3 Ocak 2017 Salı

BEN KİMİM?


Hepimizin zaman, zaman kendimize sorduğu bir takım sorular var.

Ben kimim?
Neden, niçin bu dünyadayım?
Bu yaşamdan ne istiyorum?


Aslında, bütün bu soruların cevabı insanın kendisini tanıması, kendisi ile yüzleşmeyi öğrenmesi, içinde bulunduğumuz 3 boyutlu hatta zaman faktörü ile birlikte 4 boyutlu dünyayı merak etmesi ve anlamaya çalışması ile ortaya çıkıyor.

Kısacası, Yunus Emre’ nin dile getirdiği ‘’Bir ben var benden içerü’’ söyleminde olduğu gibi, ne zaman ki bedenimiz ile ruhumuzun farklı olduğunu görüp, içimizde bilincimiz ve düşüncemiz dışında bizi yönlendiren bir şeyler olduğunu kavradığımızda, sorular peş peşe aklımıza gelmeye başlıyor, anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz.

Bütün bu sorular, anlamlandırmalar bizi spritüel yani ruhsal alemimizin kapısına kadar getiriyor.

Peki, bu kapıya kadar gelip, kapıyı aralamak, ardına geçip o muhteşem dünyayı anlamak mümkün mü?
Evet, bu kısmen bizim elimizde.

Doğuştan hepimiz, bu yeteneğe ve alt yapıya hazır olarak içinde yaşadığımız fiziki dünyaya gözümüzü açıyoruz.

Peki, spritüel dediğimiz bu alem nasıl bir yerdir?

Boyutu var mıdır?
Geçmişimiz var mıydı?
Eğer, varsa neydi, nasıldı?
Ne var bu alanda?
Neleri bulacağız bu alanda?

Gördüğünüz gibi her bir sorunun cevabını aradığımızda, önümüze başka sorular yığınlar halinde gelmeye başlıyor.

Sanırım öncelikle ‘’ Ben kimim? ’’ sorusunun cevabını bulmak gerekiyor.

Zira, insanın kendisini tanımadan, kendi gerçeğini bilmeden ve anlamadan, bütün bu sorulara cevap bulması mümkün değil.

Peki, kendimizi tanıyor muyuz, kendimizi tanımak konusunda çaba harcıyor muyuz?

Söylemde çok kolay olan bu eylemi hayata geçirmek hiç de kolay değil.

Bu konuda maalesef gerekli gayreti çoğunlukla göstermiyoruz, zira insan kendisi ile yüzleşmek ve kendini gerçekten tanımak eşiğine geldiğinde buradan kaçıyor.

İnsan aslında kendi gerçeğini bilmediğini görüyor; hep kaçtığı, düşünmek istemediği hataları, kusurları, eksiklikleri ortaya çıkacak diye kendisi ile yüz yüze gelmekten korkuyor.

Ancak, bunu başarabilenler, korkmadan kim olduğunu ve kendisini tanımak isteyenler, gerçek ruhsal alemleri ile yüzleşip, hayattan ne istediğini, hedeflerinin ne olduğunu, kabiliyetlerinin, arzularının, iyi veya kötü tüm duygularının ne olduğunu görüyorlar.

İşte bunu yapabilen insanlar çok doğal olarak ne istediğini, ne aradığının farkındadırlar. Nereye gitmek istediklerini bildikleri için, bocalamadan ve yalpalamadan istedikleri hayatı şekillendirerek kararlar alıp, daha mutlu, daha gerçekçi bir yaşamın kapısını aralıyorlar.

Kısacası, istedikleri yaşamı istedikleri gibi şekillendirebileceklerini görüyorlar, öz güvenleri artıyor. Mikro alemlerinin dışında makro alemi, büyük resmin parçalarını görmeye başlıyorlar.

Bu ise aslında spritüel alemin yani ruhsal dünyanızın kapısının yavaş, yavaş aralanması demek oluyor.