8 Nisan 2018 Pazar

DEĞİŞİM....

Değişim kelimesi anlam olarak belli bir süreçte yaşanan değişikliklerin tümü demektir.
 Son yıllarda yaşamlarımızın hız kazanması ile değişim dediğimiz kavramla fazlasıyla karşı karşıya kalıyoruz.....

Buradan hareketle kendimize soralım, bizler acaba bu değişim tarifinde neredeyiz?
Değişim denen şeyle, ruhsal gelişimimiz arasında nasıl bir ilişki olabilir?

Genellikle insanlar değişim deyince kolaya kaçarak hep karşılarındakilerden ve kendi dışlarındaki kişilerden değişim bekler. Kendi değerlendirmemize göre, bizim gibi düşünmeyen ve davranmayan insanlar hep yanlışın içindedirler. Herkesi kendimiz gibi düşünsün isteriz ki, bu yaşamımızın temelini oluşturan düalite felsefesine ve ilahi düzene tamamen aykırı bir şeydir.
Sormak lazım, "Nasıl oluyor da karşımızdakiler yanlış, bizler de hep doğru yoldayız..."

Bu farklı bakış açısı ve değerlendirmeler yüzünden insanlar birbirlerini kırarlar, üzerler ve hatta aralarında derin fikir çatışmaları ve dargınlıklar oluşur. Ülkeler arasında kavgalar, harpler çıkar ve bu insanlığın varoluşundan beri böyle süregelir.
Kısacası, kimse kendi fikrinden taviz vermek istemez.
Bunun ana sebebi herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanır, sanki tek doğru varmış gibi sıkı sıkıya bu fikre saplanır kalırlar.

Eğer bir konuda ilerleme kaydetmek istiyorsak, o konunun derinliğine inmek, hatta konu hakkında felsefe yapmak gerekir. İşin içine felsefe girince her zaman olduğu gibi doğal olarak sorular peş peşe gelir.
Bence burada sorulacak ilk soru; "Madem insanlar bir fikri savunuyor ve bunun arkasında duruyor, bunun sebebi nedir?" olmalı.

İnsanoğlu yapısı gereği elindeki bilgiyi nihai doğru olarak kabul eder ve kendisi gibi düşünmeyenlere karşı çıkmasının altında yatan ana sebep budur. Ama, şunu unutmamak gerekir ki, fiziki alemde mutlak doğru, yani tek bir doğru yoktur. 
Cevabını bulmamız gerek soru "Doğru ama kime göre ve neye göre?

Fiziki alemdeki yaşam sahnemizde doğru dediğimiz şey elimizdeki bilgi neticesinde oluşur, bilgi ise değişkendir, yeni gelişmeler neticesinde sürekli değişir, yenilenir. Aynı zamanda insanların algısı açıldıkça doğruya bakış açısı da değişir.
Biz insanlar bir konuda karar verirken, elimizdeki bilgiye dayanarak karar veririz. 
O zaman, acaba neden ısrarla neyin doğru olduğunu bilmediğimiz bir alemde sürekli tartışmalı ve değişken doğruların esiri oluruz?

Peki, hiç sorgulamadan körü körüne elimizdeki bilginin doğruluğuna inanabilir miyiz?

Burada sizlere bir örnek vermek isterim. İnsan öldürmek, can almak nerede ise bütün kültürlerde ve inanç sistemlerinde yanlış bilinen bir şeydir. Dini bakış açısı ile günah diye tabir ederiz. 
Ama gelin görün ki, harplerde insan öldürmek bırakın suç olmayı, bir kahramanlık sebebidir. Bakar mısınız, aynı eylem ama farklı iki uçta bir birinin tam zıddı bir değerlendirme.
Burada sizlere yüzlerce örnek verebilirim. Onun için ara sıra düşünceye dalın ve doğru olduğuna inandığınız ve peşine düştüğünüz fikirlerin yanlış olabileceği ihtimalini de düşünün. 

Bu ihtimali düşünmek demek "Tolerans" ve "Hoşgörü" kavramlarını yaşama yansıtmanız demektir. Bunu yapabildiğiniz zaman ruhsal dünyada tekamülünüz hızla ilerleyecektir. 

İnsanlığın gelişimini göz önüne getirdiğimizde binlerce yılda yaşanan değişim artık günümüzde aylar, günler, saatler içinde olmakta ve nerede ise bir bilgi ve değişim bombardımanı ile karşı karşıyayız. 
Onlarca doğru dediğimiz şey bir anda yanlış olabilmekte iken, fikri sabit kalmak bize hiçbir şey kazandırmaz.

İşte bu noktada tek yol, bu bilgi bombardımanı içinde ne yapmamız gerektiğine karar vermektir. İlahi düzen gereği insanlık bundan böyle çok daha fazla bilgi ile karşılaşacak ve fiziki alemdeki değişim son sürat devam edecek. 
Burada en kritik nokta ilahi düzenin ne olduğunu anlamak veya anlayabilmek. Unutmayın ki, ruhsal tekamül için fiziki alemde ve adeta yaşam senaryosunun oynandığı bir tiyatro sahnesindeyiz.

İşte, esas önemli olan nokta burasıdır. Yaşadığımız her an, karşılaştığımız her olay, aslında düalite çerçevesinde karşılaştığımız olaylar silsilesinin bir neticesidir. 
Bunun tek bir sebebi vardır ki, o da yaşadığımız zıtlıklar arasında ruhsal tekamülü sağlayabilmek. Burada küçük ama önemli bir detayı paylaşmak isterim. Bu küçük detay aslında yaşamın belki de önemli köşe taşlarından birisidir.

Bulunduğumuz fiziki boyut bir oyun, bir senaryo veya bir algılama. Tek yapmamız gereken oyunu gözümüz kapalı oynamak yerine, oyunu neden oynadığımızı anlamak. 
"Yaşamımızdaki rol bize neden verildi, aslında oynadığımız rolü neden seçtik?" diye sormak gerekir kendimize. 

İşte, sorulması gereken soru ve aranan cevap burada saklı. 
Yapmamız gereken her an değişime hazır olmak, fikri sabitlikten kurtulmak. Yaşamı bir sörf tahtası gibi düşünürsek, her an değişkenlik gösteren dalgalar üstünde düşmeden yolculuk yapmak için bu değişken dalgalara uyum sağlamamız gerekir. 
Değişen bilgiler sonucu değişen doğrular karşısında da aynı esnekliği göstermemiz gerekiyor... gelen yeni bilgiler ile doğruların tekrar ve tekrar sorgulanması... ve gerekiyorsa bunlar ışığında kendi doğrularımızı da değiştirmek ve akabinde kendimizi de değiştirmek...

Bırakalım başkaları neden farklı düşünüyor, neden farklı davranıyor diye sürekli sorgulamayı...
Önemli olan siz ne düşünüp, nasıl davranıyorsunuz? 
Yaşamınızı daha iyi sürdürmek ve ruhlarınızı tekamül ettirebilmek için siz değişime hazır mısınız? 
Gerektiğinde doğrularınızı güncelleyebilir misiniz?
Sadece bu sorunun cevabını bulmaya çalışın.