10 Şubat 2018 Cumartesi

SADECE BEŞ DUYU MU?

Doğduğumuz andan itibaren fiziki alemle aramızdaki iletişimi sağlayan beş duyumuz var ve bunlar hepimizin bildiği üzere;
Görmek, Koklamak, İşitmek, Tat almak ve Dokunmak...

Çocukluğumuzda başlayıp devam eder, bu beş duyunun serüveni. Çünkü bu beş duyumuzla, fiziki aleme bağlanır, bizi biz yapan şeyleri inşa ederiz.

Gelin birlikte biraz düşünsel dünyaya dalıp, bu beş duyuyu anlamaya ve anlamlandırmaya çalışalım. 
Aslında beş duyumuz; fiziki aleme geldiğimizde bu aleme adapte olmak, bu alemi anlayabilmek, bu alemde yaşayabilmek için kullandığımız enstrümanlardır.

Ben, fiziki alemi bir hücre hapsine çarptırılmış mahkumun yaşantısına benzetirim.  "Neden?" diye soracak olursanız, cevap çok basit. Bakın neden böyle bir benzetme yaptığımı örneklerle ifade etmeye çalışayım.

Bir başka boyuttan, fiziki aleme geliyoruz. Gelinen boyut ruhsal alem, geldiğimiz yer ise 3 boyutlu fiziki alem.
(Aslında, hep 3 boyutlu diye söylediğimiz fiziki alemin, hatırlayacağınız üzere zaman faktörü ile 4 boyutlu olduğunu daha önceki yazılarımda anlatmaya çalışmıştım.)

Geldiğimiz boyut veya boyutlar bulunduğumuz fiziki alemden çok farklı. Orada burada kullandığımız beş duyumuz dışında çok farklı duyular, algılar, tarifler, varlıklar var. Kısacası, bu alemde göremediğimiz, anlayamadığımız, algılayamadığımız binlerce milyonlarca şey...

İşte, buradan hareketle, geldiğimiz alemle, içinde bulunduğumuz fiziki alemi karşılaştırırsak-, bulunduğumuz fiziki alem, sanki 4 duvarı kapalı bir hücre gibidir. Bir başka ifade ile fiziki alem yaşamı bir hücre hapsi gibidir. 
Bu örnekle şunu anlatmaya çalışıyorum. Yaşam senaryomuzu yazıp dünyaya geldiğimizde olan, aynen anlattığım örnek gibi. Bulunduğumuz farklı bir boyut var. En, boy alıştığımız bildiğimiz kavramlar dışında farklı bir çok şey. Bunları arkamızda bırakıp dünyaya geliyoruz. 
Her şey kısıtlı, alışılmışın dışında kuralların olduğu daracık bir alan. Düşünün, boyut tanımayan bir ortamdan sonra, küçücük bir dünya ve elinizdeki tek enstrüman beş duyunuz.

Konuyu biraz daha derinleştirirsek; dünyaya geldiğimizde geçmiş yaşamlar ve bu yaşamlara ait bilgi geride kalıyor. 
Bizlerin maalesef beş duyumuz ile bu alana ulaşmamız mümkün değil. Başka bir takım duyulara ve algılara ihtiyaç var. 

Peki, bizlere kapalı olan ve 5 duyumuzla ulaşamadığımız bu gizli hazinenin olduğu yer neresidir?

Spritüel alemde "Bilinçaltı" diye tarif ettiğimiz yer, tam da burasıdır. Bu gizemli alana geçmiş yaşam deposu, büyük bilgi hazinesi de diyebiliriz.

Peki, bu alana nasıl ulaşabiliriz?

Bu alana beş duyumuz ile ulaşamayacağımız kesin. O zaman başka algılara ihtiyaç olacak, bu gizemli alana ulaşabilmek için.

