6 Mayıs 2018 Pazar

KADER DENDİĞİNDE ...

Kader dediğimiz şey hepimizin son derece ilgisini çeken, yaşamımız boyunca bizleri meşgul eden bir konudur.

Bu merak, tarih boyunca bizleri hep bir arayışa yönlendirmiş, bu yüzden geleceği okumak, geleceği bilmek öncelikli konular olmuştur.

İnsan doğası gereği, geleceği hep merak etmiştir. Çünkü, bilinmezlik yaşam kurgusunda en önemli köşe taşlarından birisi olup, aslında yaşam senaryosu bu ana kavram üzerine inşa edilmiştir. Onun için geleceği, yani kaderimizi bilmek biz insanlar için saklanan bir alandır. Ancak, bu yeteneğe sahip, algıları açılmış kişiler de tarih boyunca hep var olmuşlardır. Bunlar falcı, duru görü sahibi kişiler ve eski çağlarda tapınak kahinleri diye adlandırılan kişilerdir. 

Evet, geleceği ve geçmişi görme yeteneği olan insanlar bunu nasıl becerebiliyorlar derseniz; bu sorunun cevabı tamamen algılarının açık olması ve bu yeteneğe sahip kişilerin sizin enerji alanınızı okuyabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Fakat bugün konumuz tamamen farklı bir başlık olduğundan şimdilik bu bahsi burada bırakıyorum. 
(Bu konudan daha önce; Kader, Görevli varlıklar ve yol göstericiler, Beden dışı deneyim, Kaderimizi değiştirebilir miyiz? gibi başlıklı yazılarımda bahsettim)

Ancak, bugün kader konusunu başka bir noktadan ele alacağım.
Kaderi oluşturan şeyler nedir?
Kader denen şeyin oluşmasında önemli etkenler nelerdir?
Kısaca, kader nasıl oluşur?

Bu girişten sonra, gelin şimdi birlikte kaderimizin nasıl oluştuğuna bakalım. 
Ruh bedene bürünüp fiziki aleme gelmeden önce, yani ruh tekamül için fiziki aleme geçerken yaşam senaryosunu hazırlar.
(Bunun da nasıl gerçekleştiğini daha önceki yazılarımda detaylı olarak anlatmıştım. Dolayısı ile şimdi bu konuya değinmeyeceğim.)

İşte, bu seçilen senaryonun veya doğru ifade ile seçtiğiniz senaryonun oynanacağı bir sahne ve o sahnenin dekoruna ihtiyaç var. Tıpkı bir film çekim stüdyosu, bir tiyatro oyununun oynanacağı sahne gibi. Doğal olarak yaşam senaryosunun oynanacağı sahne ve o sahnenin dekoru oynanacak senaryoya uygun olmalıdır. 

İşaret etmek istediğim nokta tam da burasıdır.

Bazı insanlar konuşmaları arasında zaman zaman şikayetçi olurlar. Bir türlü, bulundukları ortam onları mutlu etmez. Yaşadıkları coğrafya, kültür, konuştukları dil, mensubu oldukları din bunların başında gelir. Ama şunu çok iyi bilmek gerekir ki, bütün bu şikayet konusu olan başlıklar aslında o kişinin seçtiği yaşam senaryosunu oynayacağı sahnenin tam da kendisidir. 
Dolayısı ile tekamül için gereken şikayet etmek değil, aslında insanın kendi istediği sahneye uyum sağlayıp, rolünü iyi oynamasıdır. Fiziki aleme gelmeden önce o sahne zaten hazırlanmıştı, kendi seçtiğimiz, dekorunu da doğal olarak bizim belirlediğimiz bir sahne… başka bir şey değil.

Konuyu biraz daha farklı bir açıdan inceleyecek olursak, ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
Bu aleme gelirken seçtiğimiz senaryo gereği, yaşamımızı sürdüreceğimiz yer doğal olarak o senaryoya uygun olmalıdır.
Buna tekamülümüz için seçtiğimiz yaşam senaryosunu uygulama alanı da diyebiliriz.

Şöyle bir söylem vardır; 
" Yaşadığınız coğrafya ve kültür kaderinizdir"
Evet, bu söylem aslında ifade etmeye çalıştığım tabloyu çok güzel ifade ediyor.

Bugün yaşadığınız yer ve bulunduğunuz ortam çok doğal olarak seçtiğiniz senaryo için bir gerekliliktir. Bunu sadece mekanla sınırlamamak gerekir. Bulunduğunuz aile, kültür, dil, din... bütün bunlar bu dekorun birer unsurudur. 
Dolayısı ile eğer kaderinizin ne olduğunu merak ediyorsanız, yaşadığınız coğrafyayı ve mensubu olduğunuz kültürü yakinen inceleyin. Bilin ki, yaşadığınız coğrafyanın geleceği aynı zamanda sizin kaderiniz olacaktır.

