8 Temmuz 2017 Cumartesi

ZAMAN DENEN MUAMMA ......

Hayatımızın belki de en önemli kavramlarından birisi, ancak hiçbirimizin tam ve doğru olarak anlayamadığı, kavrayamadığı, ne olduğunu tam olarak da ifade edemediği bir olgu.

Konuyu şöyle izah etmeye çalışalım;
Diğer alemler başlıklı yazımda da anlattığım gibi nasıl ki, farklı boyutlar bulunmakta ve biz bunları algılayamıyor isek, zaman da aynı bu şekildedir, subjektif bir kavramdır. 

Kısacası, sabit ve tek bir zaman kavramından bahsedemeyiz. Herkes farklı algılayabilir, hatta bulunduğunuz konum, yer, yükseklik yöne göre bile farklı zaman algısı oluşabilir. Dünya yüzeyinde zaman algısı farklı olabileceği gibi, uzay ortamında da zaman algısı başka başka olabilmektedir.

Fizik bilimi zamanı inceleyen tek bilim dalı olmakla birlikte, bu bilim dalıyla uğraşan bilim adamları için bile zamanı anlamak, evrende en zor anlaşılabilen olgulardan birisidir.

Bu satırları okuyunca sizlerin de kafasının karıştığı ve aklınıza bir çok sorunun geldiğini görür gibiyim…

İsterseniz bu konuyu biraz açalım ve neden yazının başlığına "Zaman denen muamma" dediğimi anlatmaya çalışayım.

Zira, spritüel aleme ilgi duyuyorsak, öncelikle farklı boyut, farklı alemler, farklı zaman algısı, rüya, bilinç dışı, bilinç altı, bilinç ötesi gibi bazı soyut kavramları zor da olsa kafamızda canlandırmalı, ne olduğunu anlamaya çalışmalı, en azından bu yönde gayret etmeliyiz. 

İşte bu günkü yazımın konusu olan zaman olgusu da bunlardan, hatta en önemlilerinden birisidir. Hatta, spritüel alemin kapısının kilidini açan anahtar da diyebiliriz.

Zira, konu derinleşince bizim algıladığımızdan çok daha farklı bir zaman kavramı olduğunu Kuran’da da görmekteyiz. 
Hac, Muminin, İsra, Yunus, Secde, Kehf, Bakara, Meariç surelerinde  bu konuyla ilgili birçok ayet bulunmaktadır.

İçinde yaşadığımız evrende uzay zamanı denen bir kavramla tanışacağız ki, zamanın soyutluğu daha karmaşık bir hal alacak.
Hatta biraz daha ileriye gidip diğer alemlerle içinde yaşadığımız 3 boyutlu (Aslında zaman kavramı ile 4 boyutlu) evren arasındaki zaman algısının nasıl da farklı olduğunu göreceğiz.

Konuyu biraz daha derinleştirir ve algılarımızı biraz daha açarsak; geçmiş, şimdi ve gelecek diye bir şey olmadığını, bunların hepsinin aslında aynı anda var olmak olduğunu anlayacağız.
Tek yapmamız gereken bildiğimiz ve alıştığımız kalıpların dışına çıkmaya çalışmak olacak. Yani, 5 duyumuzun dışında bir dünya olduğu gerçeğini çok iyi özümsememiz gerekmektedir.

Şimdi gelin isterseniz dünya boyutunda zaman denen kavramı birlikte anlamaya çalışalım.

Newton’un görüşüne göre zaman herkes için aynı, basit ve düzdür. Sürekli akan bir nehir gibi bir yöne doğru akıp giden bir şeydir. Peki bu görüş doğru mudur?
Dünya gözü ve değerleri ile bakarsak bir noktaya kadar doğru diyebiliriz ama iş uzaya çıkıldığı zaman bir anda her şey alt üst oluyor ve işte o noktada zaman denen kavram bambaşka bir boyuta, başka bir anlama geçiyor. 

