak olarak tezahür eder.
Bakın süreç nasıl işliyor;
Önce karşımızdaki kişinin davranış ve sözlerini üstümüze alır, kişiselleştiririz. Sonrasında yorum yapar, varsayımda bulunuruz ve sorun da tam bu noktada başlar. Kişiselleştirdiğimiz şey yanlış anlamanın kapısını aralar ve sonuçta ortaya bir hiç uğruna dram yaratacak bir tablo ile karşı karşıya kalırız.
Farkında mısınız? Yaşamımız boyunca bütün üzüntü ve dramların bağlı olduğu şey, olayları ve sözleri üstümüze alıp, bunun neticesinde yorum yapıp, hüküm vermekten kaynaklanır.
Tek yapılması gereken gerçek olanı düşünüp, sorgulayıp bulmak iken, peşin hükümlerle kolaya kaçar, üstümüze aldığımız söz ve davranıştan hareketle kararlar alırız.
Gerçeğin ne olduğuyla çok da ilgilenmeyiz, çünkü bu kolay yoldur. Sorgulamadan kolayca üstümüze aldığımız ve kişiselleştirdiğimiz tüm şeyler, bizi yanlışlığın tam da ortasına atar.
Daha da ötesi, söz ve davranışların manipülasyonu ile hayatımızı zehir ederiz. Bir cehennem yaratırız adeta ve yaratılan bu cehennem tamamen bizim yarattığımız bir hayale dayanmaktadır. Yarattığımız bu çıkmaz yetmezmiş gibi, bir de inandığımız peşin hükümleri başkalarına yayar, onların da bu sarmala girmesine sebep oluruz.
Unutmayın, biz insanlar hayal dünyalarımızda yarattığımız peşin hükümleri başkalarına aktarmak için dedikodu türü iletişim sistemlerini de kullanırız. Bu sayede ürettiğimiz yanlış ve zehirli bilginin başkalarına da yayılmasına yardımcı oluruz.
Peki bütün bunların sebebi nedir?
Sebep aslında çok basit; sormak, öğrenmek ve gerçeği anlamak yerine, biz kolay olan yolu tercih ederiz.
Halbuki, peşin hükümlerden kurtulup sormak, gerçeği araştırmak daha doğru olmaz mı? Zira, unutmayın ki, bir çok varsayımımız ve arkasından peşin hükümlerimiz yüzünden acı çekip duruyoruz.
İnsan zihninin çok önemli bir özelliği vardır, sürekli şüphe duymak... Şüphe yaradılıştan bu tarafa kodlarımızda olan bir özelliktir. Bu özelliğimiz sebebiyle zihnimizde çok fazla karmaşa yaratırız.
İşte, bu karmaşa anlarında doğru yorumlamalar yapmak ve olayları doğru irdelemek çok zordur.
Ne gördüğümüzü tam anlamak yerine, ne görmek istediğimize, ne duymak istediğimize odaklanırız. Gerçekle ilgisi olmayan hayal ettiğimiz şeyi görürüz ki, bu da bizi yanlış kararlarla karşı karşıya bırakır ve sonunda üzülen taraf oluruz.
Sonunda ne olur? Hayal ettiğimiz şey karşımıza çıkmadığında veya yaşadıklarımız hayal ettiğimizle uyuşmadığında, üzülen ve acı çeken taraf oluruz.
Yani, gerçekle yüzleştiğimizde hayal kırıklığı yaşar ve yaşatırız.
Sonunda ne olur? Hayal ettiğimiz şey karşımıza çıkmadığında veya yaşadıklarımız hayal ettiğimizle uyuşmadığında, üzülen ve acı çeken taraf oluruz.
Yani, gerçekle yüzleştiğimizde hayal kırıklığı yaşar ve yaşatırız.
Konuyu biraz daha derinlemesine inceleyecek olursak, karşılaşacağımız manzara bizi daha farklı yerlere götürecektir.
Şimdi bahsedeceğim konu belki bizleri rahatsız edecektir.
Ama, spritüel aleme yakın bir kişi iseniz söylediklerim daha anlam kazanacaktır.
Bilir misiniz, insan denen varlık yalan söyler... Peki, sordunuz mu kendinize, neden acaba, insanlar yalan söyler?
Çevrenize bakacak olursanız, etrafınızda yalan söyleyen insanları göreceksiniz. Aslında, dikkatle kendinize bakacak olursanız, siz de yalan söyleyenler arasındasınız dır.
İnsanların bize doğru söylemesini beklemeyelim, çünkü insanlar kendilerine de yalan söylerler.
Açıkcası, hepimiz zaman zaman kendimize yalan söyleriz.
Oysa kendimize güvenimiz olmalı ve birisinin bize söylediğine inanıp inanmama konusunda doğru kararlar vermeliyizdir.
İnsanların ne zaman, ne söyledikleri ile bizleri etkilemediği noktaya gelebilirsek, yani söylenenleri kişisel olarak üstümüze almazsak, hiçbir şekilde söylenen ve sergilenen davranıştan rahatsız olmayız.
İnsanlar yalan söylerler, çünkü insanlar korkar. Korktukları şey karşılarındaki kişinin onları keşfetmesi ve mükemmel olmadıklarını anlamasıdır.
Ancak unutmayın, insanlar yalan söyleseler bile, siz üstünüze almadığınız sürece bir problem yoktur.
İnsanlar yalan söylerler, çünkü insanlar korkar. Korktukları şey karşılarındaki kişinin onları keşfetmesi ve mükemmel olmadıklarını anlamasıdır.
Ancak unutmayın, insanlar yalan söyleseler bile, siz üstünüze almadığınız sürece bir problem yoktur.
Hepimiz bir maske taşıyoruz da diyebiliriz. Bu maskenin tek sebebi kendimizle yüzleşme cesareti gösterememek ve aslında kendimizi çevremizden saklamaktır. Bir başka ifade ile olduğumuzdan farklı göstermektir...
Halbuki, biraz cesaret sahibi olup, kendimizle barışık ve kendimize güvenen bir kişi olsak, her şey çok daha basit ve kolay olacaktır.
Bunu yapabildiğimizde, kısa bir süre acı çeksek de, uzun vadede emin olun ki, huzur bulacak kişi biz oluruz.
İşte, bütün bunları küçük adımlar atarak hayata geçirebilirsek, aslında hayal dünyamızda yarattığımız peşin hükümlerden de kurtulmuş oluruz, tabii peşin hükümlerin bizlere taktığı prangalardan da...
Önümüzdeki geniş ufuklar ancak o zaman kendimizle barışık, huzurlu ve dingin bir yolculuk için sonuna kadar açılacaktır...
Önümüzdeki geniş ufuklar ancak o zaman kendimizle barışık, huzurlu ve dingin bir yolculuk için sonuna kadar açılacaktır...