2 Haziran 2018 Cumartesi

NEDEN ?

İnsanlığın varoluşundan itibaren, yaşam denen olgu hepimizin kafasında ve düşünce aleminde soru işareti olmuştur.
Neden bu alem, neden bu yaşam, neden bu yaşam senaryosu? Kısacası, birbirini takip eden onlarca soru.

Başlangıcından bugüne kadar olduğu gibi, bu soruları gelecekte de sormaya devam edeceğiz. 
Ancak, dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum; geçmişte yaşamımızda sorular hep vardı ama içinde bulunduğumuz zaman diliminde soruların içeriği değişerek, insanlığın arayışı farklı bir yöne doğru gitmeye başladı. Bir başka ifade ile insanlık aleminin arayışında çok farklı bir bakış açısı ve değişiklikler oluşmaya başladı.

Lütfen, bugün çevrenize şöyle bir bakın ve insanları gözlemleyin.
Eskiden dünya aleminin dışı az merak edilirken, bugün bu alana merak artmış ve artık bir çok insan ruhsal alem diye adlandırdığımız bu alanla ilgili daha fazla algı ve bilgi sahibi olmuştur. 
Özetle söylemek gerekirse; varoluşumuzdan günümüze,  sorduğumuz sorular ve bunlara bulduğumuz cevaplar ile geldik. Çok doğal olarak bugüne kadar bulduğumuz cevaplar ve ilahi düzenin gereği algılarımız biraz daha açıldı. 

Tabii ki, içinde bulunduğumuz nokta hiçbir zaman nihai hedefimiz değil ve olmayacak. İnsanlık alemi olarak arayışımız hep sürecek. 
Bunun sebebi ise çok basit, zira daha cevaplanacak milyonlarca soru var. Bulduğumuz her cevap, bizi tekamül yolunda biraz daha ileri götürecek ve bu şekilde, her yeni cevap ile farkındalığımız biraz daha artacak. Zaten dikkat ederseniz, tüm insanlık aleminde diğer alemlere karşı daha farklı bir bakış ve arayış oluşmaya başladı. Doğudan- Batıya, Kuzeyden - Güneye,  tüm coğrafyalar için bu geçerli bir durum.

Artık neredeyse herkes, ölüm denen şeyin bir son olmadığı konusunda hemfikir ve bunun kabulü, bizlerin önünde ölüm sonrası ile ilgili arayışları beraberinde getirdi. Ne kadar enteresandır ki, bir çok insan için artık ölüm korkudan öte bir kavram. 
İnsanlar eskiden ilgi alanlarında olmayan gizemli ölüm sonrasını, şimdilerde daha fazla merak eder oldular. Belkide ölüm korkusu yavaş yavaş ortadan kalkarak farklı bir arayışa doğru yönleniyor. 
İşte, bu değişim ve gelişim ile farklı coğrafyalarda daha önce hiç rastlanmayan, rastlansa da anlamlandıramayan ölüm sonrası diğer alemlerle ilgili bir çok deneyimler duyar hale geldik.

Eskiden "Neden yaşam?" derken, şimdi yavaş yavaş "Neden ölüm?" sorusunun cevabını aramaya başladık. Çok doğal olarak, bu arayış insanların ölüm sonrası ile ilgili meraklarını beraberinde getirdi. Kısaca söylemek gerekirse, yaşanan bu değişiklik ile tüm insanlık alemi yavaş yavaş ölüm korkusu denen şeyin gereksiz olduğunu kavramaya başladı. Burada bir parantez açıp yaşamını tamamen materyal dünyaya adamış kişileri bir kenarda tutmak gerek. 
Ama şunu da unutmamak gerekir ki, bu kişilerin sayısı her geçen gün azalmaktadır. 
Artık insanlar paralel evrenler, ruhsal dünyanın derinlikleri, rüya alemi, evrenin enerjisi, insan denen varlığın kendi enerjisi gibi çok farklı konuları gündemine aldı. 

Hep merak etmişimdir; neden dünya zamanı ile adlandırırsak, 15 asıra yakın bir süre herhangi bir din vahi edilmemiştir?
Bence bunun cevabı yukarıda izah etmeye çalıştığım konuyu açıklamaya yetiyor. Artık, geçmiş inanç sistemleri ve semavi dinler insanlara evrenle ve ilahi nizamla ilgili konuları aktarma görevini tamamladı ve artık insanlar kendileri ile baş başa kalıyor. Onun içindir ki, başka bir din vahiy edilmiyor ve edilmeyeceği son kutsal kitapta belirtiliyor.

