6 Ocak 2018 Cumartesi

BİR YILIN ARDINDAN....

Bir yılı daha geride bıraktık, kısaca söyleyecek olursak geride bırakılan bir 365 gün daha....

Acaba, geride bıraktığımız bir yılın ardından kendinizle bir muhasebe yapabildiniz mi?

Ben de aynı soruyu 
kendime soruyorum, 
"Acaba, ben bunun hesaplaşmasını yapabildim mi?" diye.

Belki konuya şöyle devam etmek gerekir;
Sizlerle son 53 hafta boyunca aralıksız yazılar paylaşmaya çalıştım. Yazı yazmamdaki bu istek biraz içgüdüsel, biraz yaşadığım tecrübelerden ve bildiğimi zannettiğim bazı bilgi kırıntılarını sizlerle paylaşma arzu ve isteğinden kaynaklanıyor.

Seçtiğim konular ağırlıklı olarak kişisel gelişim ve ruhsal dünyanın çok da bilinmeyen veya gizemli gelen tarafları idi.
Burada bir itirafta da bulunmam gerekir ki, yazılarımın bir çoğu elle tutulur, gözle görülür, yani fiziki alemle ilgili olmayan konular olduğu için anlatması ve ifade etmesi zor konular oldu.

Bütün bunları, yaşadığım ruhsal alem yolculuğum yanında, yol boyu öğrendiklerim ve yaşadıklarımla sentezleyerek kaleme almaya çalıştım.

Aslında anlatmaya çalıştığım ve sizlerle paylaştığım şeylerin çok önemli bir kısmı kendi yaşadıklarımın yazıya dökülmüş haliydi.

Eminim şimdi birçoğunuzun aklına şöyle bir soru geliyor;
"Peki, bütün bunları yazdın ama yazdıkların içinde hangisini, ne kadar başardın veya hayatına uyguladın?"

Hepimizin bildiği bir gerçekten yola çıkarak akla gelen bu soruyu şöyle cevaplamak istiyorum. Evet, kelimelere dökmek, anlatmak, bilgiyi paylaşmak başka, bütün bunları uygulayıp yaşama yansıtabilmek başka bir şey.

Ben bunları yaşamımda elimden geldiğince uygulamaya çalışıyorum. 


Yazarken ve yazdıklarımı sizlerle paylaşırken bir şeyin farkına vardım. Bütün yazdıklarım nerede ise bir yerde kendimle de konuşma, hesaplaşma, sizlere hitap ederken aslında bildiklerimi ve deneyimlediklerimi, kendime tekrar hatırlatmadan öte şeyler değildi. 
Daha doğrusu, aynada tekrar tekrar kendime bakmak, kendimi daha iyi tanımak, ne olduğum, kim olduğum sorularına cevap aramanın tam da kendisiydi. Çoğu zaman sizlere bir şeyleri anlatırken, aslında kendime kendimi anlatmaktan başka bir şey yapmadığım idi.

Bir bakıma iç dünyanın kapısını kendime açma, bir farkına varma, her farkındalıkta yeni bir kapının açılması ve bir adım daha öteye geçebilme arzu ve isteği, ilerledikçe gelen cesaret ve daha fazla araştırma, öğrenme ve yaşamda uygulayabilme şansı.....

Kısacası, tıpkı domino taşı örneğinde olduğu gibi zincirleme bir reaksiyon etkisi de diyebiliriz.

Ruhsal dünya yolculuğu ve tekamül uzun ve zor bir yolculuk. Yolda bir çok yol gösterici ve yardımcıya ihtiyacınız olacak.

Şimdi isterseniz bunların neler olduğuna bir bakalım;
Yazılarda çokça bahsettiğim ve tekamülün anahtar kelimelerinden "Kendinle yüzleşme" için ruhsal dünya alfabesinin başlangıcı da diyebiliriz. 

Yeni bir başlangıcın, bir umudun, bir başka dünyanın kapısının eşiği de diyebiliriz.

Yazılarımı yazarken hissettiğim ve bugün itibariyle geldiğim noktadan gördüğüm manzara çok net.
Eğer ki, kendinizle yüzleşmeyi beceremiyorsanız ruhsal dünyaya adım atamazsınız, hiçbir zaman böyle bir şansınız olmaz. Bu, sanki pasaportunuz olmadan yurt dışına çıkmaya çalışmak gibi bir şeydir.

