21 Nisan 2018 Cumartesi

İÇ SES ....

İç ses, nerede ise hepimizin günlük hayatta sıkça kullandığı bir kavram. Adı üzerinde iç ses, içten gelen ama ne olduğu çok da açık olmayan, tam olarak tanımlanamamış bir kavram.

Kısaca ifade edecek olursak; iç ses aslında yaşamımızı doğrudan yönlendiren, bizim fiziki alemde nasıl karar almamız gerektiğini belirleyen, nasıl davranacağımızı yönlendiren şeyin tam da kendisidir.

İç ses dediğimiz şeyi iki farklı şekilde ifade edebiliriz:
Bunlardan birincisi düşünsel sistem kanalıyla, yani bilincimizi ve aklımızı kullanarak bize verdiği ikazlar ve yönlendirmeler şeklinde, ya da bugün esas olarak anlatmaya çalışacağım tamamen ruhsal dünyamızdan gelen bambaşka bir şekil olarak.

Aşağıdaki şema ile bunu şekil üzerinde daha anlaşılır kılmaya çalıştım.
                         
Şekilde açıkça görüldüğü gibi iç ses dediğimiz şey iki kaynaktan komut alıyor. Ya doğrudan fiziksel dünyada oluşturduğumuz bilinç, ya da bilinç dışı/bilinç altı dürtüsünden...
Önce isterseniz, düşünsel sistem dediğimiz bilincinizin size seslenmesini veya düşünsel sistemin dile gelmesini anlatalım.

Bilinç, doğduğumuz andan itibaren dış dünya ile iletişim kurup biriktirdiğimiz bilgiyi değerlendirerek aldığımız kararlar olarak tezahür eder. Yani, bir başka ifade ile fiziki alemde yaşanmış tecrübeler ve bulunduğumuz çevreye göre şekillendirdiğimiz bilincimizin, yaşam boyu alacağımız kararlarda bizi yönlendirmesi de diyebiliriz. Belki bir başka ifade ile bilinç ve akıl süzgeci süreci sonrasında bilincimizin dile gelmesi, bize seslenmesi de diyebiliriz. 

Burada konuyla ilgili olması açısından, bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim. Tamamen bilinç kaynaklı ve salt akla dayalı kararların ruhsal tekamülde doğrudan etkisi çok zordur. Bunun sebebi ruhsal temelli olmaması ve tamamen fiziksel dünyanın değerleri ile yorumlanarak bedeni yönetmesidir. 

Bir başka şekilde ifade edersek; salt akıl dediğimiz şey elimizdeki bilgi ve verilere dayanılarak oluşmuş bir değer bütünüdür. Halbuki, bunun dışında bilmediğimiz ve henüz farkına varmadığımız alemlerin bilgisi ile verilen kararlar salt akıl ile verilen kararlardan çok farklı olabilir. 
Çünkü neticede akıl dediğimiz şey bir yerde eldeki bilgi ve verileri işleyen farklı bir mekanizmadır. Geçmiş yazılarımda "Akıl ve Hikmet" konusunu işlerken bu konuya değinmiştim.

Fakat, bugün benim için önemli olan dış dünya ile aslında doğrudan ilgisi olmayan ve tamamen iç dünyamızdan gelen, diğer iç ses konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ruhunuzun derinliklerinden gelen, geçmişinizden gelen iç ses...
Daha başka bir ifade ile gerçek iç dünyanızdan, geçmiş yaşamların birikiminden, bilinçaltı ve bilinç dışınızdan gelen ses...

Peki, bununla neyi anlatmak istiyorum?
Hepimiz bir beden taşıyoruz, bize verilmiş, hatta kısa süre için ruhumuzun kullanımına emanet verilmiş bir beden.
Bunun yanında bedende bulunan, bu bedene ihtiyaç duyan şeyin ruh olduğunu da biliyoruz. Unutmayın ki; ruh tekamüle, beden de gelişime ihtiyaç duyar ve bu ayrılmaz ikili birbirini kullanır.
Sanırım artık herkes beden ve ruh ilişkisi yanında, bedenimizin idaresini üstlenen ve onsuz yapamayan şeyin ruh olduğunda hemfikir.

