24 Aralık 2017 Pazar

KAOSTAN DÜZENE ...

"Kaostan düzene" söylemi felsefe ve bazı Ezoterik öğretilerde sıkça kullanılan bir kavramdır.
Latince kökenli "Ordo Ab Chao" cümlesinin "Kaostan, düzene" olarak çevirebileceğimiz Türkçe karşılığıdır.

Bu kavramın altında yatan nedir, ne demek isteniyor?
Önce, gelin birlikte "Kaos" kelimesinin manasına bakalım.
Kaos, kargaşa ve karışıklık demektir. Bir başka ifade ile evrenin düzene girmeden önce, içinde bulunduğu biçimden ve düzenden uzak karmaşık, karışık haldir.

Peki, bu düzen nasıl sağlanıyor ve ne kadar sürüyor, hatta daha da önemlisi tam bir düzen sağlanabilmiş midir?
Bunun cevabını "Evet" olarak vermek mümkün değildir. Zira içinde bulunduğumuz, halen yaşadığımız an, zaten düzene ulaşma çabalarının ve sürecinin yansımasıdır. 

Kısaca ifade etmek gerekirse, yaşadığımız an kaosdan düzene giden yolculuğun tam da kendisidir.

Zaten, "Kaosdan düzene" derken, biten bir şeyden bahsedilmediği, yürüyen bir süreç olduğu ve o sürecin içinde olunduğu anlaşılıyor.
Şimdi aklımıza şöyle bir soru gelebilir.
Kaos deyince acaba sadece fiziksel dünyayı mı anlamalıyız, yoksa ruhsal dünyamız da bunun içinde midir?

Konuya iki açıdan da bakmak lazım, zira kaos dediğimiz şey hem fiziksel alemi, hem de ruhsal alemi ilgilendiren bir şeydir.
Olaya fiziksel boyutu ile bakarsak; yaşadığımız evrende ve fiziki alemde evrenin oluşumundan günümüze geçen milyarlarca yıl süresince yaşananlar ve geçen safhalar tamamen kaosdan düzene doğru bir yol alıştır. 

Şöyle bir çevrenize bakın ve düşünün, evrenin varoluşundan bugüne dünyamız hangi tabii afetlerden, felaketlerden geçmiştir.
Peki, bunlar bitmiş midir?
Biraz önce söylediğim gibi bunlar bitmemiştir ve bitmesi de zor görülmektedir. İşte, bu noktada sizlere bunun neden bitmediğini, bizim anlayabildiğimiz ve algılayabildiğimiz zaman kavramı ile neden bitemeyeceğini ifade etmeye çalışacağım.

Buradaki en önemli nokta kaosun sadece fiziksel dünya ile değil, ruhsal dünya ile de ilgili olmasından kaynaklanmaktadır.
Bu noktayı biraz daha açmaya ve açıklamaya çalışacağım.

Hatırlayın; ruhun tekamülü için beden kullanılmaktadır. Yani, ruhsal tekamülümüz süresince bir araca ihtiyaç vardır ve bedenimiz işte bu ihtiyacı gideren ruha aracılık eder.
Yine hatırlayacak olursanız; ruh tekamül yolunda ilerlerken kullanılan en önemli mekanizma düalite prensibidir.

Neydi düalite?, zıtlıklardan dengeyi bulmak, artı ve eksi kutuplar arasında gidip gelerek nötr noktasına ulaşabilmek. 
Yani sıcak - soğuk, iyi - kötü, güzel - çirkin, zenginlik - fakirlik, siyah - beyaz gibi sayabileceğimiz binlerce zıtlık arasında, farklı uçlardan sıfır noktasına gelebilmek.

Çünkü, burada bir hedefimiz var, ruhu tekamül ettirebilmek için farklılıkları görüp yaşamak ve bunlardan ders alarak tecrübeleri ruha aktarabilmek, özümsemek ve tekamül edebilmek.

Hep söylediğim gibi yaşam bir oyun, sizin yazıp, oynadığınız bir oyun ve sebebi de ruhumuzu tekamül ettirebilmek. Yazdığımız bu senaryoyu oynadığımız yer ise fiziki alem, algıladığımız hali ile evren ve üzerinde yaşadığımız dünyamız. 
Aslında, dünya dediğimiz yer bizim yaşam senaryomuzu sahneye koyduğumuz fiziki ortam, yani bizim tiyatro sahnemiz.