Yüzleşmeyi becerebilmek için önce içinizde derin bir istek olacak. Sonra ego denen kavramla kavganız olmayacak. Ego demişken, kısaca bu konuya da açıklık getirmek gerekir. 
Çünkü, ego kelimesi genelde sanki kötü bir şeymiş gibi algılanıp, bencillikle karıştırılıyor.
Ego denen şey bizi biz yapan şeylerin toplamı. Sakın ola ki, bu yolculukta egonuzu yok saymak gibi bir düşünceye kapılmayın.  Aslında, ego içinizdeki ışık, tek yapmanız gereken onu parlak tutmak, yok etmek değil. Parlak tutabilmek ise kamil insan olabilmekten, ruhsal dünyanızı zenginleştirmekten geçiyor.

Ruhsal dünya yolculuğuna çıkmaya hazırlandıysanız, analitik bir düşünce yapısı yanında, biraz tolerans ve biraz da hoş görüye hazırlıklı olacaksınız. 
"Akl-ı hikmet" dediğimiz şey yol arkadaşınız olacak. Salt akılla bir şeyi bulacağınıza inanıyorsanız, en büyük hatayı yapıyorsunuz demektir. 

Bakın bunun neden olduğunu açıklamaya çalışayım.
Ruhsal dünyası kapalı kişiler çoğunlukla fiziki aleme sıkı sıkıya bağlı kişilerdir. Tüm değerleri fiziki alemin değerleri ile sınırlı kalır ki, sebebi de yaptıkları her şeyi akla bağlamaya çalışmalarındandır. 
Ellerinde "Akıl" diye adlandıracağımız bir anahtar vardır, ancak bu anahtar hiçbir zaman tek başına ruhsal dünya kapısını açmaz, açamaz. 

Yaşam felsefesini salt akıl üzerine kurgulamış insanların, fiziksel dünyanın değerleri dışına çıkabilmeleri mümkün olamaz. Onlar için bir tek öncelik vardır, o da elle tutulur gözle görülebilir şeyler, kısacası materyal dünyanın enstrümanlarıdır.

Tabii ki, şunu da açıklamakta fayda var; bu o insanların yaşam şekli tercihleri olup, hiçbirimizin bunu tenkit etmeye hakkı yoktur. Zaten ruhsal aleme kapısı açık kişiler bunun farkındadır ve onlar insanları olduğu gibi kabul edebilmeyi becerebilen kişilerdir.

Evet, ruhsal dünyanın kapısını sadece "Akıl" anahtarı ile açmak mümkün değildir. Zira, ruhsal dünya kapısında iki kilit vardır. Bunlardan birisi akıl ise, diğer kilit "Hikmet" tir. Yani, "Akl-ı hikmet"tir ruhsal dünyanın kapısını açacak olan şey....

Hikmet dediğimiz şey bir değerler bütünüdür. Olayları sadece akıl terazisi ile değil aynı zamanda hikmet terazisi ile de tartabilmektir.
Tahammüllü olacaksınız, sabır denen kelime yol arkadaşınız olacak, peşin hükümlerden arınmaya çalışacaksınız. 
En büyük mücadelenin kendiniz olduğunu bilip, başkaları ile kavganıza son vereceksiniz. Unutmayın gelişecek, tekamül edecek kişi biziz, bir başkası değil. 

Aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken bir şey var, herkes kendi senaryosunu oynamak için bu alemde. 
Bırakın başkaları ne yapmış, ne demiş? Önemli olan siz ne yapıyorsunuz, ne diyorsunuz? Biraz yaşama böyle bakabilmeyi becerin....
Başkaları ile uğraşıp onları değiştirmek yerine, biraz da kendimizle uğraşmayı, kendimizi değiştirmeyi öğrenmeliyiz.
İşte bunları yapabilirsek önümüz açık olacaktır.

Şimdi, yukarıda sorduğum;
"Peki, bütün bunları yazdın ama yazdıkların içinde hangisini, ne kadar başarabildin?"sorusunu tekrar edersem, cevabım şöyle olacaktır.

"Evet, bir şeyler yapmaya çalıştım, gayret gösterdim ve oldukça yol katettim ama yol uzun ve meşakkatli... başarabildim demek çok erken ve iddialı bir söylem olur, ancak şunu açık yüreklilikle dile getirebilirim:
Bütün bu yazı serüvenimde aslında geçmişte bildiğimden veya bildiğimi zannettiğimden daha farklı bir Fahir olduğumu gördüm. Kendimden sakladığım alanları aydınlatıp onlarla yüzleşmeyi öğrendim. Korkuların yaşamda en büyük engel olduğunu, bunu önemli miktarda yaratanın da biz olduğunu anladım.