Burada küçük bir hatırlatma yapmak isterim; önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, insanlık bireyselleşmeden sosyalleşme sürecine geçişi, aradan geçen on binlerce yılda tamamladı ve tekrar bireyselleşme dönemine geçiyor.
 Zaten hayatımızın bir parçası haline gelen sanal alem, bu kapıyı bizlere araladı. Sanal alemin yaşamımıza girişinin tek sebebi var, o da tekrar bireyselleşmeye dönüş. Bu sayede insanlık bu oluşumdan hızla geçerek başka boyutlara hazırlanacak ve bizler de an itibariyle tam o hazırlık safhasındayız.

Peki, şimdi anı yaşayan bizler ne yapmalıyız ve bu süreci nasıl aşacağız. Evet, artık algılarımız geçmişe göre daha fazla açıldı ve bazı gerçek denen şeylerin hiç de bildiğimiz veya tarif edildiği gibi olmadığı anlaşıldı. Doğru denen şeyin eldeki bilgi ile değiştiği konusunda artık herkes hemfikir hale geliyor. 
Bu düşünce şekli bizlere yaşamımızda yeni pencereler açtı, Aslında gerçek diye bir şey olmadığını, mutlak doğrunun bulunmadığını kavramaya başladık. 
İşte, bu yeni idrak şekli ile zamanın izafiyeti kavramını algılamaya başlayacağız. Yani geçmiş, şimdi ve gelecek diye tariflediğimiz her şeyin aynı anda olduğunu idrak edeceğiz. 
Bu idrak bizleri "Life is an illusion" yani "yaşam bir algı" dır kavramını içimize sindirmemize yardım edecek. Bütün bunların yaşanması neticesinde bildiğimiz yaşamın aslında çok farklı olduğunu idrak edeceğiz. 
Bütün bu süreçlerin neticesinde varacağımız nihai  nokta, enerjiyi maniple etmeyi öğrenmiş bir insanlık aleminin kapılarını açmak olacak.

Peki, sonrası mı? 
Düşünsel varlıklar dediğimiz yeni bir boyut, yeni bir alem...

Bu sürece daha çabuk varmak istiyor musunuz? 
O zaman  "Neden?" diye sormaya ve arayışlarınıza devam edin...

27 Mayıs 2018 Pazar

BİR ADIM DAHA ATALIM...

Hepimiz zaman zaman geçmişle ilgili serzenişte bulunur; kimi zaman pişmanlıkla, kimi zaman üzüntüyle, kimi zaman da gülümseyerek bakarız.

Bu insan denen varlık için çok doğal bir şeydir; ancak, burada en önemli nokta, duyulan hislerin etkisi altında kalıp kalmamak, eğer kalıyor isek, ne kadar etkilendiğimizdir.  

Şöyle düşünelim; "Bu dünyaya geliş ve var oluş sebebimiz neydi?"
"Tekamül etmek, ruhumuzu tekamül ettirmek." 
Peki, bunu nasıl yapıyoruz? İşte, önemli soru da budur.

Yaşam senaryomuz ve bu senaryo içinde yaşadığımız olaylara verdiğimiz tepkiler ve onları yaşarken öğrendiklerimizle tekamül ediyoruz. Günlük hayatta olgunlaşma dediğimiz şey, işte tam da budur. Fiziksel gelişim değil, olaylara verdiğimiz tepkilerdeki değişimdir, olgunlaşma denen şey. 
Yani, ruhsal dünyamız ile doğrudan ilgilidir.

Maden geçmişte tüm yaşadığımız acı ve tatlı olaylar, yaşamda karşılaştığımız iyi veya kötü kişiler, güzellikler, çirkinlikler, mutluluk ve mutsuzluklar, zenginlik ve fakirlik hepsi bizim tekamülümüz için; o halde bizim bundan çıkarmamız, özümsememiz gereken bir ders olmalı. 

Bugün bizi biz yapan değerlerin hepsi, geçmişte yaşadığımız olaylara verdiğimiz olumlu veya olumsuz tepkiler sebebi ile iç dünyamızda geldiğimiz noktadır. Bütün bu yaşananlar ruhumuzun tekamül etmesi için bir gereklilik, olmaz ise olmazdır. Şunu unutmamak gerekir ki, bir üst basamağa çıkacak, ruhumuzu tekamül ettireceksek, bunları bir bir yaşamalıyız. 
Düalitenin tüm zıtlıklarını yaşamadan tekamül etmek mümkün değildir. Tam tekamüle erişebilmek için yaşanmamış tek bir zıtlık kalmamalıdır. Tekliğe ve hiçliğe ancak böyle ulaşılabilir.

O zaman geriye yaslanıp bir düşünelim. 
Bu dünyaya tekamül için geldiysek ve tüm olumlu olayları ve olumsuzlukları yaşayarak tekamül edeceksek, yaşama dair bazı tespitleri yapıp, bakış açımızı da değiştirmemiz lazım. 