Bedenimiz, otonom sinir sistemi tarafından düzenlenen doğal yaşam refleksleri dışında, iki türlü karar verir ve eyleme geçer. Eyleme geçme safhası, bilinç veya bilinç altı/bilinç dışı dürtülerle olur ve iki tür eylem de ruha huzur ve dinginlik verebildiği gibi, tam aksine eza da çektirebilir.

Gelin konuyu biraz daha açalım......
Doğduğumuz andan itibaren bulunduğumuz ortamda bilgi toplamaya başlıyor ve içinde bulunduğumuz kültür ve coğrafyaya göre karakterimizi şekillendiriyoruz. 
Buraya kadar her şey tamam ama yaşam denen oyun senaryosu ilerledikçe şekillendiğimiz karakter çerçevesinde kararlar alıyor ve bu kararların neticesine katlanıyoruz. Bu kararlar bazen iyi sonuçlar verdiği gibi, bazen tam aksine kötü sonuçlar da verebiliyor. 

Bakın, unutmamamız gereken çok önemli bir şey var. Eğer ruhsal tekamül olacak ve bunu gerçekten istiyorsak, zıtlıkları yaşayarak buna erişebileceğimizi çok iyi idrak etmeliyiz. Bunu yaşam senaryosu denen oyunun bir parçası olarak da görebilirsiniz.

Şunu özellikle hatırlatmak isterim ki, yaşam senaryosu dediğiniz şeyi bedenlenmeden önce siz seçtiniz. Beğenseniz de, beğenmeseniz de tekamül için seçtiğiniz senaryodaki rolünüzü oynayacaksınız. Tabii ki, ruhunuzu tekamül ettirmek, daha farklı boyutlara ulaşmak istiyorsanız.
İşte burada esas manada kast etmeye çalıştığım iç ses devreye giriyor. Bu manada iç ses dediğimiz şey aslında ruhunuzun dile gelmesi ve önemli kararlar alma eşiğinde sizi uyaran bir işaret.

Bakın iç ses sizi nasıl ikaz ediyor?
İç sesiniz diyor ki; "şimdi önemli bir karar eşiğindesin, 
önünde 
senin için farklı seçenekler var...bunları düşün, taşın, değerlendir, irdele ve karar vermeye çalış"  
Ancak, bazen öyle bir an gelir ki, karar veremez durumda kalırsın, kilitlenirsin... 
İşte, o an iç sesini dinlemen gerekir ama hangi iç ses?... 
Bilincin seslendiği mi, yoksa ruhun derinliklerinden, bilinçaltından gelen iç ses mi? İşte, kritik olan da bu. 
Böyle kararsız kaldığınız anda ruhun derinliklerinden gelen sesi dinleyin. Bu ruhunun senden yapmanı istediği şey, dinle o iç sesi ve onu yap. Aldığın karar neticesinde, belki fiziki alem değerleri ile mutlu ve mesut olmayacaksın ama şunu da unutma ki, iç sesin sana söylediği şeyi yaptığında yaşayacağın şey tekamülün için bir ihtiyaç ve gereklilik. Acı veya tatlı yaşanması gereken bir olay ve neticesinde senin alman gereken ders ve yaşaman gereken tecrübe için iç sesin seni ikaz ediyor.

Aslında basit bir durum ama biz insanlar maalesef karmaşık hale getiriyoruz... Neden basit dedim biliyor musunuz?
Yaşam senaryomuzda tüm değerlendirmeleri fiziksel alem ölçüleri ile değerlendirdiğimiz için ruhsal dünyanın değerlerini göz ardı ediyoruz... Bütün odaklanmamız fiziksel alem ve onun değerleri. Halbuki, bu dünyaya neden geldik sorusunun cevabını arasak, biraz iç dünyamıza dönüp bakabilsek, biraz ruhumuzla iletişim kurmayı öğrensek ve onun ne istediğini anlayabilsek inanın her şey çok daha basit olacak.

Unutmayın, ruh bedeni kullanıyor, bir aracı, bir araç gibi... ruh bedene ikazlar, sinyaller gönderiyor da, neden acaba buna ihtiyaç duyuyor?