Tüm kötü duygu ve düşünceden ömür denen kısa zamanda arınmak tabii ki, çok kolay başarılacak bir şey olmasa da en azından, bütün bu kötü düşünceleri elimden geldiğince kontrol etmeyi öğrendim. 
Hepimizin bir enerji olması yanında iyi ve kötü enerji denen şeyin bizleri doğrudan nasıl etkilediğini gözlemledim ve kötü enerji ile baş etmeyi öğrendim.

Gelecek kaygısı ile yaşanamayacağını, zaman denen aldatıcı kavramın sadece şimdiden ibaret olduğunu anladım. 

Sonuç olarak, eğer özetleyecek olursam kamil insan olmanın kolay olmadığını ama imkansız da olmadığını görebiliyorum. Kamil insan olmanın mükafatının çok yüksek olduğuna zerre kadar şüphem kalmadı.

En azından büyük resmin, evrenin ne olduğunu anlamaya başladım, oyunun kurallarını az da olsa öğrendim. Şimdi, sıra bu kuralları yaşama uygulayabilmekte...

Ben kendi adıma yanımda çok değerli bir yol arkadaşı ile tekamül yolunda yılmadan ve usanmadan devam etmeye kararlıyım... 
Yol arkadaşımın ne olduğunu merak ediyorsanız...

Sizi merakta bırakmayayım, SEVGİ...

31 Aralık 2017 Pazar

NEDEN YILBAŞI?

Neden yılbaşı der ve yeni yılı kutlarız?

Malum, insan olarak sorular aklımıza geldikçe, cevaplarını da aramak ihtiyacı duyuyoruz.

İşte, ben de bu ihtiyaçtan yola çıkarak, içinde yaşadığımız 2017' nin son gününde bu sorunun cevabını elimden geldiğince sizlerle paylaşacağım.

Gelin önce konuyu dinler ve inanç sistemleri açısından inceleyelim.
Yeni yıl ve yılbaşı acaba tek bir dine, bir inanç sistemine ait bir kavram mıdır?
Biraz düşününce böyle olmadığını görüyoruz. Zira, tek tanrılı dinlerin hepsi için bir takvim ve doğal olarak yılbaşı kavramı var.
İbrani dininde Lunisolar 
takvim (Ay takvimi), Hristiyan dininde Miladi takvim, Müslümanlıkta Hicri takvim kullanıldığı gibi Hindu, Budizm gibi bir çok inanç sistemlerinde farklı takvimler kullanılmaktadır.

Aslında, insanlar varoluşlarından bu yana yaşamlarını belli döngülerin üzerine oturtmuşlar ve adına da takvim demişlerdir.
Ayrıca, bir çok felsefi öğretide de takvimleri bir şeyi başlangıç alan tarihler, olaylar belirlemiştir.

Bunların bir çoğunun temelinde yaşadığımız dünyanın içinde bulunduğu evrende yıldız ve güneş sistemlerinin hareketlerine bağlı olarak hesaplamalardan yola çıkılmış ama hepsinin temelinde bir milat, bir başlangıç olmuştur.

Böyle düşünmeye başlayınca aklımıza başka bir takım sorular gelmeye başlayabilir. 

Evet, madem hepsi bir şeyi başlangıç alıp, bunu belli dönemlerde tekrar ediyorsa, bunun altında başka bir şey olmalı diye düşünmekteyim. 
Acaba, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulmuş?

Biraz felsefe yaparsak t
akvim dediğimiz şeyin aslında, 3 boyutlu dünyanın tamamlayıcı unsuru olan zaman kavramını ölçmek için biz insanların belli bir temelden yola çıkarak kullandığı zamanı ölçme aracı olduğunu görüyoruz.

Dikkat ederseniz, hiçbir takvim bir yerden başlayıp sonsuza kadar üzerine gün ilave ederek gitmiyor. Hangi takvimi ele alırsanız alın, bu böyle...

Hepsinin ortak bir paydası var ki; o da belli bir zaman sürecinden sonra adına bir yıl deyip, ondan sonra yeni bir yılı, yeni bir süreci başlatıyor.

İşte, bence can alıcı nokta burası. Aslında burada belki de bize verilmek istenen şey bir umut, bir düşünme şansı, bir gözden geçirme şansı mıdır? 
Acaba, bizlere her günün sonunda uykuda yaptığımız gibi, gün sonu hesaplaşmasına benzer bir hesaplaşmanın yapılmasını mı remz etmektedir?