               
Yukarıdaki şemayı "Bilinç, Bilinçdışı, Bilinçaltı" başlıklı yazımda kullanmıştım. Bu şemadan hareketle,  anlatmaya çalıştığım şeyi biraz daha açmaya çalışacağım.

En üstte görülen "Bilinç" dediğimiz alan bizim 3 boyutlu dünyamıza ait. Yukarıda benzetmesini yaptığım gibi 4 duvarı kapalı bir mahkum hücresi de diyebiliriz. 
Yeni yaşama her adım attığımızda, Bilinçaltı dünyasından geçip bu alana hapsediliyoruz. Ancak, şemadaki 4 farklı alana dikkat ederseniz aslında hepsinin birbirine geçiş noktaları bulunmaktadır. Yine şemada görüleceği üzere bu alanlar Rüya ve Spatyom alemleridir. Aslında bunlar geçiş kapılarıdır, diğer alemlerin.

İşte benim de bugün sizlerin dikkatini çekmeye çalışacağım nokta burası...

Biz diğer alanlara nasıl geçeceğiz, bu alanları nasıl aralıya bileceğiz? 
Yine hücreye dönecek olursak, bu alanlar hücrelerde bulunan havalandırma delikleri ve pencereleri gibidir. Hücrenin içindesinizdir, dışarıda bir şeyler olduğunu biliyorsunuzdur, hatırladıklarınız vardır ama onları göremez ve ulaşamazsınız... 

Peki biz bunlara nasıl ulaşacağız?

Hücreye hapsedilirken üstümüze kapatılan kapıların arkasındakini nasıl göreceğiz, oraya nasıl ulaşacağız? 
Yani, fiziki alemde iken bu alanları nasıl hatırlayacağız, bu alanların nasıl farkına varacağız?

İşte burada görev sizlere düşüyor. Bu sadece sizin, yalnız başınıza yapabileceğiniz bir şey...

Öncelikle korkmayın. İnanın, bunda korkacak hiçbir şey yok. Bulacağınız şeyler sizi ürkütmesin. Tam aksi bunlar büyük resmi anlayıp, anlamlandırmanıza yardımcı olacaktır, yeter ki siz arayın ve isteyin. 
Çünkü, bu yola çıkarken ilk ve öncelikle gerekli olan şey bu istek olmalı.

Sonrasında tanrı veya adına ne derseniz deyin, bir yaradan inancını besleyin. "Tanrı inancım yok" diyende bile, bu inanç kodlanma gereği içimizde bir yerlerde kayıtlı olan bir duygudur.

Bu duygu kuvvetlenince, felsefe alanınız açılacak ve daha derin düşünmeye başlayacaksınız. İşte onun için, nerede ise tüm ezoterik öğretilerin temelinde bir yaradan, tanrı inancı yatar. 
Yıllarca gördüğünüz aynı olaylar, size daha değişik gelmeye başlayacak. 
Aslında gördüklerinizin bir şartlandırma olduğunu, onu sizin yarattığınızı anlamaya başlayacaksınız. Yeni bir farkındalık oluşacak, insanlarla konuşmadan iletişim kurduğunuzun farkına varacaksınız. 
Dünyanız değişecek, düşünceleriniz değişecek, kendinizi anlayacak, ne istediğinizi bulacaksınız.
Bütün bu yaşayacaklarınız anlamlı ve uzun bir yola çıkmak için attığınız adımlar olacaktır.

"Bunlar neden ve nasıl oluyor?" derseniz, kısaca ifade etmeye çalışayım;
Aslında hepimizde bulunan beş duyumuz dışında, devreye giren ve farkında olmadığımız diğer duyularımız yüzünden... 
 
Onun için bugün ki yazımın başlığını "Sadece beş duyu mu?" diye adlandırdım.

Gelin, biraz gayret gösterelim bütün bu kapıları açmaya... Açalım bu kapıları ve engin bilgi denizinde yolculuğa çıkalım...
İnanın bana, keşfedecek o kadar çok şey bulacaksınız ki...