Şimdi ortaya bir şey çıkıyor, kaos dediğimiz şey, ruhsal dünyamızdaki kargaşanın fiziki aleme yansıması. Kısacası, tam bir fırtına ortamı ve kargaşa. 
Ruhunuz bir taraftan mücadele ediyor, dengeyi bulmaya çalışıyor, diğer taraftan hissettiğimiz sevinçler, üzüntüler, mutluluk, mutsuzluk, gelgitler,..... bizleri sürekli bir yerlere savurup duruyor.

Şimdi esasa, can alıcı noktaya gelelim... 
Bütün bunları nerede hayata geçiriyoruz? İçinde yaşadığımız dünyada... Tüm bu düşünce karmaşasını hayata geçirdiğimiz yer dünyamız. Ruhsal fırtınaları yarattığımız ve yaşadığımız yer ve orada bu kaosu yaratan aslında bizleriz, bizim ruhsal dünyamız...

Düşünün, çıkan savaşlar, felaketler, güzellikler, tahribatlar ve benzerleri... ruhsal yaşamdaki karmaşalarımız  ve kavgalarımızın yansımaları... yansıdığı yer ise, dünyamız...

Herkesin farklı farklı senaryoları hayata geçirmeye çalıştığı büyük bir tiyatro sahnesi. Bütün bu şartlar çerçevesinde siz gelin düzene ulaşın, bu kadar kargaşa arasında mümkün mü?...

Aslında çok basit olan yaşamı karışık ve karmaşık hale getiren bizleriz. Yaşadıklarımız ve gördüklerimiz ruhsal dünyalarımızın karmaşasının fiziksel dünyaya yansımasıdır. 
Tıpkı bir projektörün ekrana yansıttığı görüntü gibi. Düşünsel ve ruhsal dünyanızda ne varsa, onu sahneye yansıtıyorsunuz. 

Şimdi resmi daha netleştirebilmek ve anlayabilmek için projeksiyon örneğinden yola çıkarak, açıklamaya çalışalım. Perdede sizin iç dünyanızın yansıması var demiştik, peki ama aynı perdeye milyonlarca, milyarlarca görüntü yansıyınca nasıl bir ekran ortaya çıkar hiç düşündünüz mü? 

Ortaya çıkan şey bugün yaşadığımız dünyada gördüklerimizden başka bir şey değil. Dünyamız, biz insan denen varlıkların yaşam senaryolarını sahnelediği yer. 

Unutmayın, oyunun aktörü sizsiniz ve yazdığınız yaşam senaryonuza göre bir sahne dekoru yarattınız. İşte bu sahnede oynarken bütün ruhsal gelgitleriniz bu sahneye yansıyor. 
Zaman zaman sahneyi dağıtıyorsunuz, kargaşa yaratıyorsunuz, düzeni bozuyorsunuz, kararsızlıklar yaşıyor ve bunu sahne dekorunuza, yaşam senaryonuzda görev alan diğer aktörlere, figüranlara yansıtıyorsunuz. Bazen senaryo dışına çıkıp, farklı oyunlar oynamaya kalkıyorsunuz.

Bütün bunlardan çıkarmak istediğim, en azından benim çıkarabildiğim bir netice var.
Düzeni sağlayacak olan biziz, ruhsal dünyamızda tekamülümüzü gerçekleştirebildiğimiz ölçüde düzen sağlanmış olur.

Peki, tam düzen nasıl sağlanacak?
Mutlak düzen artı ve eksi tüm kutuplar nötr olduğunda sağlanacak. Yani tüm duygu ve düşüncelerdeki gelgitler dengeye gelebildiğinde sağlanmış olacak.

Sonuç olarak, tam tekamül artı ve eksinin buluştuğu sıfır noktasına ulaşıldığında, yani hiçliğe ulaşıldığında gerçekleşecektir.

Sorarsanız, "bunun bir sihirli noktası, şifresi var mı? "diye....

Evet, var... aslında çok da kolay... Sevgi...
Bırakın kavgalarınızı.... önce kendinizi sevmeyi öğrenin... unutmayın ki, en önemli varlık sizsiniz.. sonra çevrenizi sevin..

İnsanları sevmeyi öğrenin, statü, maddi durum, dil, din, ırk farkı olmaksızın sadece insan oldukları için insanları sevmeyi öğrenin... doğayı sevin, canlıları ayırım yapmadan sevin. 

Yaşamın bir oyun olduğunu ve bu oyunun tuzağına düşmeden karşılıksız sevmeyi öğrenin... İşte bunu gerçekleştirebildiğinizde, bakın görün dünyanız nasıl değişecek... bakın görün kaostan düzene nasıl da kolay geçeceksiniz...

Sevgiyle kalın.....