Özetleyecek olursak;

Her günün bir başlangıcı, her bir günün sonu...
Her ayın bir başlangıcı, her ayın bir sonu...
Her yılın bir başlangıcı, her yılın bir sonu var...

Bütün bunlar aslında, yaşam döngüsünün tam da kendisi. Hepimize, her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğunu gösteren bir tablo. Belki de, bize yaşam dediğimiz sınırlı zamanın değerini anlatan bir araç.

İnsan denen varlık özellikle kötü giden, kendisini mutsuz kılan, yoran, üzen ne kadar kötü duygu, düşünce ve yaşanmışlık varsa bunları bir yerde geride bırakmak ister. 

Onun için insanoğlu her yılın sonunda, yeni yıla büyük umutlarla, isteklerle, heveslerle, hedeflerle girmeyi arzu eder. 

Yeni yıl hepimiz için yeni bir başlangıçtır. Ama aslında kendimize her gün yeni bir yıl yaratabiliriz. Bunun için haftaların, ayların geçmesine gerek yok. Her bir yeni gün, yeni bir yıl olabilir. 
Yeter ki, biz her akşam yatarken, ertesi gün her şeye yeniden başlıyor gibi kendimizi şartlandırıp, kendimizi motive edebilelim...

Peki, biz insanlar bunun farkında mıyız?

Etrafıma baktığımda maalesef bir çok kişinin farkında olmadığını, farkında olanların ise çok azının bu fikri hayata geçirebildiğini görüyorum...

Gelin bu sene farklı bir şey yapalım, kendimize yeni bir takvim yaratalım. 


Tamamen bize ait, başlangıcı 1 Ocak 2018 olan bir takvim. 

Her günü bir hafta gibi, bir yıl gibi değerlendireceğimiz bir takvim. Gün içinde olumsuzluklar yaşasak bile her ertesi güne tıpkı "Yeni yıl umut ve beklentileri" ile başlayabileceğimiz bir takvim...

Ve buna bir ad verelim isterseniz, kendi adımızı verelim. Ben benimkine Fahir'in takvimi diyeceğim, siz de kendi adınızı verin...

Özetlemek gerekirse, h
er yeni güne sıfırdan başlayacağınız kendi takviminiz olsun......

Yeni bir başlangıç olsun; Ruhun ölümsüz olduğunu iyice içimize sindirmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Ruhumuzun bedenimizde tekamül için misafir olduğunu anlamak için...


Yeni bir başlangıç olsun; Misafir olduğumuz bedene iyi bakmayı öğrenmemiz, ona daha itinalı davranmamız için...

Yeni bir başlangıç olsun; Algılarımızı açabileceğimizi anlamak ve bu yolda çalışmak için...

Yeni bir başlangıç olsun; Evreni, yaradılışı anlayabilmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Farklı alemlerin var olduğunu ve bu alemleri anlayabilmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Bu dünyaya yaşam senaryomuzu oynamak için geldiğimizi görmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Alt bilincimizde varoluştan bu yana tüm geçmiş bilginin bulunduğunu anlamak için...

Yeni bir başlangıç olsun; Kendimizi anlamak, tanımak ve yüzleşmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Kendimizle barışmak için...


Yeni bir başlangıç olsun; Ön yargılardan kurtulup, insanları yargılamamayı, onları olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Önce kendimizi affetmek, sonra başkalarını affetmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Neden bu aleme geldiğimizi anlamak için...

Yeni bir başlangıç olsun; Pişmanlıklardan kurtulmak için...

Yeni bir başlangıç olsun; Nedensiz, niçinsiz, amasız, fakatsız sevmek için...

Yeni bir başlangıç olsun; Esas huzur ve mutluluğun fiziki alemin değerlerine bağlı olmadığını anlamak için...


Yeni bir başlangıç olsun; Yaşadığımız hayatı sevmek, sevdiğimiz hayatı yaşamak için...

Kısacası, gelin yarın hep birlikte yeni bir başlangıç yapalım...
Her günün aynı değerde, her sabahın da yeni bir başlangıç olduğunu içimize sindirerek... 

Gelin bunu yaşam felsefemiz yapalım...

"Yılbaşı" yerine yeni kavram yaratalım.. "Günbaşı" diyelim...  her  bir yeni günü yılbaşı imiş gibi kutlayarak, kutsayarak yaşamayı öğrenelim... 

Her gününüz yeni yıl gibi olsun, her gününüz huzur ve mutluluk dolsun.....

"Günbaşınız" kutlu olsun...