Peki, bu değişim nasıl olacak?
Gelin bugünden tezi yok bu bakış açısını değiştirip, kendimize yeni bir dünya yaratalım. Zira bu bakış açısını aşağıda anlatacağım şekilde değiştirmemiz bize çok şey kazandıracak ve tekamülün zor gibi görünen, şifresini çözdüğünüzde aslında çok da kolay olabileceğini göreceksiniz.

Önce olayları neden yaşadığımızı bir düşünelim. Olayları yaşarız çünkü, yaşanan her olaydan ders alınacak, öğrenilecek bir şeyler vardır. İnsan doğası gereği hep iyiye ve güzele ve kendini mutlu eden şeylere odaklanır ve tüm yaşam hedefini de bunun üzerine kurar. Halbuki bize tekamülde lazım olan kötü, çirkin, mutsuzluk gibi kavramlar da vardır ama bunlar hiçbirimizi fiziki dünya şartları ile memnun etmez, hep iyiyi ararız...

İşte, yaşama dair bir ip ucu arıyorsanız tam da bu noktada bakış açınızı değiştirmelisiniz. Terazinin tek tarafı ile doğruyu bulamazsınız. Terazinin hepimizin bildiği gibi iki kefesi vardır ve bir şeyi tartarken, bir tarafına ağırlık, diğer tarafına da tartacağımız şeyi koyar ve kefeleri dengeye getirmeye bakarız. 
Evet, tekamül denen şey de tam böyledir... terazinin bir kefesine zıtlıkların artısını, diğer kefesine eksisini koyarak tekamül edebiliriz. Sadece mutlu bir hayatla tekamül edemezsiniz, çünkü sadece mutlulukla mukayese edecek bir değer bulamazsınız. Mutsuzluk olmasaydı, yaşadığınız şeyi nasıl mutluluk olarak adlandırabilirdiniz? Aynı şey diğer tüm olgular için geçerli... Güzel olmasa, neye çirkin diyeceksiniz, iyi olmasa neye kötü diyeceğiz?

Sonuç olarak, geçmişte yaşanan tüm zıtlıklar arasındaki gelgitler tekamülümüz için... Hepsinden bir ders almalı bir sonuç çıkarmalıyız. Bakış açımızı tam bu noktada değiştirmeliyiz; bu en önemli noktada... 
Yaşamın en önemli ip uçlarından birisi, zıtlıkları yaşarken olaylara verdiğiniz tepkidir. Yaşanması gerekeni yaşayın ve kabullenin. Olaylara kendinizi kaptırıp kontrolü kaybettiğiniz zaman veya olaylar karşısında gösterdiğiniz direnç kadar eza çekersiniz. Unutmayın yaşam tamamen bir algı işidir. Yaşayacağınız olaylardan çekeceğiniz ızdırap veya keyf tamamen sizin algılamanıza bağlıdır.

Bakın ben bu noktada kendimden örnek vereceğim.
Geçmişte yaşadığım tüm olumsuzluklara ve beni üzen tüm olay ve kişilere şimdi gülümseyerek bakmaya gayret ediyorum. Hatta özelliklikle bana olumsuzluk yaşatan ve kötülük yapan kişileri olgunlukla karşılamaya gayret ediyorum. Çünkü, biliyorum ki, tüm yaşanan olaylar ve karşılaştığım kişiler yaptıkları ile benim kişisel gelişimime yardımcı oldular, benim bugün bulunduğum bakış açısına sahip olmamı öğrettiler. Hatta, benim kendimi daha iyi tanımama, kendimle barışmama yardımcı oldular.
Geçmiş ve yaşanmışlıklarla kavga etmenin bir faydası olmadığını gördüm. Geçmişte özellikle kendi yaptığımız hataların affedilmesi gerektiğini, kimseyi suçlamamayı, ama özellikle yaptığım hatalar için pişmanlık duymamayı öğrendim. 

Zira gördüm ki, geçmişle yaşamak, geçmişe çok bağlanmak prangaya vurulmak gibi bir şey. Geçmişe çok bağlı kaldığınızda, ruhsal manada tekamül şansınız o derece azalıyor. Tekamülünüz için tek yapmanız gereken yola devam etmek, durmadan, duraksamadan... Geçmişle ve kendinizle yüzleşmek ve barışmak... İyi ve kötü yaşananları bir kenara bırakıp, onlara takılmadan, sadece  onlardan ders alıp, yola devam etmek...

İşte, onun için bugün dualarımda fiziki dünya değerleri ile bana kötülük yapan insanlara da teşekkür ediyorum. Çünkü, onlar bana yaşattıkları ile benim kendimi daha iyi tanımama yardımcı oldular. 

Haydi, gelin siz de bir geçmiş muhasebesi yapın... Barışın geçmişinizle... Atın bu yolda bir adım ve görün bakın yaşam nasıl daha kolay hale geliyor... görün bakın nasıl huzur bulacaksınız...