Ruhsal tekamülümüz için 3 boyutlu dünyada düalite kavramı işin özü ve ana temasıdır. Bugünün dünyasında, artık tüm insanlık alemi düalite denen kavramın ne olduğunu ve yaşamımızda nasıl bir rol aldığını biliyor.
Düalite hakkında kısa bir hatırlatma ve açıklama yaptıktan sonra, konu başlığımız olan, MUTLULUK / MUTSUZLUK - HUZUR konusunu irdelemeye çalışacağım.
Düalite, zıtlıklarda dengeyi bulmak ve bu sayede ruhsal gelişim sağlamak ve tekamül etmektir. Zıtlıklar için örnek verecek olursak, onlarca hatta, yüzlercesini sayabiliriz. İyi/kötü, güzel/çirkin, sıcak/soğuk, alçak/yüksek, ahlaklı/ahlaksız, mutluluk/mutsuzluk bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Unutmayalım ki, dünyada bulunma sebebimiz tamamen ruhumuzu tekamül ettirebilmemiz içindir ve bu da ancak, bütün zıtlıklar arasında içimizde dengeyi bulmakla gerçekleşir.
İşte, Mutluluk/Mutsuzluk düalitesi de tekamül deneyimlerimizden, yaşam boyu testlerimizden sadece bir tanesidir.
Belki de, tekamül yolunda en önemli ikili de diyebiliriz.
Ancak, nedense genelde bizler mutluluğa ulaşmayı daha fazla isteriz. Hiç çevrenizde "Ben mutsuz olmak istiyorum " diyen birisini gördünüz mü?
Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, o da mutsuzluğun, en az mutluluk kadar bizim tekamülümüz için gerekli bir duygu olduğudur.
Peki, isterseniz bizi mutlu eden ve etmeyen şeylere bir bakalım.
Bizleri genelde mutlu eden şeyler; maldır, mülk dür, kariyerdir, mevkidir, yemektir, içmektir, gezmektir... burada örnekleri çoğaltmak tabii ki, mümkündür.
Eğer, özetle söylemek gerekirse bizi mutlu eden şeyler büyük çoğunlukla fiziksel dünyaya ait şeylerdir. Beş duyumuza doğrudan hitap eden değerlerdir diyebiliriz. Mutsuzluk için örnek vermek gerekirse, bizi mutlu eden aksi şeylerin hissettirdikleridir. İnsanları mutsuz eden şeylerin başında korkularımız gelir, gelecek korkusu, sağlık, hatta ölüm korkusu bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Ben, mutlu eden ve etmeyen şeyleri sıralamak yerine, işin esas felsefesi olan "Acaba mutluluk ve mutsuzluk yaşam sınavımızda neden gereklidir?" sorusuna cevap aramaya çalışacağım.
Yaşam senaryomuzda ilerleyebilmemiz, kısacası tekamül edebilmemiz, bize bahşedilen fiziki ömür süresince karşılaşacağımız şeylerle baş edebilmekle mümkündür. Düalite bunun için vardır, mutluluk ve mutsuzluk tam da bunun içindir.
Zıtlıklar neden var diye, düşündünüz mü hiç?
Acaba iyiliğin zıttı kötülük olmasa, iyiliğin ne olduğunu ve değerini anlayabilir miydik? Aynı şey mutluluk için geçerli, mutlu olabilmek için mutsuzluğu tanımak ve onunla yüzleşmemiz gereklidir. Ancak, işin özü mutluluğu veya mutsuzluğu tanımak veya tatmak değil, bütün bu süreçte ikisini de yönetebilmektir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse; ikisini de yaşayıp dengeye gelebilmektir.
Dengeye gelebilmek, sıfır noktasına ulaşabilmek tekamülün ana hedefi, ulaşılacak son noktadır. Yazılarımda sıkça bahsettiğim "Ne ifrat, ne de tefrit" bunun aslında en güzel yol haritasıdır.
Burada "Huzur" kelimesini de açmak isterim... Mutluluk ve mutsuzluk ne kadar dünyevi değerlerle tanımlanan ve fiziki bedene doğrudan hitap eden şeyler ise, huzur da tam aksine, doğrudan ruhumuza hitap eden bir kavramdır.
Hatta, huzurdan bahsederken çoğunlukla "iç huzuru" deriz ve kastettiğimiz tamamen ruhumuzdur. Ruhunuzun huzur bulması dünyaya bir başka bakabilmek, dünyayı ve evreni anlamak demektir.
Bir örnek vermek gerekirse; elinizde bir terazi taşıdığınızı düşünün, askılı bir terazi... bu terazinin bir kefesinde mutluluk, diğer kefesinde mutsuzluk.... amacımız, bu kefeleri dengeye getirebilmek olmalıdır. Sürekli mutluluğu kovaladığınızda veya sürekli olarak çevrenize ve kendinize mutsuzluk yarattığınızda bir çıkış yolu olmayacaktır. Çünkü bunu yaparak terazinin dengesini bozmuş olacaksınız. Hedefiniz dengeyi bozmak yerine, dengeyi bulmak olmalıdır.
