22 Temmuz 2018 Pazar

BAKIŞ AÇISI

Kullandığımız bir söylemdir ve sıkça dile getiririz.

"Bakış açısı", acaba bu kavramla ne demek istiyoruz, hiç derinlemesine düşündünüz mü?

Ben uzun zamandır belli kalıpların dışına çıkarak, farklı açılardan konuyu anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyorum. Sonuç olarak, geldiğim nokta içinde bulunduğumuz alemin, aslında ne kadar illüzyon olduğunu her geçen gün daha çok ortaya koyuyor.


Hani hepimizin duyduğu ama henüz anlamak için hazır olmadığımız paralel evrenler, farklı alemler vs. konular var ya,  bunlar aslında bakış açısı denen şeyi açıklamaya yardımcı olan, yeni kavramlar. Belki, biz insanları bir sonraki evreye hazırlayan kavramlar da diyebiliriz.


Gelin şimdi konuyu bir başka yönden irdeleyelim  ve bu irdelemeyi de her insanın kendi dünyası olduğundan hareketle derinleştirelim.
Neden insanların kendi dünyaları diyoruz? 
Bunun sebebi, biraz düşündüğümüzde çok açık şekilde görülmektedir. Doğumdan itibaren, insan denen varlık, tıpkı bir ipek böceği gibi itina ile işleyerek kendi kozasını, yani kendi dünyasını yaratır. 
Fiziki aleme geldiğimiz ilk günden itibaren hazırlanmış olan yaşam senaryomuzdan tutun da, buna yaşam boyu eğitim, aile, kültür, din, dil gibi birçok etkenin ilave ve etkisi ile insanlar arasında doğal olarak farklılıklar oluyor. Kısacası, herkes kendi kozasını geçmişten getirdiği temel bilginin üzerine, fiziki alemde kattığı yeni algı ve değerlerle özenle imal ediyor. 
Sonuç olarak da, her kişi kendi kozasını kendince imal etmiş oluyor ve hiçbir kişinin dünyası bir diğeri ile aynı olmuyor ve olması da mümkün değil.
Bakın bunun en güzel izahı tek yumurta ikizleridir. Aynı ortamda yetişip büyümelerine rağmen, fiziksel birebir benzerlikleri yanında davranış ve düşünce farklılıkları vardır. Sebebi aslında çok basit, çünkü tek yumurta ikizleri fiziki aleme gelirken, fiziksel benzerlikler sağlanmış olmakla birlikte, doğuştan gelen yaşam senaryosu farklılığından, yani, bilinç altlarında bulunan kayıtlı bilginin farklı olmasından dolayı, aynı olmaları mümkün değildir.

Özetleyecek olursak, herkes bir dünya yaratır ve tüm ilişkileri, yaşam şekilleri, aldıkları karar ve değerlendirmeler içinde yaşadıkları dünyanın değerleri ile olur. Dolayısı ile bir çift gözün gördüğü, algıladığı ve anlamlandırdığı ile herhangi bir başka çift gözün görüp, algıladığının aynı olması mümkün değil. 
Bu zaten ilahi düzen ve kurallarına aykırı bir şeydir.

İşte, yaşamımızda bizi bir adım öne çıkaracak olan bunun algılanması, daha da doğrusu içselleştirilmesi ve yaşamın buna göre düzenlenmesi. Daha huzurlu ve güzel bir yaşam istiyorsak, bunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız. 

Yeri gelmişken bir noktaya değinmek isterim; ruhsal tekamülde sıkça dile getirdiğimiz, başkalarının tenkit edilmemesi gerçeğinin altında yatan temel felsefe de aslında budur. 
Nasıl ki, biz kendi doğrumuzu savunuyor ve hayata geçiriyorsak, bizim dışımızda olan kişiler de aynısını yapıyor. O zaman, yaptıklarımıza saygı duyulmasını bekliyorsak, başkalarının davranışlarına da hoş görülü ve toleranslı olmalıyız.  Onun için hoşgörü ve tolerans kavramları, ruhsal tekamülün en önemli köşe taşlarından diye sürekli dile getiriliyor.