Bakın, şunu anlamamız lazım; ruh tekamül edecek, tekamül için fiziksel dünyanın düalitesi (Zıtlıkları) içinde tecrübe etmesi, yaşaması gereken deneyimler olacak. İşte bedenin vazifesi, bunları ruha yaşatacak ortamı sağlamak. Tam da bu noktada gerçek iç ses en önemli unsur haline geliyor... ruhunuzun sesi.... 
Bu ses size neler yapmanız gerektiğini söylüyor... sizin yaşamda yaşayıp ders almanız gereken şeyleri önünüze getiriyor ve bu yaşayacağınız şeylerle tekamülünüze yardım ediyor.
Bir başka ifade ile yaşam senaryonuzda yaşamanız ve bunun neticesinde almanız gereken dersleri önünüze getiriyor. 
Sonuç olarak sizi tekamüle götürecek tek şey, tek yol...

Onun için çok çaresiz kaldığınızda fiziksel alemden gelen değil, ruhunuzdan gelen sesi dinleyin, konuşun onunla, anlamaya çalışın. Neyi, neden istiyor?...bulmaya çalışın... 

Unutmayın ki, ruhunuzun istediği şey tekamülünüz için bir gereklilik....yaşayın, bazen bedel ödeyeceksiniz... ödeyin, üzülmeyin ve neden böyle davranıp iç sesimi dinledim ve üzüldüm demeyin. Bunun bir gereklilik olduğunu unutmayın, kendinizi hiçbir zaman tenkit etmeyin ve sadece neden yaşadığınızın cevabını bulmaya çalışın.
Ben bu yaşadığımdan ne öğrendim? Tek yapmanız gereken budur...

Dikkat ederseniz, son dönemlerde Psikolog/ Psikiyatrlar kendilerine müracaat eden kişilere ne tavsiyede bulunuyorlar? 

Basit şekilde dile getirirsek, önce sakinleştirici ilaç veriyorlar ve sizi fiziki alemden çekip alıyorlar. Sonrasında, "içinizden geldiği gibi davranın, fiziki dünyayı çok da dert etmeyin, hayatınızı yaşayın... kendiniz için yaşayın, iç sesinizi dinleyin" diyorlar. Aslında ruhunuzu dinleyin demek istiyorlar.

Bunu söyleyen ve tavsiye eden doktorlar, ruhsal alemle ilişkili olan kişiler olmamakla ve hatta çoğunlukla ruhsal alemi reddetmekle birlikte, dara düştüklerinde ve çaresiz kaldıklarında size içinizden geldiği gibi davranmanızı, kısacası ruhunuzu dinlemeniz gerektiğini söylüyorlar, ruhunuzu adres gösteriyorlar.


Kısacası ruhunuzu dinleyin, odur sizi sonunda gerçek mutluluğa götürecek, huzura kavuşturacak olan.

15 Nisan 2018 Pazar

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM ...

Sıkça konuştuğumuz şeydir ruhsal tekamül ve son günlerde nerede ise herkesin gündemindedir. 
Kişisel gelişim, ruhsal dünya, diğer alemler ve benzer başlıklar altında yazılan, çizilen onlarca yazının aslında ana konusudur, tekamül dediğimiz kavram.

 Hepimiz tekamül kelimesinin anlamını bilmekle birlikte, tam olarak ne ifade ettiği konusunda zaman zaman çelişkiler yaşamaktayız. Yaşanan çelişki fiziki alemle, ruhsal alemin birbiri ile karıştırılmasından başka bir şey değildir. 
Ruhsal dünyada kat edilen mesafe tekamül iken, fiziki alemde yaşanan değişim kısaca gelişim olarak adlandırılır.

Ruhsal yolculuk dediğimiz şey tam olarak ruhsal seviyemizin yükseltilmesidir.Temelde en büyük sorun, iki kelimenin manasının veya kavramların tam olarak tarif edilmemesinden veya 
kavramların yanlış kullanılmasından kaynaklanmaktadır. 
Maalesef bu ve buna benzer kavram kargaşaları ile günlük yaşamımızda sıkça karşılaşıyoruz.
Benim üzerinde durmak istediğim konu, ruhsal tekamül ve tekamül için yapılan uzun yolculuk.
İşte konu başlığını özellikle "Uzun ince bir yol" diye seçtim. 

Büyük halk ozanı Veysel, bakın nasıl ifade etmiş;
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Kırk dokuz yıl bu yollarda
Ovalarda dağlarda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece
Şaşar Veysel iş bu hale
Kah ağlaya kah güle
Yetişmek için MENZİLE
Gidiyorum gündüz gece...