Bunun böyle olduğunu bize Einstein gösteriyor. Zamanın relatif olduğu kuramını çıkaran Einstein bu durumu meşhur atom saati testi ile ispatlıyor.
Bu test; iki atom saatinden birisi sabit noktada tutulurken, bir diğeri aynı noktadan uçağa konup dünya turu yapılıyor ve sonunda iki saat arasında çok az da olsa bir fark olduğu görülüyor. Bu deneydeki mesafenin evrenin uzak noktalarına doğru yapıldığını düşündüğünüzde zaman farkının artacağı aşikardır. Buradan hareketle Einstein uzay ve zaman arasında bir bağlantı olduğunu, kütle ile hareket arasındaki ilişkinin zamanı farklı algılamamızı sağladığını ispatlıyor.

Bu içinde bulunduğumuz evrenin farklı noktalarında nasıl farklı olabiliyorsa, bir de bunun başka alemlerde nasıl olabileceğini düşünün…

İşte aslında benim sizlerle esas paylaşmak istediğim de burası, Spritüel alemde zaman kavramı… Ancak, bu konuyu gelecek yazımda çok daha detaylı şekilde anlatmaya çalışacağım.
Zira, spritüel alemde zaman kavramını anlayıp kavrayabilmemiz için öncelikle içinde bulunduğumuz dünyamızda ve evrende zaman kavramını anlamamız ve özümsememiz gereklidir. 
Dolayısı ile, eğer bu konuyu daha derinlemesine anlamak ve irdelemek istiyorsanız bu yazımdaki olguları anlamaya ve anlamlandırmaya gayret edip, tahayyül gücünüzü zorlayın.

Diğer alemler başlıklı yazımda da anlattığım gibi, nasıl ki farklı boyutlar bulunmakta ve bizler bunları algılamıyorsak, zaman da aynı şeklide subjektif bir kavramdır, sabit ve tek bir zaman kavramından bahsedemeyiz, herkes için farklı olabilir
Zaman dediğimiz şey aslında biz insanların bir türlü algılama şeklidir. Bir başka ifade ile zihnimiz tarafından bize oynanan bir oyun da diyebiliriz. Bir resmi, bir anı, bir başka resim veya anla kıyaslama yöntemi olarak da tarif edebiliriz.

Bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım:
Yolda yürürken ve bina önünde duran bir araba gördüğünüzü varsayalım. Bu arabaya birisi binip hareket etsin. 
İnsan beyni ve zihni bunu şöyle değerlendirir. İlk gördüğünüz duran araba ile içine birisinin bindiği araba resmi arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye kısaca zaman denir. 
Aslında, arabanın hareket etmesi ile duran araba resmi zihindeki bir hayalden öte değildir. Artık o bilgi sadece hafızadaki bilgi, zihnindeki bir hayalden ibarettir.
Yaptığımız şey, hafızamızda var olanı, yaşamakta olduğumuz anla kıyaslayarak vardığımız sonuçtur ve bu şekilde zaman algısını hissederiz. 
Eğer bu kıyası yapamasaydık, zaman algısı da olmayacaktır.

Özetleyecek olursak zaman, beyinde saklanan birtakım resimler veya hayallerin kıyaslanması ile oluşan var olma şeklidir. Eğer hafızamız olamasaydı, beynimiz bu tür kıyaslamaları yapamaz ve biz de zaman algısını oluşturamazdık.

Bugün tüm bilim insanları zamanın, hareket eden cisimler ve meydana gelen değişiklikler arasında yaptığımız belirli bir sıralamadan doğan bir kavram olduğu gerçeğini kabul etmişlerdir. Beyin kodlanmış şekli ile belirli bir sıralama sistemine alıştığı için zamanın hep ileri aktığını düşünmekteyiz. Oysa bu, beynimizin içinde verilen bir karardır ve dolayısıyla tamamen izafidir. 
Bugün ki algı düzeyimizle gerçekte zamanın nasıl aktığını, ya da akıp akmadığını bilemiyoruz. Bu da zamanın mutlak bir gerçek olmadığını, sadece bir algı biçimi olduğunu gösterir. Aslında bütün bunlar içinde yaşadığımız, var olan bir durum… ancak insanlık algı düzeyi henüz bunları algılamaya hazır değil…