Gelin şimdi bunu bir örnekle dile getirelim;
Gözünüzün önüne 5 kişinin olduğu bir grup insan getirin. Bu gruba dışarıdan bakıldığında 5 kişinin bir arada olduğu bir resim görülmektedir. Yani, tek bir kare içinde 5 kişi. Ama, işin felsefi tarafından konuyu ele alacak olursak, aslında 5 kişinin olduğu ortamda 5 ayrı dünya var ve bu 5 dünya iç içe geçmiş vaziyette. Her bir kişi, kendi dışında 4 kişiyi görüyor ve kendisine göre anlamlandırıyor ve ona göre bir resim yaratıyor. 
Bu durum diğer 4 kişi için de aynı şekilde olmaktadır. Yani, dışarıdan bakıldığında 1 tane gördüğümüz resmin içinde aslında 5 ayrı ve farklı resim bulunmaktadır. Şöyle de düşünebilirsiniz; sanki iç içe geçmiş, bir birinin içinde 5 ayrı dünya.
Ancak, ilahi düzen gerçeği ve fiziki alem şartlarından yola çıkarak bakacak olursak, resmin içinde bulunan her bir kişinin kendi dünyası ve gördüğü ve algıladığı resim, bütünden farklıdır. 

Herkesin gerçekliği farklı farklı ve doğal olarak bir birinin aynı olmasının, hiçbir şekilde mümkün olamayacağını yukarıda anlatmaya çalıştım. 
Peki, ortada böyle bir durum var ve aynı fiziki ortamı paylaşıyor olmakla birlikte aynı resmi görmüyorsak, nasıl olur da düşüncelerimizin aynı olmasını bekleriz. İşte, bunu beklemek tam bir çelişkidir ve bu çelişki yüzünden insanlar birbirlerini tarih boyunca sürekli kırıp incitmiş, çatışma yaşamışlardır.

Yukarıdaki örnekten devam edecek olursa;
 aslında 5 aktör 6 resim var. Bir an gözünüzü kapatın ve 3 boyutlu düşünerek aynı karenin içinde beş resmi yerleştirin, sadece tahayyül edin ve o resmi görmeye çalışın. İç içe geçmiş 3 boyutlu 5 resmi zihninizde canlandırmaya çalışın. Tıpkı hologram gibi, 5 farklı hologram ama aynı fiziki boyutun içinde. Bir birinin içine geçmiş ve anlaşılmaz ve algılanamaz. Ama, dışarıdan bakıldığında 5 kişinin bir arada olduğu 6. resim, ahengi olan bir resim de diyebiliriz.

Hatırlar mısınız?, yazılarımda zaman zaman latince kökenli "Ordo ab chao", "Kaosdan düzen doğar" diye, dile getirdiğim bir kavram var. İşte, tam da anlattığım örnekte olduğu gibi, beş kişinin farklılığından oluşan bir kaos ve aslında dışarıdan bakıldığında tek bir resim. Bu örneği milyonlar ve milyarla çoğaltın ve ortaya çıkan resmi bir düşünün, o kadar sayıda insanın gördüğü farklı farklı resimler ve ortaya çıkan bir düzen.

Onun için ruhsal alemde yol almak istiyorsak, bu karmaşa ve karmaşadan doğan kaostan hareketle, insanları irdelerken çok dikkatli olmalıyız. Hep aklınızda şu cümle bulunsun. Karşımdaki kişi aynı resme bakmıyor ve gördüğü benim gördüğüm resimden farklı. Gelin önce karşımızdaki kişileri tenkit etme işinden bir an önce vaz geçelim ve bu bizim için bir başlangıç olsun.

Şimdi isterseniz işin ve konunun en can alıcı kısmına gelelim. 

Peki insanlar aynı ortamda olup, da aynı resmi görebilir mi ve bu mümkün müdür?
Evet, bu mümkündür ancak, bu içinde bulunduğumuz fiziki alemde mümkün değil. İçinde bulunduğumuz fiziki alem bunu öğrenmemiz, tekamülü gerçekleştirebilmek için bize yaratılmış bir alan, adeta bir test alanı.

Herkesin aynı resmi görebilmesi, ruhumuzun tekamülü ile ulaşacağımız ve ulaşmaya çalıştığımız noktadır ve o nokta tekamülün sonu olan teklikten başka bir şey değildir.