Dizelerinde ne güzel tarif etmiş büyük ozan.... fiziki alemle ruhsal dünyayı, ölümle yaşamı, bu aleme geliş sebebimizi ve nereye ulaşmaya çalıştığımızı...., kısa ama mükemmel bir özet.

Ruhsal tekamül uzun, ince ve meşakkatli bir yol. 
Bu dünyada var oluş sebebimiz; fiziki alemde tüm duyguları ve gelgitleri yaşarken buradan çıkaracağımız derslerde gizli. 
Galiba işin özü de burada; bedenlenmemizden, yani doğduğumuz andan itibaren fiziki alem bizim test alanımız... duygularımızı, düşüncelerimizi uygulayıp neticelerinden alacağımız dersler.... kısaca ifade etmek gerekirse, fiziki alem bize tekamül için tahsis edilmiş bir oyun alanı....

Oyununu oyna, defalarca oyna ama sonunda bu oyunu niye oynadığını anlamaya çalış.... ben bu dünyaya neden geldim?
Bugüne kadar yaşadığım ve kalan ömrümde yaşayacağım güzel ve çirkin, iyi veya kötü şeyler bana ne vermek istiyor, bunun sonunda ne öğreneceğim, ne öğrenmeliyim?

Bakın ozan "Kah ağlaya, kah güle" derken yine ne güzel anlatmış düalite denen kavramı... ruhsal tekamülün özünü oluşturan ana unsuru, düaliteyi...

Ruhsal dünyaya ilgi duyan ve bu dünyaya kapıyı aralayan kişiler artık biliyor ki; ruh ve beden birbirine muhtaç ve ayrılmaz bir ikili.
Ruhun bedene üflenmesi ile başlayan ve fiziki alemi terk ile, yani ölümle noktalanan süreçte, beden fiziksel gelişim için ruhu, ruh da tekamül için bedeni kullanıyor. 

Adım, adım tekamül.... uzun ve ince bir yol... başarılması öyle çok kolay da olamayan bir yolculuk...
Yalnız başınıza yaptığınız zorlu bir yolculuk... yol boyu yanınızda olan tüm kişi ve nesneler unutmayın ki, yaşam senaryonuzun sahne dekorundan öte şeyler değil. 
Unutmayın, oyunun senaryosu sizin için yazıldı, daha da ötesi senaryoyu yazan sizsiniz. Her şey sizin tekamülünüz için, bir önceki yaşamda başaramadığınız eksik kalan yönleri telafi etmek ve onları aşmak için alacağınız bir imtihan olarak düşünebilirsiniz. 

Tüm yaşamda gördüğünüz ve yaşadıklarınız tekamül yolunda gereklilikler, olmaz ise olmazlar ve yaşam senaryosunun  gereği...
Öncelikle yolun uzun, ince ve zor olduğunu baştan içimize sindireceğiz ki, bıkmadan usanmadan yol alabilelim. Sonrasında yolun sonunda ulaşacağımız menzilin ne olduğunu anlamaya çalışacağız, nereye gidiyoruz, hedef nedir? 
Yolun sonunda nereye ulaşmak istiyorum?

Bütün bu soruları soran ve cevaplayacak olan sizsiniz, tek başınıza bulacaksınız tüm soruların cevabını...
Yani, senaryonun öznesi de, yaşayan da ve yolun sonunda yaşadıklarınızı ölçen de siz olacaksınız. 

Ruhsal tekamül için çokça söylenen bir şey vardır. Aslında, o söylenen şey, tekamül yolundaki en önemli yardımcı, yol göstericidir. "Kendini tanı, kendini bil" 

Gündüz ve gece süren uzun, ince yoldaki ruhsal yolculuğunuzda kendinizi tanımaya ve anlamaya çalışın. 
Anlamaya çalışın ki, yolunuzun geri kalan kısmını güzel ve keyifli geçirebilesiniz...... anlamaya çalışın ki,  arzu ettiğiniz menzile ulaşabilesiniz... 

Yaşamın gelip geçici olduğunu ve sahip olduklarımız ve sevdiklerimizi bir gün arkanızda bırakmak gerektiğini her an aklınızda tutarak, zamanı en iyi şekilde kullanın... 

Yaşamın kıymetini daha iyi bilip, kendinizi aşın ve ruhun tekamül yolculuğunda daha ileri noktalara gidin... gidin ki, menzile biraz daha yaklaşabilesiniz.