Şöyle bir geçmişe bakın; tarih boyunca farklı coğrafyalarda farklı kültürler var olmuş ve bu kültürlerin bir kısmı günümüze kadar süregelmiş, bir kısmı ise tamamen ortadan kalkmıştır. Yani kültürlerin de, tıpkı insanlar gibi bir ömrü, bir kaderi vardır. Her kültür bulunduğu coğrafyada doğar ve belli bir süre yaşar. Kültürlerin yaşam süreci de tıpkı insanın ömrü gibidir ve sonunda kültürler yok olur. Tıpkı insanlar gibi kültür, medeniyet ve coğrafyaların da bir karması ve ömrü vardır.

Şöyle insanlık tarihine bakın; kaç medeniyet doğdu, yükseldi ve kayboldu. Bazı medeniyetler bulundukları coğrafyada yükselirken, bazıları tam aksine senaryo gereği çöküşü yaşadılar.
Bütün bu iniş ve çıkışların arkasında bir temel felsefe yatar, buna düalite diyoruz. Yazılarımda sıkça bahsettiğim düalite tekamülün ve ruhsal alemin kilit taşıdır. Ruhsal dünyayı anlamak için düalite denen gerçeği içimize iyice sindirmemiz gerekir.
Eğer, düalite denen ilahi düzenin temel olgusunu tam olarak kavrayabilir, anlayabilirsek evreni, yaşamı ve içinde bulunduğumuz alemi anlayabilmek, inanın bana çok daha kolay olacaktır.

Burada şunu ilave etmek isterim; eğer dualite kavramını içselleştirebilmişseniz, zaten tekamül konusunda mesafe kat etmişsiniz demektir. Bunu çözdüğünüzde önünüze yeni kapılar otomatikman açılacak, bu da doğrudan algılarınızın açılmasını hızlandıracaktır. Aksi takdirde yaşamınızı geldiğiniz gibi, üzerine bir ilave yapmadan, yani tekamül etmeden tamamlar, bunu anlayana kadar fiziki aleme onlarca, yüzlerce kez gider gelirsiniz.

Burada yeri gelmişken bir noktayı hatırlatmak isterim, bu gelip gitmelerin sayısının çok olmasının, sakın çok uzun bir zaman gerektirdiğini düşünmeyin. Çünkü burada geçerli olan zaman, bildiğimiz dünya zamanı değildir. Asli zaman içinde dünya zamanı hiçbir şeydir. 
(Zaman konusunda yazdığım yazı bunu detaylı olarak açıklıyor)

Sonuç olarak, yaşadığımız ülkenin, coğrafyanın ve kültürün bir parçasıyız. Bulunduğumuz coğrafya ve kültür ne ve hangi noktada ise kaderiniz de odur. Coğrafyanız kaderiniz olmuştur.
Bu noktadan hareketle şöyle bir tespit yapabiliriz;

Bulunduğumuz coğrafya insanlık tarihi boyunca en zor coğrafyalardan birisi olmuş, çok farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, yaşam senaryomuz için zorlu bir test alanıdır.

Ancak, yine dikkatinizi bir noktaya çekmek isterim. Dünya haritasını gözünüzün önüne getirin. Avrupa, Amerika, Asya ve bizim coğrafyamız.

Peki şimdi durum nasıl?
Dikkat ederseniz Amerika ve Avrupa gibi son 100 yılın gelişmiş coğrafyaları, yani batı düalite kuralı çerçevesinde bir inişe doğru giderken, bulunduğumuz coğrafya ve Asya da bir yükseliş gözlenmektedir. 
Zira, son 100 yıldır bizim coğrafyamız ve Asya sıkıntılı bir dönemin imtihanını vermiş, şimdi bu sıkıntılardan kurtulma zamanı gelmiştir.

Bu zamanı hızlandırmak mümkün mü?
Yukarıda yazdığım gibi bir yükseliş olacak ama bunu hızlandırmak, bu coğrafyada yaşayanların elinde… 

"Peki, bu nasıl olacak derseniz?" 
Cevap bizlerde... 

Bizlerin yapacağı tek şey olumsuz duygulardan kurtulmak, etrafımıza kötü enerji, negatif enerji yaymaktan vazgeçmek.

Başkalarından bir şey beklemeden önce her şeyin daha iyiye gideceği bir tabloyu gözlerimizin önüne getirip, olumsuz duyguları ve yaşanmış sıkıntıları geride bırakıp, iyi şeyleri düşünmek ve yaratmak...  Kendimiz, dünya ve evren için…