Bir örnek vermek gerekirse; elinizde bir terazi taşıdığınızı düşünün, askılı bir terazi... bu terazinin bir kefesinde mutluluk, diğer kefesinde mutsuzluk.... amacımız, bu kefeleri dengeye getirebilmek olmalıdır. Sürekli mutluluğu kovaladığınızda veya sürekli olarak çevrenize ve kendinize mutsuzluk yarattığınızda bir çıkış yolu olmayacaktır. Çünkü bunu yaparak terazinin dengesini bozmuş olacaksınız. Hedefiniz dengeyi bozmak yerine, dengeyi bulmak olmalıdır.
Tek yapmanız gereken şu olmalıdır; yaşam yolculuğunuzda zıt kavramların sürekli yolunuza çıkacağını bilmek ve ne kötü olduğunda dünyanın sonu diye bakmak, ne de çok iyi olduğunda kendinizi kapıp koyuvermek...
Zira yaşam size bunu öğretene kadar, önünüze tüm kavramlarda zıtlıkları getirecek ve imtihanınız devam edecektir.
Aslında bize verilmek istenen mesaj mutluluk ve mutsuzluğu yaşayarak yaşamın gerçeğini, evreni, oluşumu anlamak, büyük resmi görebilmektir. İlahi düzen denen kavramı içine sindirmek ve bütün bunları gerçekleştirdikten sonra kendini, asıl kendini, aradığın kendini bulmaktır. Neyi istediğini, neyi aradığını anlamaktır.
Aslında bize verilmek istenen mesaj mutluluk ve mutsuzluğu yaşayarak yaşamın gerçeğini, evreni, oluşumu anlamak, büyük resmi görebilmektir. İlahi düzen denen kavramı içine sindirmek ve bütün bunları gerçekleştirdikten sonra kendini, asıl kendini, aradığın kendini bulmaktır. Neyi istediğini, neyi aradığını anlamaktır.
"Kendini bil, kendini tanı" sözü bütün ezoterik öğretilerin temeli değil midir?
Çünkü kendini tanıyabilmek, aslında terazinin uç noktalarını görüp, nerelerde ölçüyü kaçırdığınızı, neden ölçüyü kaçırdığınızın sebeplerini bilmektir. Bunu bilen insan kefenin eksik ve fazla taraflarını bilip teraziyi dengeye getirebilecektir.
Aslında bu terazi dengesi, size iç huzuru sağlayacaktır.
Çünkü kendini tanıyabilmek, aslında terazinin uç noktalarını görüp, nerelerde ölçüyü kaçırdığınızı, neden ölçüyü kaçırdığınızın sebeplerini bilmektir. Bunu bilen insan kefenin eksik ve fazla taraflarını bilip teraziyi dengeye getirebilecektir.
Aslında bu terazi dengesi, size iç huzuru sağlayacaktır.
Sağladığınız iç huzuru enerji frekansınızı değiştirecek ve bu farklı ve pozitif enerji frekansını çevrenize yaymaya başlayacaksınız.
Aslında "Bir enerjiyiz" sözünü unutmayın, eğer bu açıdan bakacak olursak; ruhsal tekamül dediğimiz şey aslında bulunduğumuz enerji frekans seviyesinin üstüne çıkabilmektir... ve bunun için fiziki alemde her gün çeşitli imtihanlardan geçeceğiz ve yaşamımız boyunca bu sürüp gidecek.
Zıtlıklar ardı ardına yolumuza çıkacak, önemli olan zıtlıkların ortaya çıkması değil, bu zıtlıkları nasıl yönetebildiğimiz...
Çevrenize bir bakın, bazı insanlarla beraber olduğunuzda size farklı bir ortam sağlar, hiç konuşmadan ve farkında olmadan ve ekstra bir gayret göstermeden kendinizi daha iyi ve mutlu hissedersiniz. Bunun yegane sebebi o kişinin çevreye yaydığı farklı frekanstır, ulaşabildiği farklı bir üst frekansın yansımasıdır, hissettikleriniz. Bu üst frekans, gelişmiş iç huzurun tam da kendisidir....
Kendinize sorun lütfen, yaşamınızda çevrenize sürekli pozitif enerji yayan, huzurlu ve dingin birisi mi olmak istiyorsunuz, yoksa yönetemediğiniz terazinizde, sürekli negatif tarafta kalan ve bunu çevresine yayan birisi mi?
Gelin hep birlikte, şu kefelerinin birinde mutluluk, bir diğerinde mutsuzluk olan teraziyi ele alıp, ancak her iki kefe eşitlenip terazi dengeye geldiğinde esas mutluluk diyebileceğimiz iç huzuru bulalım...
Nasıl mı yapacağız?
Biraz gayret, biraz çalışma, biraz mücadele...
Olayların bizi yönetmesi yerine, bizim onları yönettiğimiz noktaya gelebilmek.
Unutmayın, dünya yaşamı zor bir alan, tek başına mutluluk ve mutsuzluk yok... her ikisi de birer imtihan.... aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken ve esas önemli olan, mutluyken ve mutsuzken süreci nasıl yönetebildiğimizdir.
Yaşanması gereken zaten yaşanacak, siz sadece onu nasıl algıladığınıza bakın. Bütün yaşam karmaşasının arasında, hepimizin aradığı huzuru bulmak için aradığı püf noktası budur.