29 Ekim 2017 Pazar

DÜŞÜNCE / TEFEKKÜR - GERÇEK / HAKİKAT

Türkçede maalesef bazı kelimeler istenen anlamı tam olarak yükleyemiyor. Konuşurken sanki bazı şeyler eksik kalıyor, kendinizi ifade edemiyor, boşluğa düşüyorsunuz...

Dikkat edin sıkça karşınızdakine "Bilmem anlatabildim mi?" -
"İfade edebildim mi?" diye sormak ihtiyacı duyuyorsunuz.
Tabii burada şunu belirtmek lazım. Bu yaşanan sıkıntı sadece kelimelerin yüklediği mana farklılıklarından kaynaklanmıyor, aynı zamanda yaşanan kavram kargaşasının da bunda önemli rolü var.

Kelimelerin yarattığı mana ve anlam derinliği çok önemlidir. Konuşmalarımızda ve özellikle felsefi ve derinlik içeren konuları gündeme getirdiğimizde, bazı kelimelerin kulağa yavan geldiğine, çok sıradan kaldığına şahit oluruz. 

Sanki ruhu yokmuş, söyledikleriniz havada kalmış gibi hissedersiniz.

Dilimizin ve kültürümüzün en büyük zenginliklerinden olan ve asırlarca kullanılmış bir çok kelime maalesef dilimizden çıkarılmış ve kullanılmaz hale gelmiştir. Tabii ki, dil yaşayan bir şey, 100 yıllar önce kullanılan dil mutlaka gelişecek, değişime uğrayacak. Ancak, iki nesil kullandıkları kelimeler ile birbiri ile anlaşamıyorsa  orada ciddi bir sıkıntı var demektir.

Bu özellikle eski Türkçe diye bildiğimiz kelimelerde sıkça yaşanan bir duygu. Belki soracaksınız kelimenin de ruhu olur mu? Eğer, kullanılan kelimelerin arkasında derin mana bulabiliyorsanız, bilin ki o kelimenin ruhu var demektir.

Bugün benim sizlerle paylaşacağım konu spritüel alemle doğrudan ilgili bir konu olacak. Spritüel alemin önemli köşe taşı "Düşünce-Tefekkür" kelimesi ile "Gerçek-Hakikat" kelimelerini ve aralarındaki benzerlik ve derin farklılıkları anlatmaya çalışacağım. 

Önce düşüncenin tarifine bir bakalım;
Düşünce dediğimiz şey düşünme sonucu ulaşılan, düşünmenin ürünü olan görüş veya dış evrenin kişinin zihnine yansıması olarak değerlendirilebilir. Kelimenin kökü itibariyle bakacak olursak, bir konu hakkında irdeleme yapıp, fikir üretmek noktasına gelmek de diyebiliriz.

Ama, konu "Tefekkür" olunca iş tamamen değişiyor. İlk etapta, "Ne farkı var, tefekkür de düşünmek demek değil mi?" gibi bir şey söyleyebilirsiniz, ancak kelimeleri derinlemesine incelerseniz çok ciddi fark olduğunu göreceksiniz.

Aradaki en önemli fark birinin 3 boyutlu dünya alemi ile doğrudan ilgili olması diğerinin ise tamamen spritüel alemle ilgili olması. Yani düşünmek dünyevi bir mana ifade ederken, tefekkür ruhani bir mana ifade eder.

Düşünceye dalan kişi, tabii ki bir şeyleri düşünüyordur ama yukarıda da bahsettiğim gibi düşündüklerinin tamamı dünyevidir. İş, aile, çocuklar, sosyal yaşam, ilişkiler, kısacası dünyevi bir çok şey. Tamamı fiziki dünyaya ait olan ve burada sıralanamayacak binlerce şey söyleyebiliriz.

Peki "Tefekküre dalmak" dediğinizde aynı mıdır? 
İşte burada kesinlikle farklı bir kavrama geçiyoruz. Belki bu da bir nevi düşünmektir diyebilirsiniz ki, işte tam bu noktada aradaki önemli farklılığı anlatmak isterim.
Tefekküre dalmak, bütün ezoterik ve felsefe okullarında bambaşka bir şeyi ifade eder. Tefekkür Allah'ın yani yaratıcının yarattıkları, ilahi düzen hakkında düşünmektir. İslam dini için çok önemlidir ve tefekkür kökenli kelimeler Kuran'ın bir çok yerinde dile getirilmiştir.

Tefekküre dalmak insan denen varlığın kendisini tıpkı bir sorgulama odasında bulunuyormuş gibi hissetmesidir. Ancak, burada sorgulayan da, sorulara cevap verecek olan da kendisidir. Dünyaya geliş sebebi, neden bu dünyada olduğu, evrenin ve düzenin nasıl olduğunu sorgulamasıdır, tefekküre dalmak. 
Daha da ötesi ilahi nizam denen kavramı anlamak ve onu anlamlandırabilmek için kendi içine dönmesi demektir. İçine dönüp kendisi ile ilgili sorularına cevap aramaktır tefekküre dalmak. Tefekküre dalan kişinin sorduğu soruların tamamı ruhani dünya ve o dünyanın bilinmezlerine aittir. Onun cevaplarını arar tefekküre dalan insan. Tefekküre dalan insan yalnızlık ister, yalnız kalmak ister. Kendisi ile yüzleşmek, kendini tanımak, ruhunu tekamül ettirmek ister. İşte onun için tefekküre dalan insanın ilgi alanı kendi bilinmez ruhani dünyasıdır. Onu arar, onu bulmaya çalışır.

"Düşünceye dalmak" ve "Tefekkür etmek eylemlerinde olduğu gibi benzer şeyleri "Gerçek" ve "Hakikat" kelimeleri için de söyleyebiliriz.


Gerçek dediğinizde ağırlıklı olarak ifade ettiğiniz şey fiziki dünyada tezahür eden şeylerdir. Elle tutulur, gözle görülür anlaşılabilir her şey, gerçeğin bir yerde kendisidir.

Ama hakikat dendiğinde durum değişik bir hal alır. tıpkı tefekkürde olduğu gibi hakikat de bu aleme ait olmayanı aramaktır. Bu boyutta algılayamayacağımız, aradığımız şeydir hakikat. Hatırlanacağı gibi bu dünyada bulunmamızın yegane sebebi ruhu tekamül ettirebilmektir. İşte ruhumuzu tekamül ettirdiğimizde bulacağımız şeydir hakikat.


Ancak, bulmayı ümit ettiğimiz hakikat bu dünyaya ait olmayan ruhani dünyanın, spritüel alemin bir kavramıdır. 

Yukarıda dile getirdiğim gibi, bazı kelimelerin ruhu vardır, derin manalar içerir. İşte ruh dünyamıza kapı aralamamızı sağlayan "Tefekkür" ve "Hakikat" kelimeleri de bunlara en iyi örneği teşkil ederler.

Keşke yapabilsek ve tefekküre dalıp kamil insan olma yolunda hakikati bulabilsek.
Bulabilsek sonunda
ruhumuza ilaç olabilecek tekliği ve hiçliği...