20. yüzyılın en büyük fizikçisi sayılan Einstein’ın ortaya koyduğu “Genel Görecelik” kuramı ile zamanın izafi olduğu doğrulanmıştır. (Bu konuda araştırma yapmak isterseniz internette onlarca kaynağa ulaşabilirsiniz)

Bakın ünlü yazar Lincoln Barnett zamanla ilgili bakın nasıl bir açıklama yapıyor;
“Rengi ayırt edecek bir göz yoksa, renk diye bir şey olmayacağı gibi, zamanı gösterecek bir olay olmadıkça bir an, bir saat ya da bir gün hiçbir şey değildir”

Zamanın göreceliği bir önceki “Rüyalarımız ve ötesi” başlıklı yazımda anlatmaya çalıştığım gibi rüyada çok açık bir biçimde yaşanır. Rüyada gördüklerimizi saatler sürmüş gibi hissetsek de, gerçekte her şey birkaç dakika hatta birkaç saniye sürmüştür. Dolayısı ile rüyalar aslında hepimizin zamanın göreceliği konusunda en iyi deneyim yaşadığı alandır.

Konuyu biraz daha anlaşılır hale getirmek için sıkça verilen güzel bir örneği sizlerle paylaşmak isterim:
Özel olarak tasarlanmış, tek penceresi olan bir odada oturduğumuzu ve belirli bir süre geçirdiğimizi düşünelim. Odamızda geçen zamanı görebileceğimiz bir de saatimiz olsun.
Bulunduğumuz odanın penceresinden güneşin belirli aralıklarla doğup, battığını izleyelim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, o odada ne kadar kaldığımız sorulduğunda vereceğimiz cevap için şöyle bir yol izleriz. Ya odada bulunan saate bakıp hesaplama yaparız, ya da güneşin kaç kere doğup battığını hesaplayarak buluruz. 
Bu hesaplamanın neticesinde odada 4 gün kaldığımızı hesapladığımızı varsayalım. Peki, birisi gelir “Bir dakika, sen bu odada 4 gün değil de 3 gün kaldın” der, 
“pencerede gördüğümüz güneşin aslında suni olarak oluşturulduğunu ve odadaki saatin de özellikle hızlı çalıştığını” söylerse, bu durumda her şey alt üst olmuş, yaptığımız hesabın hiçbir anlamı kalmamıştır.
Bu örnek açıkça göstermektedir ki, zamanın akış hızıyla ilgili bilgimiz, sadece algılayana göre değişen referanslara dayanmaktadır.

Zamanın göreceliği, bilimsel yöntemle de ortaya konmuş somut bir gerçektir. Einstein’ın Genel Görecelik Kuramı ortaya koymaktadır ki zamanın hızı, bir cismin hızına ve çekim merkezine uzaklığına göre değişmektedir. Hız arttıkça zaman kısalmakta, sıkışmakta; daha ağır daha yavaş işleyerek sanki “durma” noktasına yaklaşmaktadır.
Aslında bunu anlatmanın en güzel ve anlaşılır olanı film şeridindeki karelerdir. Yaşamda gördüğümüz her şey ve yaşadığımız her an bir film karesidir. Fakat biz insanlar bunları peş peşe, arka arkaya akan resimler gibi görmekteyiz. Bunun böyle olmasını sağlayan ise hafızamızın yarattığı bir algı durumdur.
Bu konuda onlarca yüzlerce örnek verebiliriz. Bu örnekleri internette yapacağınız araştırmalar ile çoğaltmanız mümkün.

Peki, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulmuştur?
Bence araştırılması gereken ve anlaşılması gereken bu noktadır. Zira dünya zamanı, uzay zamanı gibi kavramları öyle veya böyle bir takım örneklerle anlamamız mümkün hale gelmiştir.
Ancak, spritüel alemle ilgili isek durum biraz daha farklı noktaya gidiyor ve benim sizlerle esas paylaşmak istediğim bölüm de burası…
Dünya ve uzay boyutu ile zaten onlarca bilim insanı araştırmalar yapıyor ve bilimsel gözle gerçekleri anlama ve açıklamaya çalışıyorlar. Ancak, ilahi düzende zaman algısı nasıl bir şeydir sorusuna şimdilik cevap bulamıyorlar. 

