20 Mayıs 2018 Pazar

FARKINDA OLMAK ....

Sanırım herkesin, belli bir yaşam olgunluğuna ulaştığında kendine sorduğu soru, "Ben bu aleme neden geldim, burada dünyada ne işim var?"


Tabii ki, bu alemde olmanın bir sebebi, bir gayesi olmalı. 
İnsanlığın varoluşundan itibaren herkes gibi bilim insanları da bu sorunun cevabını arıyor. 
Burada bir konuya açıklık getirmek gerek ki; o da bilim dünyası tüm araştırmaları fiziki alemin enstrümanları ve değerleri ile yapıyor. Bu aleme ait olmayan bir şeyi, bu alemin ölçü ve değerleri ile nasıl bulacakları çok ciddi bir ironi. 
Şunu da unutmamak lazım; bilim dünyası da kendi içinde doğru dediği yanlışlar, yanlış dediği doğrular ile savrula savrula bu günlere geldi. 
İlerleme ve gelişmesine devam etse de, hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, bilim dünyası hep önde, ileride ve bulunduğu boyutun çok üstünde değer ve ölçülere sahip olan ruhsal alemin gerisinde kalacak ve arayışlarına devam edecek. 
Kısacası bilim ruhsal dünyayı takip edip anlamaya çalışacak.
Bu izahtan yanlış bir yorum çıksın istemem, bu söylediğim bilim dünyasını hafife almak veya onları yok saymak değil. Bunu söylemek son derece yanlış olur. Benim söylediğim sadece bir durum tespiti ve verdiğim izahat da tamamen fiziki alemin bir gerekliliği...

Aslında tüm insanlık aleminin aradığı bu ve buna benzer bir çok sorunun cevabını bulmak için bir yerden başlamak gerek. 
Fiziki alemde taşıdığımız bir beden var, tamam bunu hepimiz biliyoruz ama onunla birlikte bu aleme diğer alemlerden gelen ruh nedir?
Fiziki boyut için söylenecek çok şey yok, zira bu kısmını insanlık tarihinin başlangıcından beri beş duyumuz ile algılıyoruz ve her geçen gün beden dediğimiz varlığımızı daha çok öğreniyor, onunla ilgili bir çok keşif yapıyoruz. B
eden dediğimiz şey,  zaten fiziki alemde elle tutulur gözle görülür taraf ve işte bilim insanları bu konuda bir çok çalışma ile insanlık alemine hizmet ediyor.

Peki ama ruh, onun için ne diyeceğiz? 
Bir bilinmeyen, bir muamma... Hep değişik isimler vermişiz; can demişiz, yürek demişiz, iç sesimiz demişiz, gönül demişiz... kısacası bir çok şekilde adlandırmış ama tam olarak adını koyamamışız.

Böyle olması çok doğal, zira insan denen bedeni varlık elle tutulur, gözle görülür şeyleri algılamaya kodlanmış, o bilinmeyen diğer tarafı ile çok da ilgilenmemiş, ilgilense anlamamış, bu konuda konuşan ve düşünen kişileri de hep yargılamış. 

Yargılamak tabii ki, en kolay kısmı, çünkü göremedikleri, bilemedikleri bir konu ve maalesef fiziki alem şartları ile yaşanabilecek bir konu değil. Metafizik denmiş geçiştirilmiş, zaman zaman küçümsenmiş, hurafe olarak adlandırılmış.

Bunu görmenin ve anlamanın bir tek yolu var, algıları açmak, gönül gözü dediğimiz gözümüzü açmak. Eğer ruhun varlığını kabul ediyorsak (her ne olursa olsun, enerji deyin veya başka bir adla adlandırın), bir şekilde onunla iletişim kurabilmeliyiz, ruhumuzla konuşabilmek için aynı lisanı kullanmalıyız, o lisanı öğrenmeli, buna çabalamalı ve bunun yollarını durmadan dinlenmeden aramalıyız.

