13 Mayıs 2018 Pazar

BİR YERDEN BAŞLAMAK GEREK...

Sor bakalım kendine, "Mutlu musun?"
Yaşam boyu her insanın kafasını meşgul eden, kendine sorması gereken soru. Ama, gelin görün ki, verilecek cevap pek de kolay değil.


"Neden?" diye soracak olursanız, şöyle bir açıklama yapabilirim;
Mutluluk dediğimiz şey, tekamül yolunda ve düalite kavramında mutsuzluğun karşılığı olan bir duygudur. Neyin insanları mutlu veya mutsuz ettiğini soracak olursanız, alacağınız cevaplar farklı olabilir. Böyle bir farkın olması çok normaldir, zira herkes farklı bir yaşam senaryosu ile fiziki aleme geliyor. 

Dolayısıyla, insanlar arasında algı farklılığının olmasından daha doğal bir şey olamaz. Seçilmiş olan yaşam senaryosunun gereği  herkesin beklentisi, arzusu, aradığı, varmak istediği, kısacası yaşamak istediği şeyler farklı olabilir. Olaya bu noktadan bakacak olursanız, insanların önceliklerinin farklı olması daha anlaşılır hale gelir. 

Peki, bu yaşamda bir karmaşa yaratmıyor mu?
Hatırlarsanız önceki yazılarımda çok kullanılan 
"Ordo ab Chao", "Kaostan, düzen doğar" sözcüğünden yola çıkarak, ne manaya geldiğini açıklamaya çalışmıştım. 
Nasıl oluyor da, bu kadar karmaşa ve kaos içinde düzen sağlanıyor?
Bence can alıcı soru ve gizemli nokta da burası. Milyarlarca insan, milyarlarca canlı ve doğası gereği milyarlarca senaryo.
Bütün bunların iç içe yaşandığı bir alemde düzenin sağlanması.

Ne diyoruz? 
"Life is an illusion" yani "Yaşam bir algı " 
Fiziki alem dediğimiz ve 5 duyumuzla algıladığımız, 4 boyutlu (3 boyut + Zaman) tiyatro sahnesinde herkes kendi senaryosunu oynuyor. Bizler bunu bir bütün gibi görüp algılamakla birlikte sahneler ayrı, ayrı. Hiçbir sahnenin diğeri ile bir alakası yok. Sadece içinde bulunduğumuz fiziki alemin gereği, biz her şeyi iç içe görüyoruz. Burada bizi ilgilendiren kısmı ve bu çerçevede tek yapmamız gereken kendimize, kendi tekamülümüze odaklanmak. Bizim dışımızda canlandırdıklarımız veya algıladıklarımız sadece bizi tekamüle götüren yolda sahne dekorundan öte şeyler değil.

Hep söylenen bir şey vardır, " Herkes kendi hayatını yaşıyor", bu sözün altında ifade edilmek, verilmek istenen mesaj tamamen budur. Sizi ilgilendiren tek şey kendi senaryonuz. Onun için siz kendi senaryonuza, kendi yaşam senaryonuza odaklanın, onu anlamaya ve kendi rolünüzü, kendi  sahnenizin dekoru içinde rolünüzü iyi oynamaya bakın.

Konuyu isterseniz biraz da farklı noktadan ele alalım.
İnsan denen varlığın geçmişine bakacak olursak; fiziki alem yaşamında tekamülün sağlanabilmesi için, insan önce sosyalleşme sürecinden geçti ve bu tarih boyunca gelişerek bu günlere kadar geldi. Bireyden, aileye, sosyal topluluklara ve daha geniş çaplı kalabalıklara, farklı sosyal kültür ve coğrafyalara doğru yelpaze büyüdü ve genişledi. Fakat, içinde bulunduğumuz an itibariyle durum tersine dönmeye başladı. 
Şöyle bir çevrenize bakın; alışılmış aile ve toplu yaşam ortamlarından bireyselleşmeye doğru hızla gelişen bir sürecin bizatihi aktörleri haline geldik. Kısaca ifade edecek olursak, tamamen tersine, hatta başlangıca dönen bir sürecin içindeyiz.

Ailenizle veya dostlarınızla bir araya geldiğinizde aradan biraz vakit geçti mi, insanlar hemen telefon veya tabletlerini alıp sanal alemde kayboluyor ve yanındakilerden uzaklaşıyor. 
Eskiden olmayan alışkanlıklar edindik, insanlar gece yarılarına kadar sanal alemde yalnız başlarına vakit geçirir oldular. Müthiş bir bilgi paylaşımı ve yayılması oluşmaya başladı. 
Belki yaşanan bu durumu şöyle izah edebiliriz;  insanlar hızla fiziki alemin dışında, sanal alemle tanışıyor ve o ortama hazırlanıyor. Daha doğrusu algılarımız hızla açılıyor.

"Peki, bunun sonu bizleri nereye götürecek?" diye bir soru aklınıza gelebilir. 
Kanımca tekamül yolculuğunda, yani tekliğe ve hiçliğe yapılan yolculuk sürecinin tam da içinden geçiyoruz. Yani, fiziki alemden akıllı varlıklara doğru bir gelişim, altın çağ diye adlandırılan döneme geçiş süreci. Daha doğru bir ifade ile, fiziki alemden kurtulup, düşünsel varlıklara doğru bir yolculuk.... 
Teklikten başlayıp, tekliğe doğru giden uzun yol....

Şimdi şöyle bir soru da aklınıza gelebilir. 
Yazı başlığı olan "Bir yerden başlamak ile tekliğe yolculuğun nasıl bir alakası olabilir?" 
İşte sizlerle paylaşmak istediğim nokta burası; 
madem kendi hayatımız ve senaryomuz için bu dünyaya geldik, bu alemdeyiz, o zaman başkalarının hayatına neden bu kadar müdahil olup, onları yargılayıp haklarında yorum yapıyoruz. 

Yorumlar veya kararlar neye göre? Mutlak olmayan bir doğru için.. 
Hangi doğru? 
Kime göre doğru? 
Hangi bilgiye göre doğru? 

Ancak insanlara en kolay gelen şey, karşısındakini kendi bildiği doğru ile yargılamak. Sebebi de aslında basittir; çünkü insanlara kendi egolarını yükseltip, karşıdakilerini tenkit etmek ve kusurlarını bulmak çok daha kolay gelir.

Eğer mutlu olmak istiyorsanız, aslında yapmanız gereken basit bir şey var. Gelin hayatınıza yeni bir sayfa açın ve değişime kendinizden başlayın. Önce kendinizi düzeltmeye bakın ve başkalarını tenkit etmekten vazgeçin. Bırakın başkalarının yaşam senaryosunu, bırakın onlar kendi yaşamlarını istedikleri gibi yaşasın. Kim olursa olsun, başkalarının yaşam senaryosuna müdahil olmayın. Herkes kendi senaryosunda, kendi seçtiği yolda gitsin ve ne kadar tekamül edebilecekse o kadar etsin.

Tekamül yolunda unutulmaması gereken çok önemli bir nokta vardır; bu yolda yalnız kendiniz varsınız, ne bir yardımcı, ne de bir yol gösterici. Düşünen, irdeleyen, arayacak olan ve neticede iç muhasebenizi yapıp tekamül edecek olan sizsiniz.

Onun için, eğer mutlu olmak istiyorsanız başkalarının hayatına karışmayın, başkalarının hayatını irdelemeyin, başkalarını tenkit etmeyin.
Siz sadece kendinize odaklanın... 
Bakın bakalım, uzun tekamül yolunda neyi, ne kadar başarabiliyorsunuz?...