Peki bunun sebebi nedir?
Burada sıkça kullandığım Tolstoy’un bir sözüne tekrar atıf yaparak cevaplamaya çalışacağım…
“Bilim insanları her şeyin cevabını buluyorlar ama neden dünyaya geldiğimiz sorusuna bir türlü cevap bulamıyorlar”

Bizim dünya boyutunda algıladığımız şekli ile zaman denen kavram, ilahi düzende varoluş amacımız olan ruhumuzun gelişmesi için olmazsa olmaz bir algı ve gerekliliktir.
Maddi dünyada yaşam senaryomuzu oluşturabilmek için zaman dediğimiz bir süreye ihtiyaç var. Zaman için, yaşam senaryomuzun temel aktörlerinden birisi, hatta yaşam sahnemizin en önemli dekoru da diyebiliriz.

Doğum ve ölüm veya başlangıç ile son arasında olması gerekli bir kavram. Bilincimizi, tüm gördüklerimizi biriktirdiğimiz bir kütüphane gibi düşünebilirsiniz. Milyonlarca, milyarlarca, hatta sayısız resim olan bir kütüphane.
Ancak bu kütüphanede biriktirilen bilgiyi mukayese edebilmemiz, karşılaştırabilmemiz için bilginin öncesine ve sonrasına ihtiyaç var, işte zaman önce ve sonrayı karşılaştırabilmek için gereklidir.

Düşünün bir kere, eğer zaman kavramı olamasaydı dualite denen olgu nasıl işleyebilirdi, mukayeseye şansı olmayan bir dünyada ruhumuzu nasıl geliştirebilirdik?

Zaman gibi bazı kavramların bizim anladığımızın dışında da başka tezahürleri olduğunu, başka manalar içerebileceğini düşünmeliyiz ve bu konuda algılarımızın açık olması gerekmektedir.
Bunu başarabilmenin tek yolu alışkın olduğumuz maddi dünya şartlandırmaları dışına çıkıp, tahayyül gücümüzü kullanmaktan geçmektedir.

Bu yazımla sizlere dünya dilimizle zaman olgusunu, izafi olmasının sebeplerini, ruhun gelişmesi için gerekliliğini, uzayda zaman kavramının nasıl değiştiğini kısaca anlatmaya çalıştım.

Tahayyül gücünüzü zorlayın, tahayyülün gelişmesi zincirleme bir reaksiyondur. Bilginin birikimi, bu bilgi birikiminin doğurduğu sorulara cevap aramak ve bulunan cevaplarla algıların açılması ile gerçekleşen bir süreçtir. 

Sizlere bu noktada belki de bildiğiniz ama farkında olmadığınız veya pek de ciddiye almadığınız bir gerçekten bahsedeceğim. Aslında bir ipucu da diyebilirsiniz.
Eğer bir konuya ilgi duyuyorsanız o konuyla ilgili olarak gereken bilgi siz istemeseniz bile önünüze gelir, ummadığınız bir anda önünüzde bulursunuz. Tek yapmanız gereken bu bilgiyi özümseyip bir sonraki adıma hazır olmaktır. Göreceksiniz ki basamaklar bir bir önünüzde sıralanacak. Her bir basamak yaşamınızda yeni bir pencere, yeni bir bakış açısı yaratacak. Bu da aslında ruhun tekamülü dediğimiz şeyin tam da kendisidir.

Peki, bütün bunlardan sonra neyi arıyoruz, nereye gitmek istiyoruz?

Gelecek yazımda burada bahsi geçen konuları temel alarak esas konumuz olan diğer alemlerdeki zaman kavramı nasıl çalışıyor, oradaki zaman anlayışı nasıl bir şey sorularına cevap arayacak ve algıladığımız, idrak edebildiğimiz ve edemediğimiz zaman kavramını anlatmaya çalışacağım. 
Ancak, gelecek yazıda anlatacaklarımın iyice anlaşılabilmesi için bu yazıda bahsi geçen dünya zaman tarifinin iyice anlaşılması ve idrak edilmesi, zamanın izafi olduğunun kavranması gerekmektedir.