Gelin şöyle bir düşünelim; neden bütün öğretilerde "Kendini tanı" felsefesi vardır? 
Bu felsefenin anlatmak istediği, altında yatan şey; ruhunla konuş, onu anla, onu tanı, neden bu bedenle bu aleme geldi, ne istiyor, ne arıyor? gibi onlarca, yüzlerce sorunun cevabını bulmak için... 

Bu soruları sordukça inanın cevaplarını bulacaksınız, Bir bir her şey önünüze gelecek. Bir yere doğru seyahate çıkmak gibidir bu anlattığım, siz yeter ki, rotanızı doğru belirleyin ve yola çıkın.... aradığınız her şey bir bir önünüze gelecek, hatta zaman zaman sizi şaşırtan olaylara şahit olacaksınız. Adına tesadüf dediğiniz, ama asla tesadüf olmayan şeylerle karşılaşacaksınız bu yolda...

Bulacağınız cevaplarla ruhsal dünyanın kapılarını açacaksınız. Bu gözlük kullanmak gibidir. Bir yere veya bir şeye bakan ve gözü iyi gören bir kişi ile, iyi görmeyen arasında ne fark vardır? 
Bakılan yer ve cisim aynıdır ama birisi görebiliyorken, diğeri göremez. Ama gözlük kullanırsanız göremediğiniz şey bir anda bütün hatları ile belirginleşir, gördüğünüz şeyi anlamaya anlamlandırmaya başlarsınız. 

İşte ruhsal dünyanın kapısını aralamak, fiziki alemde gözlük kullanmak gibidir. Burada kullanacağınız gözlük gönül gözünüz olacak. Gönül gözünüz (algılar) açıldıkça içinizdeki ben ile tanışacak ve yakınlaşacaksınız. 
Aslında zaman geçtikçe, birbirinizi hiç tanımadığınızı göreceksiniz. Yıllarca ruhunuzla aynı beden, ama ayrı dünyalarda yaşadığınızı anlayacaksınız. 
Sakın ola ki üzülmeyin, zaten bütün yaşadıklarınız bugün itibariyle yakaladığınız sentezi anlamak için yaşanmış şeyler. Onları yaşamasaydınız bu sorgulamayı yapamayacaktınız. Eğer, bu sorgulamayı yapabiliyor ve bunun farkındaysanız bilin ki, ruhsal dünyanın kapısını aralayıp yeni ufuklara açılıyorsunuz. 

Bu size dinginlik kazandıracak, güven kazandıracak, huzur verecek yepyeni ufuklar açacak. Tıpkı bir oyunun nasıl oynandığını bilen birisinin öz güvenine benzer bir duygu yaşayacaksınız. Benliğiniz ve egonuzu sürekli sorgular hale geleceksiniz. 
Öz güveniniz artacak ama bu öz güvende hiçbir kompleks olmayacak. Bir sakinlik ve farkındalık yaşayacak, çevrenizdekilere de bu farkındalığı yaşatacaksınız. Yaşam sizin için başka mana ve anlamlar üretmeye başlayacak. Karmaşık gelen bir çok şey basitleşecek, insanları daha farklı, yaşamı daha farklı algılayacaksınız. Kimseye kızmamayı, kimseyi yargılamamayı öğreneceksiniz.

Mutsuzluk denen şeyin yokluktan değil, çokluktan olduğunu öğreneceksiniz. Çevrenizdekilere daha toleranslı, daha sevecen, daha anlayışlı yaklaşacaksınız. 

Hepimizin bir fiziki alemde olduğunu ama hepimizin dünyasının farklı (dünya içerisinde farklı dünyalar) olduğunu göreceksiniz. 
İşte, bütün bu söylediklerimin farkına varıyor olmak, sizin farkındalığınız olacak...

Farkındalığı keşfetmeye hazır mısınız?